ORHAN GÂZÎ
İkinci Osmanlı Sultânı
Orhan Gâzî yeşil gözlü, sarışın, beyaz
tenli, geniş göğüslü, iri yapılı bir insandı. Kulağında siyah bir beni vardı. Davranışları
dengeli ve kararlı idi. Dâimâ tedbirli davranırdı. İyi ahlaklı olarak
bilinirdi. Halk tarafından çok sevilen, ulemâya saygılı, merhametli bir hükümdar olarak tanımlanır.
Sık sık halkın arasına karıştığı ve dertlerini dinlediği söylenir. Babası Osman
Gâzî’nin vefâtı üzerine 1326'da bey olmuştur.
Hayâtı
Osmanoğullarının
en uzun ömürlüsü olan Orhan Bey'in çocukluğu ve gençliği bilinmemektedir.
Osmanlı târihlerinde adının ilk geçişi 1298'de Nilüfer Hâtun (Yarhisar Tekfuru'nun kızı Holofira) ile evlendirilmesi nedeniyle olmuştur. 1300’de Köprühisar’ın fethinde bulunmuş ve Karacahisar uçbeyliği verilmiştir. Osman Bey oğlunu emîr-i kebir
(beylerbeyi) rütbesi
ile küçük beylik ordusuna komutan atamış ve bundan sonraki babasının her askerî
eylemine katılmıştır. Geleneksel anlatımlarda, Osman Bey'in ölümünün ardından
yapılan toplantıda Orhan'ın kardeşi Alâeddîn'e beylik önerisinde bulunduğu,
ama onun kardeşi Orhan'ın askerî başarılarını hatırlatarak Orhan’ın bey olmasını sağladığı
bildirilmektedir.
Orhan Bey'in adına kesilen ilk Osmanlı Akçe sikkesi Şubat 1324 târihi taşımakta ve Orhan'ın en geç bu târihte bey olduğuna kanıt sağlamaktadır. Osmanlı'nın ilk tapu senedini 1301 yılında Orhan Gâzî; Şeyh İzzeddîn İsmâil'e Akova’daki Şeyhler Köyü’nün vakıf tapusunu vermiştir.
Orhan Bey'in adına kesilen ilk Osmanlı Akçe sikkesi Şubat 1324 târihi taşımakta ve Orhan'ın en geç bu târihte bey olduğuna kanıt sağlamaktadır. Osmanlı'nın ilk tapu senedini 1301 yılında Orhan Gâzî; Şeyh İzzeddîn İsmâil'e Akova’daki Şeyhler Köyü’nün vakıf tapusunu vermiştir.
Orhan Bey'in beylik yıllarının ilk dönemi
Anadolu'da
fetihlerle geçmiştir. Beyliği sırasında bütün diğer Anadolu Beylikleri gibi İran'da kurulu İlhanlıları metbû sayıp yıllık vergi ödemekte devam
etmiştir. Diğer yandan da Bizans topraklarına yönelik akınlar ve fetihlerle Osmanlı Beyliği
daha güç kazanmıştır.
Orhan Bey 1321’de Mudanya'yı fethederek beyliğini Marmara Denizi kıyısına erişmiştir. O yıl ve 1326'ya kadar gâzî komutanlar
emri altında Osmanlı beylik birlikleri beylik sınırlarına sevk
edilmiş; Konur Alp
Batı Karadeniz dolaylarına; Akça Koca, İzmit dolaylarına; Gâzî Abdurrahman Yalova (Yalakâbâd) dolaylarına akınlar yaparak Yalova, Akyazı, Mudurnu, Pazaryeri (Ermenipazarı), Sapanca (Âyân Gölü), Kandıra, Samandıra fetihleri yapılmıştır.
1326'da hedef, bölgenin en büyük
merkezi olan ve yıllardır abluka altında tutulan Bursa kenti olmuştur. Önce Orhaneli (Adranos) Kalesi alınmış ve yıkılmış; sonra Bursa Hisarı’nı kuşatmak üzere Pınarbaşı mevkiinde karargâh kurulmuştur. Fakat
Köse Mihal Bey'in diplomatik
çabaları sonucu kale muhâfızı Evrenos kaleyi savaşsız teslim etmiştir. Köse Mihal Bey ve Evrenos Bey'in Müslüman olup Orhan Bey'in hizmetinde akıncı beyleri olarak görev
yapmaları ve bu misyonu kendi soydaşlarına devretmeleri Osmanlılık kimliği yaratma siyâsetinin ilk başarılı sonuçlarıdır. Bir vekâyînâme Bursa’nın alınışını 6
Nisan 1326 olarak vermektedir. Fakat elde bulunan bâzı, Orhan Gâzî adına
Bursa'da basılı olduğu gösterilen Akçe sikkeleri
daha önceki târihleri göstermektedir. Genel olarak Osmanlı târihçileri Bursa'nın
alınması ile Orhan Gâzî tarafından başkent yapıldığını bildirirler.
Sonraki yıllarda Orhan Bey'in gâzî
komutanları akıncıları ile Kocaeli topraklarında ilerlemişler; Kartal ve Aydos kalelerini fethetmişler ve Boğaz kıyılarında görülmüşlerdir.
Mayıs 1329’da Bizans İmparatoru olan III. Andronikos ve yakın danışmanı (sonra imparator olan) Yannis Kantakuzenos 2.000 paralı asker ile takviyeli bir Bizans Ordusu
ile Kocaeli'nde ilerlemiş, İzmit Kuşatması yapan Orhan Gâzî ise
ivedi yürüyüşle Darıca üzerinden gelmiş ve ilk defâ bir meydan savaşı olarak Bizans ve Osmanlı Orduları 11 Haziran 1329’da
Maltepe (Palekanon) Savaşı'na girişmişlerdir. Bu savaşta Bizans Ordusu Osmanlı Ordusu’na yenik düşüp bozguna uğramış ve Bizans İmparatoru III. Andronikos
yaralı olarak kurtulmuştur. Böylece III. Andronikos’un Bizans Anadolu topraklarını geri alma planları suya düşmüştür ve
Bizanslılar bir daha böyle planlara girişmemişlerdir.
Orhan Bey'in bu askerî zaferi sonucu
olarak bütün Hıristiyanlar için ana îtikat prensibi sağlayan Nikaia Îtikâdı'nın 325’te kabul edildiği şehir olan ve Konstantinopolis'i Latinlerin elinden alıp kurtaran İznik Rum İmparatorluğunun başkenti olmuş olan İznik (Nikaia) 2 Mart 1331’de hiç direniş görünmeden fethedilmiştir.
Orhan Bey ve yakınları tarafından yapılan îmar çalışmalarıyla çok kısa bir zamanda
İznik bir Osmanlı kültür, ticâret ve sanat merkezi olan bir İslam şehrine dönmüştür.
Özellikle Orhan Bey İznik büyük katedralini câmiye ve bir manastırı medreseye çevirtmiş; eşi Nilüfer Hâtun bir imâret yaptırmış; oğlu Süleyman Paşa ise yeni bir medrese inşâ ettirmiştir.
Bu çalışmalar sürerken Kara Timurtaş Paşa Marmara'nın Gemlik ve Armutlu kıyılarını Osmanlı sınırlarına katmış, sonra daha eski
klasik Roma İmparatorluğunun (284 ve civârında) başkentliğini yapmış olan ve 6 yıldır
Osmanlı ablukası altında bulunan İzmit (Nikomedia) 1337’de Bizans tarafından savunulamaz duruma gelmiş; son Bizans Vâlisi
Prenses Maria Palaiologos tarafından terk edilmiş ve Osmanlı Orduları tarafından
fethedilerek yönetimi Süleyman Paşa'ya verilmiştir.
Bunun üzerine III. Andronikos 1333’te Osmanlı Hükümdarı Orhan Bey’e bir barış anlaşması teklif etmiş ve yıllık
12.000 Bizans Altını haraç karşılığında Bitinya’da Bizans elinde kalmış olan arâzilere Osmanlıların hücum
etmemesini teklif etmiştir. Böylece Anadolu'da küffardan fethedilecek önemli bir yer kalmamıştır.
Orhan Bey bu nedenle 1340’larda
beyliğini yeni bir strateji olan komşu Türkmen Beyliklerinin fethine yöneltmiştir. Bu ülkeler İslam siyâset felsefesine göre dârülharb olmadığı için bu yeni stratejinin uygulaması için sudan
nedenler yaratılmıştır.
Önce Karesi Beyliğinde hükümdarlık kavgasına geçen Demirhan Bey ile Dursun Bey'in arasını bulmak nedeniyle Orhan Bey 1342’de Uluabat, Karacabey (Mihaliç) ve Mustafakemalpaşa (Kirmasti) kalelerini işgal etmiştir. Bununla da yetinmeyerek önemli bir askerî
kuvvetle 1345’te Karesi Seferi'ne çıkmıştır. Bu iki kavgalı bey Bergama'da sıkıştırılmış; Dursun Bey kuşatma sırasında ölmüş;
Demirhan Bey esir alınmıştır. Böylelikle Karesi Beyliğine âit geniş
topraklar ve Balıkesir, Manyas, Edincik ve Erdek kentleri Orhan Bey idâresine geçmiştir.
Sonra İç Anadolu'ya akınlar başlamıştır. Bu akınlar 1354’te Gerede ve Osmanlılara kuruluştan beri destek sağlayan Ahîlerin merkezi Ankara kalelerinin Orhan Bey'in eline geçmesi ile sonuçlanmıştır.
Rumeli'ye
Geçiş
Orhan Gâzî'nin hükümdarlığının son
döneminde yeni bir strateji ortaya çıkmıştır. Bu strateji Bizans'a yardım etme vesilesiyle Rumeli'ye Osmanlı askeri
gönderilmesi ile başlayıp; Osmanlıların ve Türklerin Rumeli'de toprak edinip şehirlere de yerleşmesi ve yeni bir küffar
elinden toprak fethetme sürecinin (sonucunda ta orta Avrupa'ya uzanacak olan sürecin) başlaması ile devam etmiştir.
Orhan Bey'in Bizans'a yardım etmesi, bir iç isyan sonrası imparatorluk tahtına geçen VI. Yannis Kantakuzenos’la kurulan yakın ilişkilerle başlamıştır. 1344’te Bizans İmparatoru zor bir durumda bulunuyordu. Selânik'teki vâlisi olan Yannis Apocausus duruma hâkim olamamış ve
bağnaz fanatikler (Zealot olarak anılan bir grup) tekrar idâreyi eline almıştı. Sırp Kralı Stefan Duşan (IV. Duşan) tekrar Bizans aleyhine dönmüş ve tüm Makedonya'yı istilâ etmek niyetiyle Serez Kalesi’ni kuşatma altına almıştı.
Anadolu'da müttefiki olan ve daha önce askerî yardım sağlayan
Aydınoğlu Umur Bey'in
donanması Papa'nın kurduğu Lig müttefikleri donanması tarafından İzmir'de yakılmış ve İzmir Papalık müttefiklerinin işgâli altına alınmıştı. Saruhan Beyliği asker sağlayabilecek durumda idi; ama bu kuvvetin hem Selânik hem de Sırp Kralı’na karşı bir askerî sefer için yeterli
olmayacağı gâyet açıktı. Onun için 1345’in ilk aylarında VI. Yannis
Kantakuzenos Orhan Bey'le yakın ilişkiler kurmak için temaslara
başlamıştır. Kendisi târih yazarı da olan Kantakuzenos bu evlilik hakkında
kitabında bir bölüm ayırmıştır. Buna göre Kantakuzenos biraz Türkçe öğrenmiş; iki hükümdar birbirleri ile yakın şahsî bağlantı
kurmuşlar ve Orhan Bey'le şahsî görüşmeleri sırasında birbirinden güzel üç
kızını da Orhan Bey'le tanıştırmıştır. İkinci kızı olan Teodora'yı Orhan Bey
ile evlendirmek için anlaşmışlardır. 1346’da Orhan Bey'i düğün yeri olan
Silivri (Salymbria)'ya getirmesi için 30 gemilik Bizans Donanması kullanılmış
ve 3 gün 3 gece süren düğünden sonra aynı filo Orhan Bey'i ve maiyyetini geri
götürmüştür. Ertesi yıl Orhan Bey yeni karısı Teodora ile bu sefer Üsküdar'da kayınbabası ile buluşmuştur.
1350'de Selânik'teki bağnaz fanatikleri (Zealot) ortadan kaldırmak için harekete geçen VI. Yannis Kantakuzenos yine dâmâdı Orhan Bey'den Türk süvârî kuvveti desteği
istemiştir. 20.000 kişilik Osmanlı süvârî kuvveti ile takviyeli Bizans kuvvetleri ile VI. Yannis Kantakuzenos’un oğlu olan
Matthaios Kantakuzenos komutası altında Selânik’e doğru ilerlerken Orhan Bey'in
askerlerinin Anadolu'ya
geri gitmeleri gerekmiş ve bu askerlerin gitmesi ile gücü çok azalan Matthaios’un
şansı yâver gidip Selânik yakınlarında bir Türk asıllı
korsan filosu bularak bunları paralı olarak tutup Selânik'e girmeyi başarmıştır.
1352’de VI. Yannis Kantakuzenos’un ortak imparator olan V. Yannis Palaiologos ile arası açılmış ve V. Yannis, Edirne'de hüküm süren Matthaios Kantakuzenos’a Sırplar yardımı ile hücum edip şehrin idâresini eline almıştır.
Buna karşılık Konstantinopolis’te bulunan VI. Yannis Kantakuzenos, dâmâdı Orhan Bey'den askerî
destek istemiştir. Orhan Bey bunun üzerine komutanlığını oğlu olan Süleyman Paşa'nın
yaptığı bir büyük Osmanlı birliğini VI. Yannis emrine girmek üzere göndermiştir.
Bu Osmanlı birliği ile takviyeli Bizans Ordusu, Bizans İmparatoru VI. Yannis başkomutanlığı altında Edirne'ye yürüyüp bu şehri
kurtarmıştır. Aynı Osmanlı birliği birkaç ay sonra bir karışık Sırp-Bulgar Ordusu’nu donmuş olan Meriç Nehri kıyılarında yenik düşürüp imhâ etmiştir.
Bâzı Türk târihçilerine göre bu
başarının sonucu olarak 1353’te Çimpe Kalesi Süleyman Bey'e bir askerî üs olarak verilmiştir. Süleyman Bey buraya ve civârına
askerlerinin âilelerini ve göçmen Türkmenleri yerleştirmeye başlamıştır ve bu kale Osmanlıların Avrupa'ya bir köprübaşı noktası olmuştur. Bunu önlemeye çalışan
İmparator VI. Yannis Kantakuzenos, Çimpe Kalesi’ni geri almak için 10.000 altın tazmînat vermeyi teklif
etmiş ve bunu müzâkere etmek için Orhan Bey'le şahsen görüşmek istemiştir.
Fakat yaşlılığını ve hastalığını ileri süren Orhan Bey bu görüşmeyi kabul
etmemiştir.Bir başka açıklamaya göre ise 2 Mart 1354’te
bütün Trakya büyük bir deprem geçirmiş ve bu âfetin hemen arkasından
gelen kar, tipi fırtınaları ve şiddetli yağmur âfetleri hayâtı daha da fenâlaştırmıştır.
Bu âfetten önce büyük bir Bizans şehri olan Gelibolu taş taşın üzerinde kalmayacak kadar zarar görmüş ve tüm
halkı tarafından denizden terk edilmiştir. Biga’da bu haberi alan Süleyman Paşa bir anlatıma göre zâten kendine üs verilen Çimpe’ye gitmek
üzere hazır bulunmaktaydı. Diğer bir anlatıma göre, Süleyman Paşa daha önceki
yardım seferinde Rumeli topraklarının zenginliğini görmüş ve Rumeli'ye
geçmek için böyle bir fırsat kollamaktaydı.
Her ne nedenle olursa olsun, Süleyman
Paşa
ve ordusu ile Çanakkale Boğazı'nı geçip birlikte getirilen Türkmen göçmenleri bomboş olan Gelibolu'ya yerleştirmiştir. Birkaç ay içinde şehirdeki binâlar
yaşanacak şekilde onarılıp ve şehrin surları yeniden inşâ edilmiş ve Gelibolu nüfûsunun hepsi Türk olan bir Müslüman şehrine
dönüştürülmüştür. Bizans İmparatoru resmen Süleyman Paşa'dan Gelibolu'dan orada yerleştirdiği
bütün Türklerle birlikte çekilmesini istemiştir. Ancak Süleyman Paşa yanıt olarak buraya
Türklerin Allah'ın inâyeti ile geldiklerini; geldiklerinde
şehrin terk edilmiş olduğunu; burada oturan hiçbir kimsenin evinden zorla
atılmadığını ve bu şehri terk etmenin Allah'ın inâyetini reddetmek olacağını
bildirmiştir. İmparator bu şehrin boşaltılması masraflarını
karşılayacağını ve üstüne tazmînat vereceğini bildirdiyse de Süleyman Paşa'yı
fikrinden caydıramamıştır. İmparator bu sefer dâmâdı Orhan Bey'e de durumu
şikâyet etmiştir; Orhan Bey imparatorla İzmit'te görüşebileceğini bildirmiş ise de görüşmeye hastalık bahânesiyle
gitmemiştir. Bunu bir felâket olarak kabul eden imparator büyük bir yeise
kapılmıştır.
Bu sorun daha bir hâl yoluna konulmadan
Kantakuzenos, ortak imparator olan V. Yannis'le açık mücâdeleye girişmiş; önce dâmâdı V. Yannis Palaiologos'u ortak imparatorluktan atıp; Bozcaada (Tenedos)'ya sürgüne göndermiştir. Ama oradan Venedikliler yardımıyla Bozcaada'dan kaçan V. Yannis İstanbul'a gelip Konstantinopolis'te idâreyi yeniden eline almıştır. V. Yannis ile
kayınpederi VI. Yannis Kantakuzenos anlaşma yapıp birlikte imparatorluk yapmayı kabul etmişlerdir. Fakat büyük bir depresyon
içinde bulunan VI. Yannis Kantakuzenos birkaç gün sonra 4 Aralık 1354’te kendi
isteği ile tahtından ferâgat etmiş; bir manastıra keşiş olarak girmiştir. Böylece Osmanlıların Rumeli'ye geçmeleri bir emrivâkî olarak kalmış, ama Orhan Bey'in
kayınbabası iktidardan ayrılmıştır.
Masallaşmış bir açıklamaya göre ise
Süleyman Paşa
ve ufak ordusu
Rumeli'ye salla geçiş yapmış ve orada ilk yerleşkeyi kurmuşlardır.
Her ne şekilde geçiş ve köprübaşı
kurulmuş olursa olsun, Osmanlılar Trakya'da Bizans şehirlerini birer birer zapt etmeye başlamışlardır. Çimpe Kalesi
ve Gelibolu ve şehrinden başlayarak Bolayır, Keşan ve Rodoscuk 1354’te fethedilmiştir. Bunun yanında fethedilen
toprakları korumak amacıyla Rumeli'de geniş bir iskân politikası uygulanmış
ve Anadolu'dan
Trakya'ya Türkler getirilip yeni fethedilen yerleşkelere iskân edilmişlerdir.
Ayrıca, zâten Trakya topraklarında bulunan korsanlık, haydutluk ve çetecilikle geçinen Türkler, Aydınoğulları ve Saruhanoğulları ordularının kalıntıları da Osmanlılara katılmışlardır. 1356’da Osmanlılar Çorlu’ya kadar ilerlemişlerdir.
Rumeli'deki Osmanlı toprakları üzerinde beylerbeyilik görevi yapan Süleyman Paşa, Çorlu civârında bir sürek avı sırasında atından düşerek fecî
şekilde ölmüştür (1357). Süleyman Bey'in ölümü ile; 1359-1362 arasında Orhan Bey'in oğlu ve
veliahdı
Murat Bey Rumeli'de Osmanlı Ordusu'na komutaya başlamıştır. Osmanlılar 1361’de Dimetoka’yı almıştır. 1362’de Orhan Bey öldüğünde Osmanlı
Orduları Edirne kapılarında olup o yıl bu şehir de Osmanlılar eline
geçmiştir.
Yenilikleri
ve Düzenlemeleri
Devlet Alanında
Orhan Gâzî Osmanoğulları Beyliğini yeni
yasalar ve düzenlemeler sâyesinde devlet yapmıştır. "Sultan" unvânı ilk kez Orhan
Gâzî zamânında kullanılmıştır. İlk kez vezirlik teşkîlâtı kurulmuştur. İlk kadı ve subaşı atamaları bu dönemde
yapılmıştır. Sancaklara kadılar gönderilmiştir. Dîvan örgütü kurulmuştur. Vakıf sistemi, adlî teşkîlat kurulmuştur. İlk gümüş para olan Akçe bastırılmıştır.
Askerlik Alanında
Yaya ve Müsellem adıyla ilk düzenli Osmanlı Ordusu kurulmuştur. İlk
donanma çalışmaları yapılmıştır.
Son
Yılları ve Ölümü
Orhan Gâzî, son yıllarında Osmanlı Devleti’nin
idâresini oğlu Murat Bey'e bırakarak Bursa'da sessiz geçirmiştir.
Ölüm nedeni ve yılı hakkında târihçiler
arasında ihtilaf bulunmaktadır. Zamânının târihçisi olan Âşıkpaşazâde Orhan Bey'in Süleyman Bey'le aynı yılda, 1358’de öldüğünü yazmaktadır. Bâzı târihçiler
1360 yılında 79 yaşında iken vefât ettiğini bildirirler ve diğerleri ise
ölümünün 1362'de olduğunu belirtir.
Eşleri
Orhan Bey'in adları bilinen üç eşi de
Rum asıllı olup bunlar Yarhisar Tekfuru’nun
kızı olup Nilüfer Hâtun
adını alan Holofira; Bizans İmparatoru III. Andronikos Palaiologos’un kızı Asporça ve Bizans İmparatoru VI. Yannis Kantakuzenos’un kızı Teodora. Asporça ve Teodora’nın İslam dînine girip
girmedikleri bilinmemektedir.
Erkek
Çocukları
- Süleyman Gâzî
- Murat Hüdâvendigâr
- İbrâhim (Eskişehir Sancakbeyi (1316-1362) olup kardeşi Murat tarafından öldürülmüştür)
- Halil
- Kâsım
- Eyüp
Orhan Gâzî henüz hayattayken, en büyük oğlu olan Süleyman Gâzî (Süleyman Paşa olarak da bilinir) attan düşerek vefât etmiştir. Kısa bir süre sonra babası Orhan Gâzî’nin de ölümü üzerine tahta küçük kardeşi I. Murat (Murat Hüdâvendigâr) geçmiştir. Üçüncü Osmanlı Pâdişâhı olan Murat Hüdâvendigâr, Nilüfer Hâtun’un oğludur.
Kız
Çocukları
- Fatma Hâtun
- Şehzâde
- Hadice
Dönemin
Sadrâzamları
Hacıkemâleddinoğlu Alâeddin Paşa: (1320-1331)
Mahmudoğlu Nizâmüddin Ahmed Paşa: (1331-1348)
İlmiyye sınıfından vezirliğe yükselmiştir.
Hacı Paşa (Devlethan Hacı Paşa): (1348-1349)
Büyük ihtimalle Ankaralı Devlethan Âilesi’ne mensuptur. Ahmed Paşa'dan sonra vezirliğe getirildiği,
Orhan Gâzî’nin 1348 Haziran târihinde vermiş olduğu bir temliknâmeden anlaşılır. Ölüm târihi bilinmemektedir.
Sinanüddin Fakih Yusuf Paşa: (1349-1364)
Orhan Gâzî'nin son, I. Murat’ın ilk başvezîridir. Orhan Gâzînin 1360 târihli vakfiyesinde adı geçmekte ve babasının adının Muslihuddîn Mûsâ ve
dedesinin adının da Mecdüddîn Îsâ olduğu bilinmektedir.
Orhan Bey’in vakfiyesindeki “sadr-ül-kebir” tâbirinden ki Ahîlerin reislerine verilen unvandır, Sinanüddin Yusuf'un da Ahî
reislerinden olduğu anlaşılıyor. Ölümünden sonra Kazasker Çandarlı Kara Halil Paşa * vezir olmuş ve Osmanlı
Devleti’nde Çandarlılar Dönemi başlamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapabilirsiniz.