I. SÜLEYMAN
Onuncu Osmanlı Sultânı
Annesi: I. Selim
Annesi:
Ayşe Hafsa Sultan
Doğum
Târihi: 6 Kasım 1494, Trabzon
Vefât
Târihi:6 Eylül 1566 Macaristan
Saltanat
Müddeti: 30 Eylül 1520 - 6 Eylül 1566
Türbesi:
İstanbul’dadır.
Sultan I. Selim Han'dan 7.000.000 km²'ye
yakın devraldığı Osmanlı Devleti'ni, kırk altı yılda 15.000.000 km², bağlaşık devletlerle, 17.000.000 km² ulaştırmıştır. Kânûnî Sultan Süleyman ve Muhteşem
Süleyman olarak da anılır. Birçok târihçi tarafından onun saltanâtında Osmanlı Devleti'nin en parlak dönemini yaşadığı kabul
edilmektedir.
Çocuk yaşta İstanbul'da bilim, târih, edebiyat, din ve askerlik eğitimi aldı.
1509 yılında annesinin doğum yeri olan Kırım'da Kefe Sancakbeyliğine atandı. Daha sonra Saruhan Sancakbeyliği göreviyle Manisa'ya gönderildi. Pâdişâhın sefere çıktığı vakitlerde Batı sınırını korumak için Edirne'de bulundu. Babasının ölümü sırasında yine Manisa'da
bulunan Şehzâde Süleyman, Sadrâzam Pîrî Paşa * 'nın çağrısı üzerine İstanbul'a
gelerek 1 Ekim 1520 târihinde tahta çıktı.
I. Süleyman pâdişah olunca içişlerinde
belli bir düzene kavuşmuş devlet yönetimi babasının yaptığı ıslahatlarla sağlamlaşmış temeller üzerinde duran bir devletin
başına geçti. İmparatorluğun iç bunalımlarıyla
uğraşmadan kısa bir süre Batı dünyâsının geçirdiği
dönüşümleri izledi. Batı, Rönesans’ın yarattığı bir açılma ortamında teknik yönden belli
aşamalara ulaşmış; Fransa ve Almanya'da dinsel Reform yapılarak birlik
sağlanmıştı. I. Süleyman, bu ortamda, askerî alanda oldukça üstün duruma gelmiş
olan Osmanlı İmparatorluğunun gücünü Batı'ya yine askerî yönden kabul ettirme
yolunu seçti.
İmparatorluk içinde Süleyman dürüst hükümdar
ve çözülmeye, bozulmaya, rüşvete karşı olarak biliniyordu. Yetenekli bir kuyumcu ve seçkin
bir şâir olduğu kadar sanatçıların ve filozofların büyük hâmîsi
idi. Osmanlı İmparatorluğunun kültürel gelişmesindeki altın çağının hükümdarıydı. Süleyman XVI. yüzyılın seçkin hükümdarları arasında kabul
ediliyordu; başlıca rakipleri arasında V. Karl (Kutsal Roma İmparatoru, 1519-56), I. François (Fransa, 1515-47), VIII. Henry (İngiltere, 1509-47), II. Zygmunt (Polonya, 1548-1572) ve IV. İvan'ın (Rusya, 1530-84) isimleri sayılabilir. Onun liderliğinde Osmanlı
İmparatorluğu altın çağına ulaştı ve süper güç hâline geldi. Süleyman, Osmanlı Ordusu’nu Belgrad, Rodos, Macaristan'ın çoğunun fethinde kendisi yönetti. Viyana Kuşatması planını hazırladı.
Orta Doğu'nun
çoğu toprağını imparatorluğa kattı. Karasularını Kuzey Afrika'ya, Cezâyir'e genişletti. Kısa dönemde Osmanlılar Akdeniz, Kızıldeniz ve İran Körfezi’nde deniz hâkimiyetini ele geçirmeyi başardılar. Osmanlı
İmparatorluğu onun ölümünden sonra genişlemesine bir yüzyıl daha devam etti.
Çocukluğu ve Gençliği
Süleyman, Trabzon şehrinde olasılıkla 27 Nisan 1494 yılında doğdu. 7 yaşında
bilim, târih, edebiyat, din ve askerî taktikler için İstanbul Topkapı Sarayı'ndaki okula gönderildi. Genç bir kişi iken İbrâhim'in
arkadaşı oldu; bir köle daha sonra onun en çok güvendiği tavsiyecisi olacaktı
Pargalı Dâmad İbrâhim Paşa *. 17 yaşından sonra genç Süleyman İstanbul'un ilk vâlisi olarak atandı. Edirne'deki kısa süren görevinden sonra Manisa'ya atandı. 25 yaşında babası I. Selim’in (1512-1520) ölümü
üzerine Süleyman İstanbul'a geldi ve onuncu Osmanlı Sultânı olarak tahta çıktı.
Süleyman'ın erken bir tanımlaması
Venedik Elçisi Bartelemeo Contari'nin gelişinden birkaç hafta sonra elde ediliyordu. Contari, "O yirmi beş yaşında, uzun fakat sırım
gibi ve kibar görünüşlü. Boynu ince çok uzun, yüzü ince, burnu kartal gagası
gibi kıvrık. Gölge gibi bıyık ve küçük sakalı var. Bunlara rağmen hoş çehreli.
Derisi solgunluğa meyilli. Çalışmaya düşkün, bilgili, mâhir bir efendi olacağı
söylenir. Bütün insanlar onun hükümdarlığında iyilik umut ediyor." ifâde
etmektedir.
Süleyman, İskender'in dünyâ imparatorluğu kurma vizyonundan etkilendi, bu düşünce onu Avrupa'da olduğu kadar Asya ve Afrika'da da seferlerde bulunmaya zorladı.
Savaşları
Tahta çıktıktan bir yıl sonra Belgrad'ı fethetti (1521), ertesi yıl ise Rodos'u aldı (1522). Fransa'nın da teşvîkiyle Mohaç Seferi’ni düzenleyen Süleyman 29 Ağustos 1526'da Macar Ordusu’nu
büyük bir yenilgiye uğratarak başkent Budin'i kısa bir süre sonra da Viyana'yı kuşattı (1529 I. Viyana Kuşatması). Bu savaşta çok dâhice bir plan uygulamıştır. Önce Macarların üstüne
saldırmasını beklemiş sonra bozguna uğradığı görüntüsü vererek Macarları ormana
doğru çektiler. Çalıların arasına yerleştirilen 300 top birden Macar piyâdelerinin üstüne ateş edildi. Bu savaşlar sonucunda Macaristan egemenlik altına alındı.
Sonraki yirmi yıl içinde Kuzey Afrika,
Orta Doğu ve İran'dan geniş bölgeler Osmanlı egemenliğine alındı. Kaptanıderyâ
Barbaros Hayreddin Paşa Cezâyir ve Kuzey Afrika'yı alarak Akdeniz'i bir Türk gölü hâline
getirdi. Doğuda ise İran'la yapılan savaşlar sonunda Tebriz alındı. 1562'de Transilvanya bölgesi alındı. Son savaşı olan Zigetvar Seferi’nde Zigetvar Kalesi’nin kuşatılması sırasında ölen I. Süleyman'ın cenâzesi Mîmar Sinan'a yaptırtmış olduğu Süleymâniye Câmii'nin avlusundaki türbeye gömüldü.
İç İsyanlar
Ekonomik ve dînî sebepli Baba Zünnun ve Kalender Çelebi isyanlarıyla;
ayrıca Mısır'da bağımsız bir devlet kurmayı amaçlayan Canberdi Gazâlî ve Hâin Ahmed Paşa isyanlarıyla uğraşmıştır.
Kişiliği
Frenk diyârına yaptığı
savaşlarda
büyük başarılar kazanan I. Süleyman, bu sâyede Batı devletleriyle
özellikle de Fransa'yla yakın siyâsî ilişkiler kurmasına
yol açmıştır. Fransa'ya verilen ve ileriki yıllarda Osmanlı'nın ekonomik yönden
çökmesine yol açan kapitülasyonlar da I. Süleyman zamânında tanınmıştır. 46 yıllık saltanat hayâtı boyunca
Osmanlı uygarlığı büyük gelişme göstermiş, hukuk, matematik, mîmarlık ve nakkaşlık alanlarında yetişen
bilim ve sanat adamlarının yarattığı eserler kültür târihimizin başyapıtları
olarak yerlerini almışlardır. I. Süleyman pâdişahlığı döneminde devleti yetenekli devlet adamlarıyla birlikte
yönetmiş ve dünyânın en büyük imparatorluğu hâline
getirmiştir.
Kendi tâbiri ile:
"Ben ki sultân-ı selâtîn-i zaman burhân-i havakın-i avân tâc-bahs-i husrevân-i cihan zillullâhi'l-melîki'l-mennân Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Şam ve Halep ve Karaman ve Rûm'un ve Vilâyeti-i Dulkadriye'nin ve Diyarbekir'in ve Azerbaycan ve Van'ın ve Budun ve Tamışvar vilâyetlerinin ve Mısır'ın ve Mekke'nin ve Medîne'nin ve Kudüs'ün ve Halilü'r-Rahman’ın külliyen Diyâr-ı Arab’ın ve Yemen'in ve Bağdad ve Basra ve Cezâyir vilâyetlerinin ve dahi nice memleketlerin ki âbâ-i kiram ve ecdâd-ı îzâmım -enârallâhü berâhinehüm- kuvvet-i kahire ile fetheyledikleri ve cenâb-ı celâlet-meâbim dahi tig-i âtes-bâr simsîr-i zafernigârim ile fetheyledigim nice diyârın sultânı ve pâdişâhı Hazret-i Sultan Bâyezid oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Şah Hân'ım"
Kânûnî'nin en ünlü şiiri:
“Halk
içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya
devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Saltanat didükleri ancak cihan gavgasıdır
Olmaya
baht u saâdet dünyâda vahdet gibi
Ko bu
ıyş u işreti çün kim fenâdur âkıbet
Yâr-ı bâkî
ister isen olmaya tâat gibi
Olsa
kumlar sagışmca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye
bu şîşe-i çarh içre bir saat gibi
Ger huzur
itmek dilersen ey Muhibbî fârig ol
Olmaya
vahdet cihanda kûşe-i uzlet gibi”
Muhibbi
(Kânûnî Sultan Süleyman)
Âilesi
2 eşinden 8 oğlu ve 1 kızı olmuş, ancak
oğullarından sâdece dördü 1550'lere kadar sağ kalabilmiştir. Bunlar -yaş
sırasıyla- Mustafa, Selim, Bayezid ve Cihangir'dir. Mustafa hâriç tüm çocuklarının annesi Hürrem Sultan'dır.
Şehzâde Mustafa Olayı
Şehzâde Mustafa, I. Süleyman'ın Mâhidevran Sultan'dan olan ilk çocuğudur.
Şehzâde Mustafa yetişkinliğe ulaşınca Osmanlı geleneğine uyarak Amasya'ya vâli olarak gönderildi.
Gene gelenek olduğu üzere annesi Mâhidevran Sultan da oğluyla birlikte
Amasya'ya gitti. Şehzâde Mustafa'nın I. Süleyman'ın en büyük oğlu olması ve
sevilen bir şehzâde olması nedeniyle babasından sonra tahta
çıkması bekleniyordu. Ancak Süleyman 1553 yılında oğlu Mustafa'yı kendisini
tahttan indirmeyi planladığı inancıyla Ereğli Ovası’nda boğdurttu. Hürrem Sultan'ın I. Süleyman'ı bu kararında etkilediği inancı yaygındır.
Pîrî Reis'in Îdam Fermânını Vermesi
Mısır Kaptanı Pîrî Reis
1552'de Umman ve Basra üzerine 30 gemiyle çıktığı seferde, Hürmüz Kalesi'ni kuşatmıştı. Portekizlilerden aldığı haraç karşılığı kuşatmayı kaldırdı ve donanmasıyla Basra'ya döndü. Tâmire muhtaç donanmayı orada bırakıp
ganîmet yüklü üç gemi ile Mısır'a döndü, gemilerden birisi yolda battı. Donanmayı Basra'da
bırakması kusur sayıldığı için Mısır'da hapsedildi. Basra Beylerbeyi Kubat Paşa'ya ganîmetten
istediği haracı vermemesi, Mısır Beylerbeyi Mehmed Paşa'nın
politik hırsı yüzünden hakkında pâdişâha olumsuz rapor verildi ve Sultan
Süleyman'ın fermânı üzerine 1554'te boynu vurularak îdam edildi. Îdam edildiğinde 80 yaşının üzerinde olan Pîrî
Reis'in terekesine devletçe el konuldu.
Dönemin Sadrâzamları
Pîrî Mehmed Paşa: * ** (1517-1523)
Pargalı Dâmad İbrâhim Paşa (Frenk İbrâhim
Paşa), (Makbul İbrâhim Paşa), (Maktul İbrâhim Paşa): * ** *** (1523-1536)
Yunanistan'da Parga yakınlarındaki bir köyde doğdu. 6 yaşında İstanbul'a getirildi. Kânûnî'nin şehzâdeliği sırasında Manisa'da onun maiyyetinde bulundu.
Kânûnî, İbrâhim Paşa'yla berâber yemek
yer, yan yana konmuş yataklarda berâber yatar kalkardı. Kânûnî pâdişah olduktan
sonra onunla birlikte İstanbul'a geldi ve Osmanlı Devleti’nde çeşitli
görevlerde bulundu. Belgrad'ın fethinde görev aldı. Rodos Seferi’ne katıldı. O zamanki usullere aykırı bir şekilde sadrâzamlığa getirildi.
Kânûnî'nin kız kardeşi Hatice Sultan
ile evlendi. Mısır'da
âsâyişi sağlamakla görevlendirildi ve kendisine Mısır Beylerbeyi unvânı verildi. Macaristan Seferi’ne katıldı ve Mohaç Savaşı’nın kazanılmasında önemli rol oynadı.
Daha sonra Anadolu'daki isyanları bastırmakla görevlendirildi. Anadolu'da aldığı
tedbirlerle isyanları sona erdirdi. I. Viyana Kuşatması ile sonuçlanan İkinci Macaristan Seferi’ne katıldı.
Avusturya İmparatoru’nu Osmanlı Sadrâzamı’na eşit sayan 1533 târihli İstanbul Antlaşması'nın müzâkerelerini yürüttü. Safevîleree karşı düzenlenen Irakeyn Seferi’ne katıldı. Tebriz'i aldıktan sonra Kânûnî'nin kuvvetleri ile birleşti ve
Bağdat'ın fethinde görev aldı.
Pargalı, Frenk, Dâmad,
Makbul ve Maktul lâkaplarıyla anılan İbrâhim Paşa, Irakeyn Seferi sırasında
yaptığı bâzı uygulamalar sebebiyle pâdişâhın güvenini kaybetti. Bâzı târihçilere
göre Kânûnî'nin eşi Hürrem Sultan ve Defterdar İskender Çelebi'nin kötülemelerinin de bunda etkisi oldu.
15 Mart 1536 akşamı Kânûnî her zamanki
gibi İbrâhim Paşa'yla akşam yemeği yedi. Ertesi sabah cesedi sarayın önünde (boğulmuş olarak) bulundu. Yaygın inanış, Hürrem
Sultan'ın pâdişah üzerindeki nüfûzu bakımından kendisine rakip
olarak gördüğü için öldürttüğü, hattâ bizzat kendisinin öldürdüğüdür. Farsça, Rumca,
Sırpça ve İtalyanca biliyordu.
Ayas Mehmed Paşa: * (1536-1539)
Sultan II. Bayezit döneminde saraya
alındı, Enderun’da yetişti. Yavuz Sultan Selim’in İran Seferi’ne yeniçeri ağası olarak katıldı; daha
sonra Sadrâzam Sinan Paşa *’nın yanında Dulkadiroğlu Alâüddevle’ye
karşı savaştı.
Yeniçeri ağası
olarak katıldığı Mısır Seferi’nde, Lazkiye’nin anahtarlarını Yavuz’a sundu.
Ridâniye Savaşı’nın ardından Kâhire’nin ele geçirilmesiyle görevlendirilen komutanlar arasında
yer aldı. Cize (Giza,
Gize)’ye çekilen Tomanbay’a karşı başarıyla savaştı. Nil’i aşarak Tomanbay’ı îdâmına kadar gözetim altında tuttu.
Kânûnî Sultan Süleyman döneminde
Anadolu Beylerbeyliğini korudu. Canberdi Gazâlî Ayaklanması’nı bastırmak için Ferhad Paşa’nın buyruğunda başarıyla çalıştı, Şam Beylerbeyi oldu.
Rodos Seferi’ne katıldığında Rumeli Beylerbeyi’ydi. Sefer sırasında Kânûnî
kendisine işlemeli bir kılıç armağan etti. Rodos Seferi’nden sonra, ayaklanan
Mısır Beylerbeyi Hâin Ahmed Paşa’yı ortadan kaldırması için Mısır’a gönderildiyse de beylerbeyinin
îdam edildiğini öğrenince Kütahya’dan geri döndü. Makbul İbrâhim Paşa, Mısır’daki
işleri düzene koymaya gittiğinde sadâret kaymakamı oldu.
1526’daki Macaristan Seferi’ne üçüncü vezir, 1532’deki Alman Seferi’ne ikinci vezir olarak katıldı.
Irakeyn Seferi’ne
de katılan Ayas Paşa, 15 Mart 1536’da, Makbul İbrâhim Paşa’nın îdam edilmesi üzerine sadrâzam oldu.
Bu görevi sırasında Arnavutluk ve Korfu ile Boğdan seferlerine
gitti. Kânûnî Sultan Süleyman ile çıktığı Avlonya Seferi’nde, ünlü denizci Barbaros Hayreddin Paşa’yı İtalya kıyılarını vurmakla görevlendirdi. Daha sonra Korfu üzerine düzenlenen
seferde, Venediklilerin elinde bulunan bu ada ele geçirilemediyse de Arnavutluk’ta Delvina Sancağı alındı. 1538’de Kânûnî
Sultan Süleyman ile birlikte Boğdan Seferi’ne katılan; Yaş ve Suçeva kentlerinin ele geçirilmesinde katkısı olan Ayas Paşa
İstanbul’da baş gösteren (1539) bir vebâ salgınında öldü.
Dâmad Çelebi Lütfî Paşa: * (1539-1541)
Nerede doğduğu ve nereli olduğu
bilinmemekle berâber Arnavut olduğu rivâyet edilmektedir. Avlonya civârından devşirme olarak getirildi ve sarayda eğitim gördü. Çuhadar iken Yavuz Sultan Selim'in tahta geçmesiyle müteferrikalıkla dış göreve çıktı.
Daha sonra sırasıyla çaşnigirbaşı, kapıcıbaşı ve mîralemlik gibi vazîfelerde bulundu. 1522'den îtibâren Aydın, ardından Yanya Sancakbeyliği yaptı. Bu görevdeyken
1529'da I. Viyana Kuşatması'na katıldı. 1533'te Karaman Beylerbeyi oldu ve Irakeyn Seferi’nde
başarılı hizmetlerde bulundu.
Anadolu Beylerbeyliğine, ardından Rumeli Beylerbeyliğine (1536) tâyin edildi. Üçüncü vezirliğe getirildi. 1537 Korfu Seferi sırasında Barbaros Hayreddin Paşa ile berâber donanma serdârı olarak denize açıldı ve İtalya sâhillerini vurdu. Bu arada Venediklilere gönderdiği elçinin esir alınması üzerine, Venediklilere savaş açılmasına ve Korfu Adası’nın kuşatılmasına karar verildi. İki hafta kadar devam eden
kuşatma Lütfî Paşa'nın zafer beklentisine rağmen pâdişâhın emriyle kaldırıldı. Lütfî Paşa da geri çağırılıp İstanbul'a döndü. Bir müddet sonra ikinci vezirliğe tâyin edildi ve Boğdan Seferi’ne iştirak etti.
1539'da Ayas Mehmed Paşa *'nın vefâtı
üzerine sadrâzam oldu. Yaklaşık iki sene bu görevde kalan Lütfî
Paşa Mayıs 1541'de azledildikten sonra Dimetoka'daki çiftliğine çekildi. 1542'de Hacc'a gitti. Hac dönüşünde yine
çiftliğinde daha çok eser têlifiyle meşgul olarak yirmi yıl kadar yaşadı. Vefâtından
sonra yine aynı yerde gömüldü.
Genç yaştan îtibâren devlet görevine
gelen aynı zamanda Kânûnî'nin kız kardeşi Şah Sultan'la kısa süren bir evlilik
yaparak saraya
dâmat da oldu. Sadârete geçer geçmez henüz tanınmayan Mîmar Sinan'ı saraya takdim etmiş, böylece mîmârîde bir dönemin başlangıcına vesîle olmuştur.
Osmanlı haberleşme, ulak sistemi ile ilgili
olarak yeni düzenlemeler yapmış ve aksaklıkları gidermeye çalışmıştır.
Lütfî Paşa'nın yirmiyi aşan eserlerinin
çoğu dînî konularda, iki tânesi ise târihle ilgilidir. En çok bilinen
eserlerinden, "Tevârih-i Âl-i Osman", Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 1553'e kadar olan dönemi
anlatır. "Âsafnâme" ise Lütfî Paşa'nın en tanınmış eseri olup, kendisi de "Âsafnâme" müellifi olarak târihe geçmiştir. Siyâsetnâme türündeki eser devlet
idâresi mesleğine âit tespitler ve bilgiler ihtivâ eder.
Hadım Süleyman Paşa: * (1541-1544)
1524-1535
ve 1536-1538 yılları arasında Mısır Beylerbeyliği görevini yürüttü.
Mısır’da
idârî düzenlemelerde bulunan paşa, Osmanlı İmparatorluğu adına Kızıldeniz ve Umman Denizi’ne egemen oldu. Mısır’da îmar işlerinde bulundu.
Vakıflarda yeni düzenlemeler yaptı. Hindistan üzerine sefer isteyince İstanbul’a dâvet edildi. Burada Sadrâzam İbrâhim Paşa ile görüştü.
Mısır ve Hindistan işlerini iyi bildiği için Hindistan Seferi’yle görevlendirildi.
31
Mart 1539’da Cidde’ye
geldi. Ertesi gün 1 Nisan’da karaya çıkarak şehrin dışında çadır kurdurdu. Daha
sonra 7 Nisan’da donanmayı Süveyş’e gönderen paşa Kâbe’yi ziyâret etmek niyetiyle kara yoluyla Mekke’ye gitti. Hac görevini îfâ etmesini
müteâkip mayıs ayı içinde önce Mısır’a geldi. Daha sonra merkezden aldığı emir
üzerine Dîvân-ı Hümâyun'a ayrıntılı bir rapor sunmak için kasım ayında İstanbul’a döndü.
O
sıralar Dîvân-ı Hümâyun'da
Lütfî Paşa vezîriâzam,
Sofu Mehmed Paşa ile Rüstem Paşa da Kubbe vezirleri olarak yerlerini
almışlardı. Süleyman Paşa dîvanda vezirlerden bâzılarınca, özellikle Sadrâzam Lütfî Paşa
tarafından birçok yönden tenkit edildi, hakkında soruşturma açılması istendiyse
de sonuçsuz kaldı. Süleyman Paşa her ne kadar bu askerî seferde başarısız olmuşsa da, kellesinin gitmesi şöyle dursun,
daha sonra Kânûnî tarafından dîvan vezirliğine getirilerek terfî ettirildi. Osmanlı Pâdişâhı, onun Aden’i, Şihr’i ve Zebid’i Osmanlı hâkimiyetine sokmuş olmasını herhâlde bu şekilde
ödüllendirmek istemişti. Bir daha Kâhire’ye yollanmayan Süleyman Paşa Kubbe vezîri olarak
İstanbul’da kaldı, 1541-1544 yılları arasında sadrâzamlık görevinde bulundu. Dîvân-ı Hümâyun'da İkinci Vezir Boşnak Deli Hüsrev Paşa ile münâkaşa eden Hadım Süleyman Paşa,
Malkara’ya sürüldü ve sonra 1547 yılının
Eylül ayında Malkara’daki çiftliğinde eceliyle öldü. Ölümünden sonra mülkü Hazîne'ye
devredildi.
Dâmad Rüstem Paşa: * (1544-1553)
Diyarbakır Beylerbeyi ve üçüncü vezir iken Şehzâde Cihangir ve Şehzâde Bayezid'in
sünnet düğününde Kânûnî Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan ile evlenmiştir. Bu nedenle “Dâmad” sıfatıyla anılır. Hadım Süleyman Paşa'nın azledilmesi üzerine yerine getirilmesi beklenen İkinci Vezir Özdemir Paşa ile Üçüncü Vezir Hüsrev Paşa'yı
Hürrem Sultan'ın
emriyle birbirine düşürdü ve ardından Sultan Süleyman hem Özdemir Paşa'yı hem
de Hüsrev Paşa'yı azledip sadrâzamlığa Rüstem Paşa'yı getirdi. Hürrem Sultan ve eşi ile bir
olup Şehzâde Mustafa'nın
îdâmına ortam hazırladı. Kânûnî, Şehzâde Mustafa'yı öldürttükten sonra yeniçerilerin ayaklanma çıkarabileceği korkusuyla Rüstem Paşa'yı azletti ve yerine
Kara Ahmed Paşa'yı getirdi. Ancak Hürrem Sultan ile Mihrimah Sultan, Rüstem
Paşa'yı sadrâzamlığa tekrar getirebilmek için çalıştılar. Kânûnî basit bir bahâneyle
Kara Ahmed Paşa'yı Dîvân-ı Hümâyun'un ortasında îdam ettirdikten sonra Rüstem Paşa tekrar sadrâzam oldu ve ölümüne dek
bu görevi sürdürdü.
Kara Ahmed Paşa: * (1553-1555)
Osmanlı târihinde Temeşvar Fâtihi olarak tanınmış değerli bir vezirdi. Macaristan ve İran seferlerinde,
Gürcistan istilâsında büyük hizmetleri görülmüştür. Topkapı'da kıymetli çinilerle süslü olan câmi bunun olup vefâtından az evvel yaptırmaya başlamış ise de tamâmını
görememiştir. Kendisi câmi yanında medfundur. Yavuz'un kızı Fatma
Sultan'ı almıştı. Arnavut devşirmelerindendir. Yeniçeri ağası, Rumeli Beylerbeyi olmuş ve ikinci vezir iken Temeşvar'ı zapt
eylemiş, Rüstem Paşa'nın ilk vezîriâzamlığından azli üzerine onun yerine tâyin edilmiştir. Rüstem
Paşa'nın tekrar vezirliğe getirilebilmesi için kışkırtılan pâdişâhın fermânıyla îdam edilmiştir.
Semiz Ali Paşa: * (1561-1565)
Çok şişmanlığıyla ünlüdür. Gelmiş
geçmiş en şişman vezîriâzamıdır. Örneğin bu sadrâzamı bir at taşıyamaz, bir
yere giderken iki at kullanırmış. Babası Braçiç Âilesi’nden Hüseyin adlı
Hıristiyan iken Müslümanlığı kabul etmiş birinin oğludur. Devşirme olarak İstanbul’a getirildi ve yetiştirilmek üzere Enderûn’a verildi. 1545’te Enderûn’dan emîr-i alem olarak Enderûn’dan
çıktı. 1546’da yeniçeri ağası oldu. Üç yıl bu görevi sürdürdükten sonra, 1549’da Rumeli Beylerbeyi ve vezir rütbesiyle Mısır Beylerbeyliğine atandı. Üçüncü vezir rütbesindeyken Kânûnî
Sultan Süleyman ile sefere
katıldı. İkinci vezir rütbesindeyken Sadrâzam Rüstem Paşa’nın ölümü
üzerine 1561’de sadrâzam oldu. Ölüm târihi olan 1565’e kadar kesintisiz
olarak sadrâzamlık makâmını korudu ve görevdeyken öldü. Yönetimi sırasında
Avusturya ile sekiz yıllık bir barış antlaşması yapıldı. Malta’ya sefer düzenlendi. Dönemi
barış içinde geçti. Uzun boyu ve çok şişman olduğu için “Semiz” lâkabı
takılmıştır. Hayır eserleri arasında Babaeski’de bir câmi, Edirne’deki Ali Paşa Çarşısı, Zincirlikuyu'da bir medrese sayılabilir. Türbesi İstanbul’daki Eyüp Sultan Câmii’nin avlusundadır.
Sokollu Mehmed Paşa: * ** (1565-1579)
Hem Osmanlı İmparatorluğunun zirvede
bulunduğu dönemi simgelemesi îtibâriyle hem de icraatları, projeleri ve
kişiliği nedenleriyle en büyük Osmanlı sadrâzamlarından biri kabul edilir.
İki metreyi aşan boyu ile aynı zamanda en uzun boylu Osmanlı Sadrâzamı
idi.
1505 yılında Vişegrad Kadılığındaki Rudo Kasabası’na uzak olmayan (Osmanlı idâresi altında iken
Sokol olarak adlandırılan) Sokoloviçi (Slav dillerinde “şâhin
oğulları” demektir) Köyü’nde doğmuştur. İlk adı Bayo Sokoloviç'ti. Bu nedenle Balkan halkları arasında "Mehmed Paşa Sokoloviç" olarak anılır. Vaftiz edilirken Bayo adı
takılmıştı. Babasının adı Dimitriye'ydi. Dimitriye'nin bir kızı ve Sırp târihçilerine göre üç, Türk yazarlarına göre ise
iki oğlu daha vardı. 1519 yılında devşirme sistemi ile çocuk yaşta Edirne Sarayı’na getirilmiş, Mehmed adı verilerek Türk ve Müslüman kültürü ile
yetiştirilmiştir. Ardından İstanbul'a gönderildi. Topkapı Sarayı'nın Enderun bölümünde çeşitli görevlerde bulundu. 1541'de kapıcıbaşılığa yükseldi. 1546'da saray hizmetlerinde
başarılı olanların dış göreve atanmaları yolundaki gelenek uyarınca kaptanıderyâlığa getirildi. Görevde iken Trablusgarp Seferi'ne katıldı, İstanbul Tersânesi’ni genişletti ve yeniledi. 1549'da vezirliğe yükselerek Rumeli Beylerbeyliğine atandı.
Avusturya ile 1547'de imzâlanan barış antlaşmasının bozulması üzerine
Sokollu Mehmed Paşa 1551'deki Erdel Seferi komutanlığına
getirildi. 80.000 kişilik orduyla Erdel'e giren Sokollu Mehmed Paşa önemli kaleleri aldı, ama Temeşvar Kuşatması’nda başarılı olamayarak geri çekildi. Temeşvar 1552'de, Macaristan Serdarlığına atanan Kara Ahmed Paşa * ile alınabildi.
Kânûnî Sultan Süleyman 1553'te Sokollu
Mehmed Paşa'yı Rumeli askerlerinin başında
Anadolu'ya
gönderdi. Aynı yıl başlayan Nahçıvan Seferi’nde Sokollu komutasındaki Rumeli askerleri büyük başarı
gösterdiler. Sefer dönüşünde Sokollu üçüncü vezirliğe yükselerek Kubbealtı vezirleri arasına katıldı.
Sokollu Mehmed Paşa, Kânûnî'nin oğulları arasındaki mücâdeleler sırasında hep Selim'in yanında oldu. Nitekim taht mücâdelesini Selim kazandı. Semiz Ali Paşa *'nın sadrâzamlığa yükselmesiyle ikinci vezir olan Sokollu, onun
1565'te ölmesiyle sadrâzamlığa getirildi. Yaşı hayli ilerlemiş olan Kânûnî, çok
güvendiği Sokollu'ya geniş yetkiler vermişti. 1561'de üçüncü vezir iken Kânûnî
Sultan Süleyman'ın torunu ve Sultan II. Selim'in kızı Esmehan Sultan ile
evlendi.
Bu târihten ölümüne kadarki 15 yıl
boyunca Osmanlı İmparatorluğunun idâresini fiilen elinde tuttu. Kânûnî
Sultan Süleyman'ın son seferi olan Zigetvar Kalesi fethini, pâdişah öldükten sonra o idâre
etti. Kânûnî Sultan Süleyman'ın ölümünü askerden II. Selim gelinceye kadar
saklayarak onu tahta çıkarmayı başardı. II. Selim döneminde sürekli sadrâzamlıkta
kaldı ve devlet işlerini idâre etti.
Sokollu 1568'de Avusturya ile 8 yıl süren bir barış antlaşması imzâladıktan sonra doğuya yöneldi. Amacı Osmanlı egemenliğini Asya'da ve doğu denizlerinde de güçlendirmekti. Portekiz'in Hint Okyanusu'ndaki artan etkinliğine karşın Kızıldeniz, Umman Denizi ve Basra Körfezi'ndeki Osmanlı gemilerinin sayılarını attırdı. Hindistan ve Endonezya ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştı. Sokollu ayrıca Tunus'u Osmanlı himâyesi altına sokarak, Kuzey Afrika'yı da denetlemek istiyordu. Ama Piyâle Paşa ve Lala Mustafa Paşa * gibi karşıtların etkisiyle dîvan 1570'te Kıbrıs'ın alınması kararını aldı. Sokollu Venediklilere karşı böyle bir savaşın Avrupa'yı kendilerine karşı birleştireceği görüşündeydi. Ama Lala Mustafa Paşa dîvâna uyarak 1571'de Kıbrıs'a çıktı. Haçlı Donanması'nın misillemesinde Osmanlı Donanması İnebahtı'da yenildi. Alınan ağır yenilgi karşısında Osmanlılara gelen bir Venedik Elçisi'ne "Biz sizden Kıbrıs'ı alarak kolunuzu kestik, siz ise donanmamızı yenmekle yalnızca sakalımızı kestiniz; unutmayın ki, kol bir daha yerine gelmez, ama sakal eskisinden de gür çıkar." dedi. Gerçekten de Sokollu'nun dediği oldu ve Venedikliler barış istemek zorunda kaldılar. Daha sonra Osmanlı Donanması Tunus'u İspanyollardan aldı.
Sokollu 1568'de Avusturya ile 8 yıl süren bir barış antlaşması imzâladıktan sonra doğuya yöneldi. Amacı Osmanlı egemenliğini Asya'da ve doğu denizlerinde de güçlendirmekti. Portekiz'in Hint Okyanusu'ndaki artan etkinliğine karşın Kızıldeniz, Umman Denizi ve Basra Körfezi'ndeki Osmanlı gemilerinin sayılarını attırdı. Hindistan ve Endonezya ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştı. Sokollu ayrıca Tunus'u Osmanlı himâyesi altına sokarak, Kuzey Afrika'yı da denetlemek istiyordu. Ama Piyâle Paşa ve Lala Mustafa Paşa * gibi karşıtların etkisiyle dîvan 1570'te Kıbrıs'ın alınması kararını aldı. Sokollu Venediklilere karşı böyle bir savaşın Avrupa'yı kendilerine karşı birleştireceği görüşündeydi. Ama Lala Mustafa Paşa dîvâna uyarak 1571'de Kıbrıs'a çıktı. Haçlı Donanması'nın misillemesinde Osmanlı Donanması İnebahtı'da yenildi. Alınan ağır yenilgi karşısında Osmanlılara gelen bir Venedik Elçisi'ne "Biz sizden Kıbrıs'ı alarak kolunuzu kestik, siz ise donanmamızı yenmekle yalnızca sakalımızı kestiniz; unutmayın ki, kol bir daha yerine gelmez, ama sakal eskisinden de gür çıkar." dedi. Gerçekten de Sokollu'nun dediği oldu ve Venedikliler barış istemek zorunda kaldılar. Daha sonra Osmanlı Donanması Tunus'u İspanyollardan aldı.
Sokollu 1574'te ölen II. Selim'in
yerine geçen oğlu III. Murat döneminde de sadrâzamlığını sürdürdü. Fakat artık eski
gücü yoktu çünkü pâdişah da artık onun karşıtlarıyla işbirliği hâlindeydi.
Sokollu yine de bâzı siyâsal başarılara imzâ attı. Fas'ı Portekiz akınlarından
kurtardı, Avusturya'nın saray içine dönük
oyunlarını etkisiz hâle getirdi. Fakat baskılar artık iyice artmıştı, amcasının
oğlu Budin Beylerbeyi Mustafa Paşa sudan bir nedenle îdam ettirildi. 1579 yılında ise III. Murat'ın eşi Safiye Sultan tarafından tutulan ve derviş kılığına girmiş bir
yeniçeri tarafından dîvan çıkışında 11 Ekim
1579’da kalbinden hançerlenerek öldürüldü. Paşayı öldüren şahıs ise hemen oracıkta askerler tarafından
parçalanırken başta pâdişah olmak üzere bütün
devlet ileri gelenleri hemen içeri alındı. Sokollu ise yapılan bütün müdâhalelere
rağmen kurtarılamadı ve kısa sürede hayâtını kaybetti. Daha sonra Eyüp'te defnedildi.
Sokollu Mehmed Paşa 14 yıl süren sadrâzamlığı
boyunca usta bir siyâsetçi
olarak öne çıkmış, birçok askerî ve siyâsal başarının elde edilmesinde birinci
derecede rol almıştır. 60 yıllık devlet hizmeti sırasında da hiçbir görevinden
alınmamış, dâimâ bir üst göreve atanmış olması da ayrı bir özelliğidir. Sokollu
bir tânesi İstanbul'da, diğerleri Lüleburgaz, Havsa ve Payas'ta bulunan beş külliyesi, imparatorluğun hemen her yanına
yayılmış eserleri olmuştur.
Don ve Volga ırmakları arasında bir kanal açarak Osmanlı Donanması’na Hazar Denizi yolunu açma, Süveyş Kanalı'nı
açma, İzmit Körfezi-SapancaGölü-Sakarya Nehri üzerinden Karadeniz'e alternatif bir boğaz açma gibi çağının ötesinde projeleri
vardı. Don-Volga Kanalı için gerekli işgücü seferber edildi, ancak
hava şartları nedeniyle çalışmalar sürdürülemedi. Süveyş Kanalı düşüncesiyle ön
adım olarak Sûdan zapt edildi. Ancak bu proje de sonuca ulaşamadı. Devlet teşkîlâtı
içinde de önemli düzenlemeler yapmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapabilirsiniz.