1 Ocak 2015 Perşembe

VI. MEHMET (VAHİDEDDİN)




VI. MEHMET

Otuz Altıncı Osmanlı Sultânı



Babası: Abdülmecit 
Annesi: Gulüstü Kadınefendi
Doğum Târihi: 2 Şubat 1861
Vefât Târihi: 15 Mayıs 1926
Saltanat Müddeti: 3 Temmuz 1918 - 17 Kasım 1922
Türbesi: İstanbul’dadır.


VI. Mehmet Vahideddin Osmanlı Devleti'nin 36. ve son pâdişâhıdır. Mustafa Kemal Paşa yönetimindeki Millî Mücâdele hareketine karşı olduğu için vatan hâini îlan edilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından hal’ edilmiştir.


Şehzâdeliği

Sultan Abdülmecit'in sekizinci oğlu ve kendisinden önce tahta geçen V. Murat, II. Abdülhamit ve V. Mehmet Reşat'ın küçük kardeşidir.

Çok küçük yaşta anne ve babasını kaybetti. Abdülmecit'in kadınlarından Şâyeste Kadın tarafından büyütüldü. Tahta geçiş sıralamasında çok aşağılarda olduğu için gözden uzak bir yaşam sürdü. Gençlik yıllarında gizlice medrese derslerini tâkip etmiş, bu özelliği ile tahta çıktıktan sonra kendisine arz edilen şer’î konulara müdâhale edebilecek derecede yetkinleşmiştir. İlk evliliğini bu dönemde, ablası Cemile Sultan'ın sarayında görüp beğendiği Nâzikedâ Kadınefendi ile yapmıştır. Cemile Sultan, Nâzikedâ’yı evlâdından ayırmadığını, üzerine titreyerek çok îtinâ gösterdiğini söylemiş ve üzerine başka bir eş almaması şartı ile Vahideddin'in talebini kabul edeceğini bildirmiştir. Vahideddin ablasının şartını kabul etmesine rağmen, Nâzikedâ'nın iki kız dünyâya getirmesinden sonra tıbben bir daha doğum yapamayacağı bildirilmesi üzerine eşinin de rızâsını alarak başka evlilikler yapmıştır. Ağabeyi II. Abdülhamit'in uzun pâdişahlığı sırasında, Çengelköy'de Mîmar Vallaury'ye yaptırdığı köşkünde münzevî bir hayat yaşadı. Diğer şehzâdeler hakkında pâdişâha jurnal yazmakla suçlandı.

V. Mehmet Reşat tahta geçtiğindeSultan Abdülaziz'in oğlu Yusuf İzzeddîn Efendi velîaht oldu. Yusuf İzzeddin'in 1 Şubat 1916'da bir yurt dışı seyahatine çıkacağı gün henüz aydınlatılamayan bir şekilde intihârı üzerine Vahdeddin velîahtlık makâmına yükseldi. 1917 Aralık ayında yâveri Mustafa Kemal Paşa eşliğinde beş haftalık Almanya seyahatine çıktı. 3 Temmuz 1918'de Sultan Reşat'ın ölümü üzerine 57 yaşında tahta çıktı.

Tahta çıkışından kısa bir süre sonra şöyle dediği anlatılır:

"Ben bu makam için hazırlanmadım. Çocukluğumdan beri vücutça rahatsız olduğumdan lâyıkıyla tahsil edemedim. Yaşım kemâle erdi, dünyâda bir emelim kalmadı. Birâderle hangimizin evvel gideceğimiz mâlum olmadığından bu makâmı bekleyişte değildim. Fakat takdir-i ilâhî böyle teveccüh etti, bu ağır vazîfeyi deruhte eyledim. Şaşmış bir hâldeyim, bana duâ ediniz."


Pâdişahlığı

1918 yazında tahta geçtiğinde iki büyük sorunla karşı karşıya kaldı: bir yandan, bir felâkete dönüşen I. Dünyâ Savaşı'nı en az hasarla sona erdirmek; öbür yandan, 1913'ten beri imparatorluğa egemen olan İttihat ve Terakkî rejimine karşı bir siyâsî alternatif oluşturmak. Bu yüzden daha savaş bitmeden İngiltere ile barış için yapılan gizli temaslarda Vahideddin'in adı geçti. Tahta geçer geçmez, İttihat ve Terakkî önderliğine muhâlefetiyle tanınan Mustafa Kemal Paşa'yı Suriye Cephesi kumandanlığına atadı.

8 Ekim 1918'de savaşın kaybedileceğinin anlaşılması üzerine Talat Paşa * başkanlığındaki İttihat ve Terakkî kabinesi istifâ etti. İzzet Paşa'nın "artçı" kabinesinin de kısa sürede istifâsı üzerine pâdişah yaşlı diplomat Tevfik Paşa *'yı 13 Kasım'da sadrâzamlığa getirdi. Mustafa Kemal Paşa ile Vahideddin'in yolları, ilk kez, Mustafa Kemal'in şiddetle karşı çıktığı bu atama nedeniyle ayrıldı.

1920'de Mustafa Kemal ve arkadaşlarının îdâmına fetvâ alan Dâmad Ferid kabinesi, 31 Temmuz 1920'de istifâ etti. İhtiyar Tevfik Paşa * başkanlığında nötr kişilerden oluşan yeni kabine, 1922 Kasım’ına kadar görünürde hükûmet etmeye devam etti.


Türkiye'den Ayrılışı ve Sürgün Yılları

Kurtuluş Savaşı 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtuluşu ve 13 Ekim 1922'de Mudanya Mütârekesi ile sona erdi. Bu sırada İstanbul henüz Îtilaf Devletlerinin işgâli altındaydı. 6 Ekim'de TBMM Ordusu’nu temsîlen Refet Paşa (Bele) komutasındaki bir askerî birlik İstanbul'a girdi. Bu günlerde basın organları Vahideddin aleyhinde geniş çaplı ve kamuoyunda etki yapan yayınlarda bulundular. Pâdişah Vahdeddin'in Atatürk ve arkadaşları hakkında ölüm fermânı imzâlaması onun vatan hâini olduğunu açıkça göstermekte olduğunu düşünen halk arasında bâzı gruplar hakâret ve tehdit içeren gösteriler yapmış, bu olaylar Vahideddin'in korkuya kapılmasına sebep olmuştur. 1 Kasım 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi çıkardığı iki maddelik bir kânunla saltanâtı lağvetti. 4 Kasım'da son Sadrâzam Ahmed Tevfik Paşa * istifâ etti. 5 Kasım'da Refet Paşa, Bâb-ı Âlî'deki bakanlıklara gönderdiği bir genelgeyle işlerine son verildiğini tebliğ etti. 17 Kasım sabâhı Vahideddin, küçük oğlu Ertuğrul Efendi ve hareminin mensuplarıyla birlikte Dolmabahçe Sarayı’ndan bir kayığa binerek Boğaziçi'nde demirlemiş olan bir İngiliz zırhlısı ile Malta'ya gitmiştir.

İngilizler Vahideddin'in İngiltere'ye gelmesini kabul etmediği için devrik pâdişah bir süre Malta'da kaldı. 1922 sonunda Hicaz Kralı Hüseyin'in dâveti üzerine Hacc’a gitti. 20 Nisan 1923'e dek Hicaz'da kaldı. İngiltere'nin baskısı üzerine buradan ayrıldı. Bir süre İtalya'nın Cenova kentinde yaşadı. 11 Haziran 1923'te Sanremo kasabasında Mısır kraliyet âilesinden bir prensin maddî yardımıyla kirâlanan bir villaya taşındı. Bu dönemde başlangıç bölümünü kendi el yazısıyla yazdığı, kalan bölümlerini yakınlarına dikte ettirdiği anılarını kayda geçirmiştir. İlginç bilgiler vermiştir. Kaçmadığını, hayâtını emniyette görmediğinden vekîli olduğu şânı yüce peygamberin yaptığını yaparak "Hicret" ettiğini belirtmiştir. Kızdığı anlaşılan bâzı satırlarda "Kemâlîlerden, Celâlîlerden kaçtım" gibi değişik ifâdeler kullanmıştır. En büyük hatâsının, dünürü Tevfik Paşa *Dâmad Ferid Paşaİzzet Paşa, Ali Rızâ Paşa ve Hulûsî Paşa gibi devlet adamlarını sadrâzamlığa getirerek bu kişilerden medet ummak olduğunu belirtmiştir.

Milletin bugünkü rejimi (cumhûriyet idâresi) kabul edip etmeyeceğini târihî bir misalle ifâde ederek şu ilginç örneği vermiştir:

"Emevîler döneminde Halîfe, Hazret-i Hüseyin'e karşı bir sefer düzenlemek için asker toplamak ister. Halîfe’nin müşâvirleri arasında bulunan sözü geçen bir zât ‘Efendimiz müsâade ediniz ahâliyi bir tartayım, test edeyim sonra size müşâhedemi arz edeyim ondan sonra dilediğinizi yapınız’ der. Onayı alan zât şehrin meydanında halkı toplar ve ‘Ey ahâli bu hafta Cuma namazı salı günü kılınacaktır, herkes câmide toplansın.’ der. Halkın Cuma namazına niyet câmide hınca hınç toplandığını gören vezir derhâl huzûra çıkar ve ‘Efendimiz Cuma namazını salı günü kılmayı kabul eden bu halktan asker toplayabilirsiniz. Kat’iyyen imtinâ etmeyiniz.’ der."

16 Mayıs 1926'da Sanremo'da kalp damarlarının tıkanmasından dolayı 65 yaşında hayâtını kaybetti.

Alacaklıları olan, yaşadığı semtin manavı ve kasabı cenâzesine haciz koydurmuşlardır. Kızı Sabiha Sultan mücevherlerini satarak borçlarını ödemiş ve cenâzesi üzerindeki haczi kaldırılarak, dâmâdı Ömer Faruk Efendi'nin nezâretinde Beyrut'a getirilmiş, oradan Şam'a nakledilmiştir. Sultan II. Abdülhamit'in kızı Ayşe Sultan'ın ilk kocası olması sebebiyle âilenin eski dâmâdı sayılan, Suriye'nin o sıradaki cumhurbaşkanı Ahmed Nâmi Bey'inde katıldığı, Suriye hükûmetinin düzenlediği resmî bir törenle Şam'da Süleymâniye Câmii hazîresine defnedilmiştir.


Eşleri

Emine Nâzikedâ Başkadınefendi, İnşirah Hanımefendi, Şâdiye Müveddet Kadınefendi, Nevvare Başhanımefendi, Nîmet Nevzad Hanımefendi.


Çocukları

Şâdiye Müveddet Kadınefendi'den: Şehzâde Mehmed Ertuğrul Efendi
Nâzikedâ Başkadınefendi'den: Fenire Sultan, Fatma Ulviye Sultan, Rukiye Sabiha Sultan.


Dönemin Sadrâzamları



Mehmed Talat Paşa: * ** (1917-1918)

  

Ahmed İzzet Paşa: * (1918-1918)

Arnavutluk'un en köklü âyân âilelerinin birinden gelir. 1884'te Harbiye Mektebi'ni, ertesi yıl Erkân-ı Harb Okulu’nu bitirdi.

1891-1894 yıllarında Almanya'ya gönderilerek Alman ordusunda kurmay eğitimi aldı. Makedonya, Suriye ve Hicaz'da görevlendirildi. 1903-1906'da mirlivâ rütbesiyle Yemen'deki Osmanlı Ordusu’nun kurmay başkanlığını yaptı. 1908 Devrimi'nden hemen sonra Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Riyâseti’ne atandı. 1914'e dek bu görevde kaldı. Osmanlı Ordusu’nun Alman askerî danışmanları nezâretinde modernize edilmesinde başrolü oynadı.

1911-1912'de Yemen'de İmam Yahyâ Ayaklanması’nı bastırmakla görevlendirildi. Bu görevi sırasında kurmay başkanı olan Binbaşı İsmet'e, yaşamı boyunca sürecek olan Klasik Batı Müziği sevgisini aşıladığı, İnönü'nün hâtırâtında anlatılır.

Balkan Savaşı'nın son günlerinde Yemen'den dönerek birinci ferik rütbesiyle başkumandanlığa getirildi. Haziran 1913'te Mahmud Şevket Paşa'nın öldürülmesi üzerine Harbiye Nezâreti de kendisine verildi. Ancak orduda İttihat ve Terakkî Cemiyeti'nin talep ettiği esaslı kadro değişikliğini yerine getirmekten kaçındığı için Ocak 1914'te görevlerinden istifâ etmek zorunda kaldı.

1913'ün ilk aylarında Ahmed İzzet Paşa'nın yeni kurulan Arnavut Devleti'nin prensliğine atanması gündeme geldi. Ancak Avrupa devletlerinin müdâhalesiyle İsveçli Wilhelm Von Wied Arnavutluk Prensi oldu.

I. Dünyâ Savaşı'na girilmesine şiddetle karşıolduğu için savaşta bir süre görev almadı. 1916'da Doğu Anadolu cephesinde İkinci Ordu Komutanlığına atandı. İlerleyen Rus ordusu karşısında ağır bir yenilgiye uğradı.

7 Ekim 1918'de Talat Paşa önderliğindeki İttihat ve Terakkî hükûmetinin istifâsı üzerine Ahmed İzzet Paşa sadrâzamlığa atandı. Bu olaydan birkaç gün önce Osmanlı Ordusu Filistin-Suriye Cephesi’nde hezîmete uğramış, Şam kaybedilmiş ve Bulgaristan Îtilaf Devletleri’ne teslim olmuştu. Savaşın kısa bir süre içinde yenilgi ile sonuçlanacağı anlaşılmıştı. Savaşın sorumlusu olarak görülen İttihat ve Terakkî Cemiyeti iktidardan çekilerek parti olarak kendini tasfiye etti.

Güvenilir bir asker olan İzzet Paşa önderliğinde kurulan yeni hükûmette İttihat ve Terakkî Cemiyeti ileri gelenlerinden oldukları hâlde, savaş sorumluluğuna katılmayan ve savaş yıllarındaki yolsuzluk ve cinâyetlere bulaşmamış olan Rauf (Orbay), Fethi (Okyar) ve Câvit Bey gibi kişiler yer aldılar. İzzet Paşa sadrâzamlığın yanı sıra Harbiye Nezâreti'ni de üstüne aldı. Ancak bu göreve, cepheden döner dönmez Mustafa Kemal Paşa'nın atanacağına, gerek dönemin basınında, gerek sonradan yazılan anılarda kesin gözüyle bakılmaktaydı. Mustafa Kemal Paşa da cepheden pâdişâha  yazdığı mektuplarda, İzzet Paşa başkanlığında kendisi, Rauf, Fethi, Vasıf ve Câvit Beyleri içeren bir kabine önerdi.

İzzet Paşa kabinesinin en önemli icraâtı 30 Ekim 1918'de Mondros Mütârekesi ile savaşa son vermek oldu. Mütârekeyi hükûmet adına Bahriye Nâzırı Rauf Bey imzâladı. 2-3 Kasım gecesi TalatEnver ve Cemal Paşaların gizlice yurt dışına kaçması iç siyâsette büyük bir galeyana neden oldu. İttihatçı şeflerin kaçışına göz yummakla suçlanan İzzet Paşa kabinesi, 25 gün süren iktidardan sonra 8 Kasım 1918'de istifâ etti. 25 günlük sürenin büyük bir kısmını İzzet Paşa, o günlerde salgın hâlinde olan İspanyol gribinden hasta olarak yatakta geçirdi.

Ahmed İzzet Paşa 19 Mayıs 1919'da Pâdişah Vahideddin'in özel emri ile Harbiye Nazırı  olarak Dâmad Ferid Paşa * kabinesine katıldı. Bu görevdeyken, kendi ifâdesine göre, mütârekeden beri âtıl hâlde olan Osmanlı Ordularının yeniden düzenlenerek direnişe hazırlanması için bâzı önemli adımlar attı.

Dâmad Ferid *'in istifâsından sonra kurulan Ali Rızâ Paşa * kabinesi döneminde (Eylül 1919 - Şubat 1920) Sivas Kongresi Heyet-i Temsîliyesi ile ilişkileri yürüttü. 5 Aralık 1920'de eski sadrâzam Sâlih Paşa * ile birlikte, Mustafa Kemal ile görüşmek üzere Bilecik'e geldi. Görüşmenin amacı, Ankara'daki yeni hükûmetle İngiltere arasında diplomatik bir temasla Yunan işgâline son vermek ve Sevr Antlaşması'nın tâdilini sağlamaktı. Ancak Mustafa Kemal Bilecik Görüşmesi'nden sonra iki paşanın İstanbul'a dönmesine izin vermeyerek onları üç ay süreyle Ankara'da alıkoydu.

İzzet Paşa Mart 1921'de İstanbul'a döndükten sonra Tevfik Paşa * kabinesinde Hâriciye Nâzırı oldu. 4 Kasım 1922'de Osmanlı devlet teşkîlâtının lağvına kadar bu görevde kaldı. Ankara'da iken İstanbul hükûmetlerinde görev almayacağına dâir söz vermesine rağmen bu görevi kabul etmesi, Atatürk tarafından Nutuk'ta ağır kelimelerle eleştirilir ve İzzet Paşa "Halîfe taraftarlığını hayâtının sonuna kadar korumakla" itham edilir.

Cumhûriyetten sonra emekli maaşıyla geçindi. 1934'te İstanbul Elektrik Şirketi yönetim kurulu üyeliğine atanarak "bir mıkdar hakkı huzur alması" sağlandı. 1937'de Moda'daki evinde vefât etti. Karacaahmet Mezarlığına gömüldü.


Ali Fuat Cebesoy'a göre İzzet Paşa "askerî, felsefî, edebî yüksek kültür sâhibi" idi. Almanca, Fransızca, Arapça ve Farsça bilirdi. Türkçesi de çok güzeldi. Tevâzû içinde derin bir gururu vardı. Askerlik fenninde mâhirdi. Bilhassa sevkülceyşçi (stratejist) idi."

İbnülemîn'e göre "İsmet Paşa kendisini pek takdir ederdi". Hattâ "ziyâretine gidilip de bir şey konuşulmasa da onun alnını temâşâ etmek bile zevktir" demişti.


Dâmad Ferid Paşa: * (1919-1919), (1920-1920)

Şûrâ-yı Devlet üyelerinden, "Gülistan" mütercimi Hasan İzzet Efendi'nin oğludur. İstanbul’da 1853 yılında doğdu.

Tahsîlini tamamladıktan sonra Hâriciye Nâzırlığı teşkîlâtında görev aldı. Paris, Berlin, Petersburg ve Londra elçilikleri kâtipliklerinde bulundu. 1885'te Sultan Abdülmecit’in kızı ve Vahideddin'in ana bir kız kardeşi Mediha Sultan'la evlendirildi. Üç yıl sonra vezir rütbesine yükseltilerek "paşa" unvânını aldı.

Londra büyükelçiliğine atanma isteği II. Abdülhamit tarafından reddedilince, kamu görevlerinden uzaklaşıp, eşinin Baltalimanı'ndaki konağında özel yaşamına çekildi.

Meşrûtiyet'in îlânından sonra Âyân Meclisi'ne atandıİttihat ve Terakkî Cemiyeti’ne karşı muhâlefetin yükseldiği 1911-12 döneminde Hürriyet ve Îtilaf Fırkası'nın kurucuları arasında bulundu. Fırka içte liberalizm fikrini ve Osmanlı toplumunu oluşturan unsurlar arasında uyum ve berâberliği, dışta ise İngiltere yanlısı bir politikayı savunuyordu. 11 Kasım 1911 günü kurulan fırkanın ilk başkanlık görevini 25 Kasım 1911'den Haziran 1912'ye kadar Ferid Paşa üstlendi.

1912'de Balkan Savaşı'nı sona erdirmek üzere Londra'da toplanan barış konferansına Dâmad Ferid Paşa'nın gönderilmesi önerildi ise de, Sadrâzam Kâmil Paşa * "bu adam delidir" diyerek karşı çıktı. Ferid Paşa'nın siyâsî kariyeri, kayınbirâderi olan VI. Mehmet Vahideddin'in saltanâtında parladı. İttihat ve Terakkî iktidârının devrilmesinden sonra Vahideddin, 24 Ekim 1918'de Mondros'ta yapılacak mütâreke görüşmelerine Ferid Paşa'nın murahhas olarak gönderilmesini önerdi. Ancak bu öneri İzzet Paşa kabinesince reddedildi. Rauf Orbay'a göre pâdişâhın bu teklifinin nedeni, mütâreke anlaşmasının Bulgaristan, Avusturya ve Almanya'da olduğu gibi bir saltanat değişikliğiyle sonuçlanmasından çekinmesi ve Ferid Paşa'nın kendisine sâdık olacağına inanmasıydı.

Ferid Paşa, Tevfik Paşa * kabinesinin 3 Mart 1919’da istifâsı üzerine ilk defâ sadârete getirildi. İhtiyar Tevfik Paşa'nın savaş sonrasında kurulan kabinesi gâlip devletlerin çeşitli baskıları karşısında etkisiz kalmış ve yalpalamıştı. Kabine değişimine yol açan kriz, savaş suçluları ve "tehcir ve katliam" sorumlularının yargılanması için kurulacak olan Âliye Dîvân-ı Harb-i Örfî'nin, Müttefik Devletlerin ısrârına rağmen kurulamayışı idi. Fransız Generali Franchet d'Esperey'in yaşlı sadrâzâma yönelik sert çıkışı, hükûmet değişikliğinin dolaysız nedeni oldu.

Ferid Paşa hükûmeti, İzmir'in Yunanlarca işgâli üzerine 15 Mayıs'ta istifâ etti. Ancak aynı gün Ferid Paşa tekrar kabineyi kurmakla görevlendirildi. Paris Barış Konferansı'nda Türk delegasyonunun uğradığı şiddetli muâmele üzerine 20 Temmuz'da tekrar istifâ eden paşa, ertesi gün üçüncü kez başvekilliğe getirildi. Nihâyet Sivas Kongresi'nde Müdâfaa-yı Hukuk Hareketi’nin Anadolu'da yönetimi ele geçirmesi üzerine 30 Eylül'de Ferid Paşa kabinesi üçüncü kez istifâ etti. Ertesi gün işbaşına gelen Ali Rızâ Paşa hükûmeti, Sivas Kongresi'nin isteği doğrultusunda, genel seçimlerin yapılmasına karar verdi.

Ferid Paşa yaklaşık yedi ay süren ilk üç hükûmeti döneminde, bir yandan İstanbul'u işgal altında tutan Müttefik Devletleri memnun edip yatıştırmaya, diğer yandan içte İttihat ve Terakkî rejiminin kalıntılarını temizlemeye yönelik bir politika izledi. İktidâra gelir gelmez, eski İttihat ve Terakkî liderlerinin birçoğu tutuklandı. Hemen ardından savaş suçları mahkemesi kurularak, Ermeni tehcirindeki görevinden ötürü yargılanan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in îdâmına karar verdi.

İzmir'in işgâline karşı oluşan geniş ulusal tepki karşısında hükûmet mesâfeli durmayı tercih etti. Sivas Kongresi'nde başlayan ulusal isyâna karşı Ahmet Anzavur adlı bir Çerkez çetecisinin yönetiminde Kuvâ-yı İnzibâtiye adıyla derme çatma bir zâbıta gücü oluşturulması, özellikle, sırf İngiltere'ye yaranmak için tastamam 90.000 sandık cephâneyi denize döktürmesi, toplumun hemen her kesimince tepki gördü.

16 Mart 1920'de Meclis-i Mebûsan'ın işgal kuvvetlerince basılması ve iki gün sonra tâtil edilmesiyle başlayan krizde Dâmad Ferid Paşa bir kez daha sadrâzamlığa getirildi. 5 Nisan 1920’de kurulan ve 17 Ekim 1920’de sona eren bu son hükûmet döneminde Ferid Paşa fiilen tükenmiş bir yönetime başkanlık etti. Osmanlı hükûmetinin bu dönemde gücü, sâdece Müttefik Devletler işgâlinde bulunan İstanbul ve çevresiyle sınırlıydı. Mart ayında yapılan Sanremo Konferansı'ndan sonra, Paris'teki barış görüşmelerinde de Osmanlı delegasyonunun söz hakkı kalmamıştı.

11 Nisan 1920'de Mustafa Kemal ve arkadaşları aleyhine çıkarılan îdâm fetvâsı ve 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nın imzâlanması, Dâmad Ferid Paşa'nın altı buçuk ay süren son sadrâzamlık döneminin belli başlı olaylarıdır. İngilizlerin baskısı ile şeyhülislamdan Kuvâ-yı Milliye hareketine katılanların eşkıyâ olduğu ve öldürülmelerinin meşrû ve farz olduğuna dâir fetvâ çıkarmasını sağladı. Hâriciye Nâzırı olduğu dönemde İngiliz baskısı altında bu talebi kabul ve taahhüt ettiğini açıklamış ve sadrâzam olunca da taahhüdünü yerine getirmişti. Fetvâ, Dürrizâde tarafından 11 Nisan 1920 târihinde yayınlandı.

Millî Mücâdele liderleriyle anlaşmaktan başka çâre kalmadığını düşünen Müttefik Devletler temsilcilerinin saraya giderek Ferid Paşa'nın çekilmesini istemeleri üzerine Ferid Paşa kabinesi 17 Ekim 1920'de istifâ etti.

Ferid Paşa Millî Mücâdelenin zafere ulaşması üzerine, 21 Eylül 1922’de Avrupa’ya kaçtı. 6 Ekim 1923’te Fransa’nın Nice şehrinde öldü.

Ferid Paşa, şiddetle eleştirilmiştir. Kendisini beş kez sadrâzamlığa getiren Vahideddin'in bile eniştesinden hiç hoşlanmadığı ve başına gelen felâketlerin nedeni olarak onu gösterdiği rivâyet edilir. Özel yaşamında paşa, Batı kültürüne hayran bir snob olarak anlatılır. Vahdeddin'in kızı Seniha Sultan'ın anılarına göre:

"Çok azâmetli ve harîs bir zât olan Ferid Paşa Baltalimanı'ndaki yalıyı bir saray teşrîfatına sokmuş, suareler, yemekler, sefirli toplantılar tertiplemiş ve yemeklere bile kendisi smokin, halam Mediha Sultan açık dekolte tuvaletle inmeye başlamışlardır. Hiç unutmam, bir gün halamı ziyârete gittiğimde salona aldıkları zaman halam bir koltukta oturuyor ve Ferid Paşa da ona org-piyanoda Haydn çalıyordu. Bunun bir gösteriş, têsir yapmak için bir mizansen olduğundan emînim." 

Son Sadrâzam Tevfik Paşa *'ya göre Ferid Paşa "Alafrangalıkta Frenkleri bile geçmiş idi." 

Vefâtında Tevhîd-i Efkâr Gazetesi’nde çıkan bir yazıya göre: 

"Londra'dan avdetinde Alafrangalaşmış ve nihâyet âdetâ Müslümanlığa düşman kesilmişti. Evindeki erkek ve kadın hizmetçileri kâmilen Rum idi. Sözlerinde, nutuklarında, yazılarında hep Yunan ve Latin darbımesellerinden, hurâfâtından ve rivâyetlerinden (mitolojisinden) bahsederdi. Hulâsa tamâmen Garplaşmış, fakat milliyet hislerinden tamâmen mahrum kozmopolit ruhlu bir adam idi."

Sultan Vahideddin'in, kız kardeşi ile evli olan Ferid Paşa hakkında "Dünyâda üç mel'un vardır. Bunlar bir sacayağıdır. Biri bizim hemşîre, biri zevci olan Ferid, biri de oğlu Sâmi" dediğini, saray başkâtibi olan Ali Fuat Bey anlatır. Buna rağmen pâdişâhın eniştesini defâlarca en yüksek makâma ataması ve oğlu Sâmi Bey ile sürgün yıllarında yakın ilişkileri sürdürmesi, açıklanmaya muhtaç bir olgudur.


Ali Rızâ Paşa* (1919-1920)

1886 yılında Harbiye'yi bitirdi. 1898'de Erkânı Harbiye-i Umûmiye Dâiresi Başkanlığı, Manastır Vâliliği ve komutanlığı yaptı. 1908'de Harbiye Nâzırlığına ve Âyân Meclisi üyeliğine getirildi.

Hüseyin Hilmi Paşa *’nın sadâretinde Harbiye Nâzırı, Balkan Savaşı'nda Garp Ordusu Başkomutanı oldu. VI. Mehmet tarafından sadrâzamlığa getirildi (2 Ekim 1919).

Anadolu'da gelişen Kuvâ-yı Milliyeciler ile anlaşmanın kaçınılmaz olduğunu görerek, Heyet-i Temsîliye ile ilişki kurdu ve Sâlih Paşa’yı, Mustafa Kemal ile görüşmek için, Amasya'ya göndererek anlaşma yollarını aradı. Kuracağı kabinede Heyet-i Temsîliye'nin isteklerini dikkate alacağına söz verdi. Fakat Kuvâ-yı Milliye'nin yönetim gücünü eline geçirmeye ve Heyet-i Temsîliye'yi kaldırma çabalarına girişti.

Müttefik Devletlerin baskısı karşısında istifâ etmek zorunda kaldı (1920).

Son Osmanlı kabinesinde Nâfia ve Dâhiliye Nâzırı’ydı (1922).


Hulûsî Sâlih Paşa* (1920-1920)

1864’te İstanbul’da doğdu. Bugünkü Kara Harp Akademisi’ni bitirerek kurmay yüzbaşı oldu. 1919’da Dâmad Ferid Paşa ve Ali Rızâ Paşa hükûmetlerinde Bahriye Nâzırlığı yaptı. 8 Mart 1920’de hükûmeti kurmakla görevlendirildi. İstanbul’un işgal edilmesinin ardından 2 Nisan 1920’de istifâ etti.

Tevfik Paşa *’nın kurduğu hükûmette Bahriye Nâzırlığı yaptı. Bu görevi sırasında 5 Aralık 1920’de Ankara Hükûmeti ile Bilecik Görüşmesine katıldı. Diğer İstanbul Hükûmeti temsilcileri ile birlikte Bilecik’ten Ankara’ya götürülerek alıkonuldu. İstanbul’a döndükten sonra resmî bir görev almayacağını yazılı olarak taahhüt etmesiyle 7 Mart 1921’de salıverildi. Buna rağmen İstanbul Hükûmeti’nde görev aldı.

Kasım 1922’de saltanâtın kaldırılmasından sonra siyâsetten çekildi, 1939’da İstanbul’da vefât etti.


Ahmed Tevfik Paşa* ** (1909-1909), (1918-1919), (1920-1922)