1 Ocak 2015 Perşembe

I. BAYEZİT (YILDIRIM BAYEZİT)




I. BAYEZİT

Dördüncü Osmanlı Sultânı




Babası: I. Murat 
Annesi: Gülçiçek Hâtun
Doğum Târihi: 1360
Vefât Târihi: 8 Mart 1403
Saltanat Müddeti: 1389-1402
Türbesi: Bursa’dadır.



Adı babaannesinin babası Türkmenlerin "Ede-Balı" diye andığı Ebâ Yezîd'in adından gelir. Küçük yaştan îtibâren zamânın seçkin âlimlerinden genel İslam eğitimi ve değerli kumandanlardan askerlik, sevk ve idâre dersleri aldı. Osmanlı târihlerinde kendisinden ilkin söz edilmesi, 1381'de Germiyanoğlu Süleyman Şah'ın kızı Devlet Sultan/Hâtun'la evlenişi nedeniyledir. Bu evlilik, babası I. Murat’ın Germiyanoğulları topraklarının neredeyse tamâmını "gelin çeyizi" olarak sınırlarına katmak politikasının sonucuydu. 1381 yılında evlenişini tâkip eden yıllarda devlet idâresinde yetişmesi için Sultânönü ve sonra Germiyan İli sancaklarının beyliğine atandı; sancaklarının askeriyle Anadolu ve Rumeli yakalarında savaşlarda babasının safında yer aldı. 1385'te kardeşi Şehzâde Savcı Bey'in (Bizans Veliahdı Andronikos Palaiologos ile birlikte hareket ederek) ayaklanmasının bastırılışı ve Şehzâde Savcı'nın gözlerine mil çekilmesi ve sonra da öldürülmesi olayları ile de Osmanlı târihlerinde bahsi geçmektedir. 1389'da Sırpların çoğunluğunu oluşturduğu Haçlı Ordusu ile yapılan I. Kosova Savaşı'na katıldı. Osmanlı Ordusu’nun sağ kanadının komutanlığını yaptı; savaşta büyük kahramanlık gösterdi ve savaşın Osmanlılar tarafından kazanılmasında komutası altında bulunan Osmanlı sağ kanadının Sırplara bir karşı taarruz ile Sırp Ordusu’nu çökertmesi çok önemli katkı sağladı. Babası Sultan Murat, bu savaş sonunda bir Sırp soylusu olan Miloş Obiliç tarafından şehit edilince, devlet ileri gelenlerinin müşterek kararı ile Osmanlı tahtı kendine verildi.


Yâkub Bey'in Öldürülmesi

I. Bayezit Kosova Meydan Muhârebesi’nin son saatlerinde babasının suikaste uğrayıp şehit edilmesi üzerine savaş alanından çağrılarak kendisine biat edildi. Bu biat töreni biter bitmez düşman peşinde olan kardeşi Yâkub Çelebi çağırtılıp çadırda boğduruldu. Zamânının târihçisi Âşıkpaşazâde, "Yâkub'un öldürülmesi o gece askeri ıstıraba düşürdü" demektedir. Yıldırım'ın bu aksî askerî tepkiden kurtarılması için Yâkub Bey'in ümerâ ve ulemânın onayı ve Başvezir Ali Paşa’nın buyruğu gereği îdam ettirildiği karşı propagandası yaydırılmaya çalışıldı. Askeri yeni pâdişâha bağlamak için de Osmanlı târihinde ilk defâ olarak cülus bahşişi dağıtılmış ve böylece cülus bahşişi dağıtmak geleneği ortaya çıkartılmıştır.


Rumeli Sorunları ve Seferleri

1389'da ilk olarak I. Bayezit, Anadolu işlerini bir kenara koyup Rumeli sorunları ile ilgilendi. Sırbistan işlerini yoluna koymak için çaba verdi. Kosova Savaşı’nda öldürülen Sırp Kralı Lazar'ın ardılı olan Stefan Lazareviç'le yeni bir anlaşma yapılarak Sırplar için yıllık vergi ödenmesi tâyin edildi ve yeni kralın kız kardeşi Maria Despina'nın I. Bayezit ile evlenmesi için anlaşma yapıldı. Yeni bir Hıristiyan İttifâkı'nı önlemek amacıyla Vidin, Eflak ve Bosna yörelerine Paşa Yiğit, Hoca Fîrûz ve diğer akıncı beyleri komutasında akıncı birlikleri sevk edildi. Yoğun bir Türkmen göçmen grubunun Üsküp ve civârına yerleştirilmesi sağlandı. Pâdişah kışı Edirne'de geçirdi. Edirne'nin îmar edilmesi için uğraştı. Hükümdarlığını kutlamaya gelen elçileri kabul etti. Venedik Cumhuriyeti Elçisi Francesko Kuirini'ye Venedik ticârî kolonilerine tanınan imtiyazların devam etmesi için güvence sağlandı.

1391 ilkbaharında Anadolu'da Kastamonu Seferi yapmaktayken Eflak Voyvodası Mircea, Tuna Nehri’ni geçip Karinabat'a kadar ilerledi. Bunun üzerine I. Bayezit hızla Rumeli'ye Mircea üzerine yöneldi. Arkus Ovası Savaşı'nda Mircea komutasındaki Eflak Ordusu’yla çarpıştı. Savaşı Osmanlı Ordusu kazanıp Eflak Voyvodası Mircea esir alındı. Mircea ile yapılan anlaşmaya göre Mircea çok yüksek bir kurtuluş akçesi ödemek zorunda kalıp ülkesine dönebildi. Eflak Voyvodalığı da Osmanlı Devleti’ne bağımlı bir vassal devlet statüsüne girdi.

1393'te de I. Bayezit Anadolu'da Amasya ve civârında iken Macarların saldırıları üzerine Rumeli'ye döndü. Bulgarların başkenti olan Tırnova'yı ele geçirdi. Macar-Bulgar karışık orduları işgâline uğrayan Tuna Boyu Kaleleri olan Silistre, Niğbolu ve Vidin'i tekrar Osmanlı egemenliğine aldı. Niğbolu Kalesi’ne kapanmış olan Bulgar Kralı Şişman ve oğlu Aleksander kısa bir kuşatma sonunda bu kalede I. Bayezit eline esir düştüler.

1394'te Selânik ve Tırhala Yenişehri'ni alan Osmanlı Orduları, Tesalya ve Arnavutluk'a kadar ilerlediler.

1395'te Bizans İmparatoru ve prenslerinin Serez'de görüşmeleri başarısız kalınca I. Bayezit komutasında Osmanlı Ordusu güneye Yunanistan üzerine hücûma geçip Tırhala, Dömeke, Patras ve Farsala şehirlerini eline geçirdi. Sonra târihî Termopil Geçidi’nden geçerek Attika Yarımadası bölgesine girdi. Yunanistan'daki başarısından sonra I. Bayezit yine o yaz sonu Anadolu'ya Kastamonu'ya yöneldi.

1396'da ise, yine Rumeli'de çok büyük bir Haçlı Seferi ordusuna karşı 23 Eylül 1396’da Niğbolu Savaşı yapıldı ve I. Bayezit çok büyük bir zafer kazandı.

1397'de Balkanlardaki akıncı grupları Evrenos Bey, Murtaza Bey ve Yâkub Paşa komutalarında Venedik'e bağlı olan Koron ve Modon kaleleri ile Mora'ya akınlar tertip ettiler. Bu akınlar yıldırma ve yağma toplama hedefli idi; bu kaleler ve arâzileri fethetmeleri ve arâzilerine yeni Türkmen âileleri yerleştirilmeleri ön görülmemekteydi. Tam aksine Rumeli'nin bu yörelerinin bâzı yerlerinde bulunan halk toplu olarak Anadolu'ya göç ettirilmişti.


Anadolu Sorunları ve Seferleri

1389'da I. Bayezit'e yönelik daha büyük bir tepki Anadolu Türkmen Beyliklerinden gelmişti. Sözde Yâkub Çelebi'nin öcünü almak üzere, Germiyanlı, Aydınlı, Saruhanlı, Menteşeli, Hâmidli beylikleri ve hattâ Sivas Hükümdarı Kadı Burhâneddin eyleme geçmişlerdi. Amaçları giderek büyüyen Osmanlı Devleti’nin gücünü kırmak ve kaybettikleri topraklar varsa bunları geri almaktı.

1390 baharında I. Bayezit yanına vassal devletlerden katkılar olarak Sırp Kralı Stefan Lazareviç ile Bizans İmparatoru’nun oğlu ve veliahtı Manuel'i alarak olağanüstü başarılar sağlayan bir Anadolu Seferi gerçekleştirdi. Hızla hareket ederek Aydınoğulları, Saruhanoğulları, Germiyanoğulları, Menteşeoğulları ve Hâmidoğulları beyliklerini ortadan kaldırdı. Saruhan Beyleri Hızırşah ve Orhan Bey'in Bursa'da, Germiyanlı Yâkub Bey'in İpsala'da ve Aydınoğlu Îsâ Bey'in ise Tire'de oturmaları emredildi. Antalya'ya kadar indi. Bu arada Bizans’ın elinde bulunan Anadolu içinde dört tarafı Osmanlı arâzisi ile çevrili bir anklav şeklindeki Filadelfia (Alaşehir) Kalesi’ni vassalı olan Manuel'e zapt ettirdi. O yıl sonbaharda Karamanoğlu Alâeddîn Bey, Candaroğlu Emir Süleyman ve Sivas Hükümdârı Kadı Burhâneddin arasındaki ittifâkı yıkmak için Konya'yı kuşattı. Yıldırım’ın eniştesi olan Karamanoğlu Alâeddîn Bey barış imzâlayarak Çarşamba Suyu'na kadar topraklarını Osmanlılara bırakmak zorunda kaldı.

1391-92 kışını Bursa'da geçiren I. Bayezit 1392 baharında Kastamonu üzerine yürüyerek, Candaroğlu topraklarını ele geçirdi. Kadı Burhâneddin üzerine gönderilen öncü Osmanlı birlikleri önce Osmancık Kalesi’ni aldılar. Fakat Kadı Burhâneddin ordularına karşı yapılan Kırkdilim Savaşı'nda yenilip bu ordunun komutanı olan I. Bayezit'in büyük oğlu Şehzâde Ertuğrul Çelebi bu savaşta şehit düştü. Kadı Burhâneddîn'in Moğol asıllı akıncıları Anadolu Osmanlı topraklarına yayıldı. I. Bayezit ise Macar ordularının Rumeli'de yaptıkları hücumları önlemek amacıyla Rumeli'ye dönmek zorunda kaldı.

1393 baharında Anadolu büyük bir savaş ortamı hâlini alıp I. Bayezit müttefikleri ile Kadı Burhâneddin müttefikleri arasında yer yer patlak veren savaşlara sahne oldu. Anadolu'da sefere çıkan I. Bayezit bu defâ Amasya ve yöresine yöneldi. I. Bayezit'in yerel müttefiki Niksar merkezli Canik bölgesi yerleşikli Tâceddînoğulları idi. Bu sefer sonucunda Amasya, Merzifon, Turhal ve Tokat kaleleri Osmanlılar eline geçmiştir.

I. Bayezit bu stratejik önemi çok büyük sınır bölgesini yeni bir Osmanlı eyâleti olarak organize etmiş ve eyâlet vâliliğine oğlu I. Mehmet'i atamıştır. O yılın yazında I. Bayezit Rumeli'ye dönüp Bulgar ve Macarların Tuna Boyu Kaleleri’nin işgalleri sorunu ile uğraşmak zorunda kaldı.

1394'te Timur Dicle'yi geçip Anadolu'ya girmişti. Anadolu'da ve Suriye'de yerel egemenliğini yitirmiş veya yitirme tehlikesi altında olduğu görünen beyler, Timur'a yanaştılar. Buna karşılık I. Bayezit Güney Anadolu'da egemenlik gösteren Mısır merkezli Memluklar ile dostâne ilişki kurmak niyetiyle Mısır'a bir elçi gönderdi.

1395’te Rumeli'de Yunanistan üzerine bir seferden sonra, o yazın da yine ivedilikle Anadolu'ya döndü ve Candaroğullarına bağlı Sinop Kalesi’ni kuşattı. Candaroğlu İsfendiyar Bey bir barış teklif etti ve kendisi anlaşma ile bir bağımlı vassal devlet statüsüne girdi. I. Bayezit kışı Bursa'da geçirdi.

1396'da en önemli olay Niğbolu Savaşı oldu. Büyük bir Haçlı Ordusu’na karşı çok önemli bir zafer kazanan I. Bayezit bu savaştan büyük ganîmetle kışı geçirmek için Anadolu'daki Bursa başkentine döndü. Savaş ganîmetlerini Bursa'nın îmârına sarf etmeye başladı. Bursa Ulu Câmii bu ganîmetlerin kullanıldığı eserlerin başında gelir. Ayrıca Bursa’da bir hastâne, bir dârülhayr, Ebuishakhâne (tekke) ve iki medrese de yaptırılmıştır.

1397'de I. Bayezit’in eniştesi olan Karamanoğulları Beyi Alâeddin Bey, Oğuz Boyları Türkmenlerinden büyük bir ordu oluşturmuştu ve 1390’da Osmanlılara kaybetmiş olduğu arâzileri almaya hazırlanmaktaydı. I. Bayezit İstanbul Kuşatması’nı bırakarak bir ordu ile Karamanoğulları karşısına çıktı. Karamanlılar ve Osmanlılar arasında yapılan Akçay Ovası Savaşı I. Bayezit'in kesin gâlibiyeti ile bitti. Karamanoğlu Alâeddin Bey savaş meydanından kaçıp Konya Kalesi'ne sığındı. I. Bayezit tarafından kısa bir kuşatmayla alınan Konya'da Alâeddîn Bey yakalanıp îdam ettirildi. Osmanlılar Karaman (Lârende) Kalesi’ni de aldılar. I. Bayezit, Karamanlı Alâeddin Bey'in karısı olan kız kardeşi Melek Hâtun'u (Nefise Sultan) ve yeğenlerini Bursa'ya gönderdi.

1398’in ilkbaharında I. Bayezit Samsun ve çevresinden oluşan Canik yöresine bir sefer yaptı. Bu yörede bulunan küçük beylerin egemenliklerine son verdi ve yaz başında tekrar Bursa'ya geri döndü. Fakat o yaz başında Kadı Burhâneddin, Akkoyunlu Hükümdarı Kara Yülük Osman Bey ile savaşa girişmiş; bu savaşı kaybedince esir düşüp Akkoyunlular tarafından öldürülmüştü. Kadı Burhâneddîn'in ümerâsı I. Bayezit'e çağrı gönderip bu devlet arâzilerini Osmanlıların eline geçmesini istedi. Bu nedenle 1398 yaz sonu I. Bayezit yeni bir Anadolu Seferi’ne çıkmak zorunda kaldı. Bu seferde Kırşehir'den Sivas'a kadar uzanan bir büyük yöreyi Osmanlı sınırlarına katıp yine Bursa'ya geri döndü.

1399'da ise tekrar bir Anadolu Seferi düzenleyen I. Bayezit bu sefer Mısırlı Memluklar Devleti elinde bulunan Güney ve Güneydoğu Anadolu yörelerine yürüdü. Bu sûretle Memluklarla yıllar süren barışı sağlayan karşılıklı anlaşmalar ihlal edilmiş olmaktaydı. Fakat I. Bayezit Memluk Sultânı Berkuk'un ölmesi nedeniyle Osmanlılar ve Memluklar arasındaki anlaşmanın da yürürlüğü kalmadığı tezini ortaya atıp bu mütecâviz olan askerî harekâtını savunmaya çalıştı. Mısır’ın sınır kaleleri olan Malatya, Dârende ve Divriği kalelerini eline geçirdi. Dulkadiroğulları topraklarına girdi.

O yıl Uygur asıllı Erzincan Emîri Mutahharten'in teşvîki ile Timur bir öncü Anadolu Seferi yaptı. Yörelerini Osmanlılara yitirmiş olan Anadolu Beyleri de Mutahharten vâsıtasıyla Timur'a sığınmışlardı. Buna karşılık Karakoyunlu Kara Yusuf Bey ve Sultan Ahmed Celâyir Osmanlılara sığınmıştı.

1400'ün ilk aylarında I. Bayezit yine İstanbul Kuşatması ile ilgiliyken Timur'un Sivas’ı aldığını, Kayseri yakınlarında bir Osmanlı Anadolu eyâletleri ordusunu mağlup edip dağıttığını ve Malatya'ya inip bu kaleyi ele geçirdiği haberlerini aldı. Ağustos’ta İstanbul Kuşatması’ndan ayrılmakla berâber, I. Bayezit o yıl Anadolu'ya sefer yapmadı.

1401'de ise Timur'un Bağdat'a yöneldiği haberi geldi. I. Bayezit o yaz Erzincan Emîri Mutahharten üzerine bir sefer başlattı. Osmanlılar ve Timur arasında sıkışan Mutahharten Osmanlılara bağlılığını sundu. Ancak Timur'un Sivas'ı almasına yardımcı olduğunu bilen ve ona güvenmeyen I. Bayezit, Erzincan'ı ve Kemah'ı ele geçirerek, Erzincanlıların isteği üzerine, Mutahharten'in, kendisine bağlı olmak kaydıyla hükümdarlığını tanıdı. Buna rağmen Mutahharten, Timur ile olan ilişkisini sürdürmüş ve I. Bayezit'in eline geçmiş olan Kemah Kalesi’ni geri almak için destek sağlama girişiminde bulunmuştu.

Timur o yıl Karabağ'da kışlağa çekilmişti. Timur diğer Anadolu Beyliklerinin de yasal hükümdarlarına geri verilmesini I. Bayezit'ten istiyordu. O yıl iki hükümdar arasında birbirini tahrik etmek için karşılıklı hakâretlerle dolu bir mektup diplomasisi başladı. Timur bir taraftan Fransa, Cenova ve Bizans ile ilişkilere başlamıştı; diğer taraftan da I. Bayezit'e gönderdiği mektuplarla sözde uzlaşmacı bir yaklaşımla I. Bayezit'i çileden çıkaracak isteklerde bulunmaktaydı. I. Bayezit Memluklar ile dayanışma için diplomatik girişimlerde bulunduysa da bunda başarı sağlanmadı.

1402'de Timur büyük bir ordu ile Anadolu Seferi başlattı. O yıl baharında Kemah Kalesi’ni kuşatıp aldı ve Sivas üzerine yürüdü. I. Bayezit ise ordusu ile Tokat'a gelmiş ve orada ordugâh kurmuştu. Her iki taraf da bu yörede savaşa râzı olmayarak biri kuzeyden diğeri güneyden Kızılırmak'ı tâkip ederek Ankara'ya geldiler. Burada 22 Temmuz 1402’de Ankara Savaşı başladı. Timur Ankara Savaşı’nda büyük başarı kazandı.

Yıldırım Bayezit yıl be yıl askerî sefere geçerek Anadolu Türk siyâsî birliğini kuran ilk Osmanlı Hükümdarı oldu. Bu faaliyetleri üzerine Yıldırım Bayezit, Abbâsî Halîfesi’nden "Sultan-ı İklim-i Rum" (Anadolu Ülkesi Sultânı) unvânını aldı. Bu da bir anlamda Bayezit'in icraâtını meşrûlaştırıyordu.


Bizans Sorunları ve İstanbul Kuşatması

I. Bayezit pâdişahlığının ilk yılı olan 1389'da Bizans İmparatorluğundaki saltanat çekişmesi sorunlarına da önem verdi. V. Yannis Palaiologos tahtta bulunuyordu; ama torunu VII. Yannis Palaiologos, Kosova Savaşı sırasında Cenova'da bulunup amcası aleyhine bir darbe hazırlamaktaydı. I. Bayezit'in de yardımını sağlayıp 11 Nisan 1390’da Yıldırım'ın sağladığı bir Türk birliği desteği ile dedesi V. Yannis'i ikinci defâ tahttan indirmeyi başardı. Fakat VII. Yannis şimdiki Yedikule yerinde olan Altın Kapı Hisarı’nda kendini savunmaya başladı ve oğlu Manuel'i Midilli Adası'ndan çağırdı. Midilli'den Rodos Sen Jan Şövalyeleri gemileri ile gelen Manuel ve babası üç hafta süren bir şehir iç savaşı sonunda tekrar V. Yannis'i Bizans İmparatorluğu tahtına getirdiler. Destek verdiği kişinin tahtan indirilmesinden hoşlanmayan I. Bayezit ise Osmanlılara yıllık tazmînat ve askerî yardım sağlamakla yükümlü olan bir vassal devlet olan Bizans'tan 1390’da çıktığı Anadolu Seferi için yardım istedi ve Manuel Yıldırım'ın Anadolu Seferi’ne katılmak zorunda kaldı.

1390'da Bizans İmparatoru V. Yannis, Bayezit'in Anadolu'da olmasından yararlanarak İstanbul şehri surlarının şimdi Yedikule içinde kalan tören kapısı olan Altın Kapı civârını, şehrin içinde ve etrâfında bulunan, kullanılmayan ve yıkık kiliselerden alınan taşlar ve mermerlerle pekiştirmişti. Bu projeye kızan I. Bayezit bu yeni yapıları yıkmasını ve bu yıkım yapılmazsa iki devlet arasında savaş başlayacağını ve Yıldırım'ın yanında bulunan imparatorun oğlu ve vârisi Manuel'in gözlerinin kör edileceğini tehdit etti. Çâresiz kalan V. Yannis, sultânın bu isteklerini yerine getirmek zorunda kaldı ve bu yeni sur tâmirlerini yıktırdı. Bunu çok utandırıcı bulan V. Yannis bu nedenle sinir buhranları geçirdi; 16 Şubat 1391'de öldü ve yerine oğlu II. Manuel Palaiologos geçti.

II. Manuel, Yıldırım'ın şehirde bir Türk mahallesi kurulması, bir câmi yapılması ve yıllık verginin artırılması isteklerini kabul etmeyince Yıldırım (aralıklı olarak 1391 ile 1400 dönemlerinde) İstanbul'u karadan kuşatıp, kara ablukası uygulamaya başladı. 1391'de İstanbul, karadan ve denizden kuşatıldı. Bizans'a gözdağı vermek için yapılan ve yedi ay süren kuşatma sonunda Bizanslılardan bâzı imtiyazlar elde edildi.

1395'te Yıldırım Bayezit, uzun süre abluka altında tuttuğu İstanbul'u ikinci kez kuşattı. Kış mevsiminin yaklaşması üzerine kuşatmaya son verildi.

1396'da Yıldırım Bayezit, İstanbul'u üçüncü kez kuşattı, ancak sonuç alamadı.

1400'de Bizans İmparatoru’nun Avrupa ülkelerini yeni bir Haçlı Seferi için örgütlemeye çalışması üzerine Yıldırım Bayezit, İstanbul'u dördüncü kez kuşattı. Timur'un Anadolu'ya girmesi üzerine kuşatma kaldırıldı.


Aksak Timur ve Ankara Savaşı

I. Bayezit'in 1398'de Karamanlı ve 1399'da Dulkadirli topraklarına girmesinden sonra topraklarını kaybeden Anadolu Beyleri bu sırada Hindistan Seferi’nden dönen Timur'a sığınarak, onu Osmanlı Sultânı’na karşı kışkırttılar. Bu arada Timur'dan kaçan Karakoyunlu ve Celâyirli beyleri de I. Bayezit'i Timur'a karşı tahrik ediyorlardı. Bu kışkırtmalar bir yana, artık Osmanlı için büyük bir tehdit oluşturmaya başlayan yağmacı ve yıkımcı Timur Ordusu Anadolu'da ilerlemeye başlamıştı. Timur'un Osmanlılara âit Sivas'ı alması, halkını öldürerek kenti yakıp yağmalatması, Osmanlı ve Moğol ordularının Ankara'da karşı karşıya gelmesi sonucunu doğurdu.

I. Bayezit, adına yaraşır süratiyle geldiği Çubuk Ovası'nda, Timur'un ordusunu, atları besiye bırakılmış, askerleri dinlenmeye çekilmiş, dağınık ve emniyetsiz bir şekilde karşısında bulur. Tüm vezirleri, paşaları ve oğulları hemen saldırıp imhâ hareketine girişmeyi istemişse de târihî hatâsını yaptı. "Bırakın Tatar Ordusu toplansın, âdet üzre savaşalım" dedi ve konakladı. Yapılan bu hatânın çok disiplinli ve zamânının en kuvvetli ordusu olan Timur Ordusu’na savaşı kazandıracağını anlayan Osmanlı Ordusu’ndaki, Menteşeoğulları, Germiyanoğulları, Saruhanoğulları beyleri ve kuvvetleri, ihânet ederek karşı tarafa geçtiler. I. Bayezit'in vezirleri de büyük oğlu; Emir Süleyman'ı, Osmanlı Devleti'nin devâmı için savaş alanından kaçırdılar. Bu olayı gören Mehmet Çelebi ve Mustafa Çelebi de savaş alanını taht mücâdelesi için terk ettiler. Osmanlı Ordusu’nda yer alan Kara Tatarlar da Timur saflarına geçti. Daha savaşmadan yaşanılan bu bozguna rağmen I. Bayezit elinde kalan en sâdık 10.000 kişilik askeriyle kahramanca saldırdı; Timur-Tatar Ordusu’na müthiş zararlar verdirdi. Ordusundan kaçanları savaş alanına geri getirebilmek için, merkezinde bulunduğu kuvvetinin, yanındaki paşalarının "Çıkmayınız akşama kadar dayanırız, gece olunca da geri çekiliriz" uyarılarına rağmen çıktı ve Tatar askerine yakalandı, esir düştü.(28 Temmuz 1402).




Sonuçları






Esâret ve Ölüm

Timur'un fetihnâmesine göre Ankara Savaşı'nın bitiminde Bayezit bir gürz darbesiyle atından düşürülüp yakalanmış ve "Ben Sultan Bayezit'im. Beni sağ olarak hükümdârınıza götürünüz" demesi üzerine elleri bağlı olarak Timur'un çadırına götürülmüştür. Timur tarafından şahsen Bayezit'in iyi karşılandığı belirtilmiştir. Yıldırım'ın oğulları Mustafa Çelebi ve Mûsâ Çelebi de aynı savaşta tutsak düşmüşlerdir. Timur ve tümenleri Bursa ve İznik'i ve sonra İzmir'i ele geçirmişler; talan edip yakıp yıkmışlardır. Timur bu seferlerinde ve Anadolu'da bulunduğu sıralarda Bayezit'i devamlı olarak yakınında tutup ayrılmasına izin vermemiştir. Bayezit'i kaçırmak için birkaç girişim ortaya çıkartılınca Bayezit ve eşi Sırp Prensesi Olivera (veya Maria Despina) ile birlikte tutsak alarak demir kafeste tutuldukları da söylenmiştir.

Yıldırım Bayezit 8 Mart, 1403’te 43 yaşındayken Akşehir'de neden olduğu hâlâ bilinmeyen gizemli bir şekilde ölmüştür. İbn Arabşah eceliyle öldüğünü yazar. Bâzı kaynaklara göre Timur'un berâberinde Orta Asya'ya doğru Hazar Denizi kıyılarından geçerek götürülmek isteniyordu ve en yakınlarından uğradığı ihânete dayanamayan I. Bayezit hastalandığı için bırakılarak tedâvîsi için geriye gönderildiyse de vefât etmiştir. Diğer kaynaklar hastalığının ilerleyen romatizma ve bronşit olduğunu, Behiştî "hummâ-i muhrika” olduğunu bildirirler. Bizanslı târihçi Dukas kendini zehirlediğini, diğerleri ise esâret altında intihar ettiğini de belirtmektedirler.

Yıldırım’ın naaşı geçici olarak Akşehir'de Seyyid Mahmud Hayrânî Türbesi'ne defnedilmiştir. Ancak Semerkand'a dönerken Timur'a kendisini beğendirmiş olan Mûsâ Çelebi'ye babası Yıldırım'ın naaşını alıp Bursa'ya birlikte götürmesi buyruğu verilmiştir. Bâzı kaynaklara göre cenâze Mûsâ Çelebi tarafından Bursa'ya getirilmiş ve Yıldırım Câmii yanındaki türbesine gömülmüştür. Diğer kaynaklar ise Mûsâ Çelebi'nin babasının naaşını mumyalanmış olarak Germiyanoğlu Yâkub Bey'e Kütahya'ya getirdiğini; burada naaşın saklandığını ve 1404’te Çelebi Mehmet tarafından Bursa'ya getirilerek türbesine gömüldüğü yazılıdır.


Yıldırım Lâkabı

I. Bayezit, yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, koç burunlu, ela gözlü, kumral saçlı, sık sakallı ve geniş omuzluydu.

"Yıldırım" lâkabını nasıl edindiği konusunda çeşitli rivâyetler vardır:

Bunlardan en yaygın olanı Niğbolu Savaşı nedeniyle savaş meydanına hiç beklenmeyecek bir süratle ulaştığı için aldığıdır. Haçlılarca kuşatılan kalenin komutanı Doğan Bey'e gecenin karanlığında, kale duvarlarına kadar gelerek gerekli tâlimatları verecek kadar gözü pek bir komutan olduğu, savaşlarda askerinin önünde savaştığı ve askerlerinin yetişmekte zorluk çektiği târih kitaplarında sıkça yer verilmiştir.

Bir başka rivâyette de bu lâkabı daha pâdişah olmadan babası I. Murat'ın yaptığı I. Kosova Savaşı’nda, Türk Ordusu’nun zor duruma düştüğü anda, düşman ordusunu bir kanattan diğer kanada kadar yararak geçmiş olmasına bağlamaktadır.

Târihçi Joseph Von Hammer-Purgstall ise bu lâkabın Bayezit'in, kardeşi Şehzâde Yâkub Bey’i öldürtmesinden kaynaklandığını belirtmektedir.

İsmâil Hakkı Uzunçarşılı'nın "Büyük Osmanlı Târihi" adıyla toplanan çalışmasında, Yıldırım lâkabının kökeni olarak 1386 veya 1387'de Karamanoğlu'na karşı Konya Ovası'nda yapılan savaş gösterilir. Bu savaşta Şehzâde Bayezit sol kanattaki sipâhîlere komuta etmiş ve süratiyle dikkat çekmişti.

XVII. yüzyıl Osmanlı târihçilerinden Bostanzâde Yahya Efendi, Târih-i Saf (Tuhfetu'l Ahbâb) adlı eserinde ise öfkeli ve kibirli olduğu için yıldırıma benzetildiğini yazmaktadır.

Osmanlı Sultanlarının biyografilerini yazan Necdet Sakaoğlu'na göre Yıldırım olasılıkla öz Türkçe adıdır.

Müneccimbaşı Ahmed Dede'nin (?-1702) yazdığı "Müneccimbaşı Târihi" adlı kitabında ise bu lâkabın yalnız kahramanlık ve şiddetinden dolayı verildiğini aktarır.

İlk üç iddiânın yanlış olması çok olasıdır çünkü Sultan Murat, 1386 yılında Karamanoğlu Ali Bey'e karşı kazandığı başarı üzerine Ahmed Celâyir'e gönderdiği mektupta oğlu için Yıldırım lâkabını kullanmıştır. O târihte ne Kosova Savaşı ne de Niğbolu Savaşı söz konusudur. Bu durum, lâkabın Konya Ovası Savaşı’nda verildiği tezini destekler.


Eşleri




Erkek Çocukları




Kız Çocukları


  • Erhundu Hâtun, 
  • Hundi Hâtun, 
  • Aruz Hâtun, 
  • Fatma


Batı Avrupa Kültürel Alanında Bayezit

Bayezit'in Timur'a yenilgisi çok sonradan Batı Avrupa'da efsânevî bir şekilde oyun yazarları, opera bestecileri ve ressamlar tarafından ele alınmıştır. Bütün bu Batı Avrupa kültürel eserleri gerçeklerden uzak ve gizemli Oryantalist fantezi olmaktan ileri gidememişlerdir. Bunların önemlilerinin listesi şöyledir:
  • 1587'de İngiliz oyun yazarı Christopher Marlowe'un iki kısımdan oluşan "Tamburlane the Great" oyunu.
  • 1648'de Fransız oyun yazarı Jean Magnon'un "Le Gran Tamerlan et Bejezet" oyunu. Bu eserde Yıldırım yanında gerçekle ilişkisiz karısı ve kızı önemli rol oynarlar.
  • 1670'li yıllarda bitirilen Avusturya Graz şehri civârındaki Schloss Eggenberg Şatosu’nu süslemek için bir sıra Bayezit esâretine dâir resimler.
  • 1725'te İngiltere'de bulunan Alman besteci Handel Londra'da Tamerlano adlı operasını sahneye koymuştur. Zamânının Avrupa'da alaturka modasının fantezisi olan bu eserde Bayezit yanında bir Yunanistan Despotu’na, ona âşık olan Bayezit'in kızına, bir Trabzon Rum Kralı ve ona âşık bir kıza rol verilir.
  • 1735'te Venedikli İtalyan besteci Antonio Vivaldi, Verona Karnavalı için "II. Bajazet (Tamerlano)" adlı bir opera eseri: Bu opera eseri de Handel'in eseri karakterlerini içinde bulundurur.


Dönemin Sadrâzamı


Çandarlı Ali Paşa: *  ** (1387-1406)














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapabilirsiniz.