1 Ocak 2015 Perşembe

I. MAHMUT



I. MAHMUT

Yirmi Dördüncü Osmanlı Sultânı


Babası: II. Mustafa 
Annesi: Sâliha Sultan
Doğum Târihi: 2 Ağustos 1696
Vefât Târihi: 13 Aralık 1754 (58 y.)
Saltanat Müddeti: 30 Eylül 1730 - 13 Aralık 1754
Türbesi: İstanbul’dadır.


1696'da Edirne Sarayı'nda dünyâya geldi. II. Mustafa'nın oğlu ve III. Ahmet'in yeğenidir.


İlk Yılları

Okul çağına geldiği zaman babasının hocası Şeyhülislam Feyzullah Efendi'den dersler aldı. Şehzâdeliğinde yüksek fen ve din ilimlerini öğrenerek yetişti. Babasının tahttan indirilmesinden sonra pâdişah olan amcası III. Ahmet de, Şehzâde Mahmut'un yetiştirilmesine îtinâ gösterdi. Nihâyet III. Ahmet'in Patrona Halil İsyânı'yla saltanattan indirilmesi üzerine, 30 Eylül 1730'da tahta çıktı. III. Ahmet saltanattan çekilirken yeğenine nasîhatler etti ve tavsiyelerde bulundu.


Patrona Halil İsyânı'nın bastırılması

Sultan I. Mahmut, pâdişahlığının ilk günlerinde, kendisini tahta çıkaran isyanisyancıların isteklerini yerine getirmek zorunda kaldı. Sultan III. Ahmed devrinde yapılmış olan köşk ve konakların çoğu isyancıların istekleri sonucu yakılıp yıkıldı. Devlet adamları ve mêmurlar isyancıların düşünceleri doğrultusunda atandı.

İsyancıların önderi konumundaki Patrona Halil de Sultan I. Mahmut'a olan bağlılığını bildirmiş olmakla birlikte, devlet işlerine müdâhale etmekten vazgeçmiyordu. Bu müdâhale öyle bir aşamaya geldi ki, Patrona Halil Sultan I. Mahmut'tan kendisini yeniçeri ağalığına getirmesini ve Rusya'ya karşı savaş açmasını istedi. 15 Kasım 1730 günü tören yapılacağı bahânesiyle saraya çağrılan Patrona Halil ve yandaşları yakalanarak öldürüldü.

Patrona Halil yandaşları öldürülme korkusuyla tekrar ayaklandılar. Sultan I. Mahmut, Sancak-ı Şerif çıkarttı ve halktan ayaklanmanın bastırılması için yardım istedi. İsyanlardan bıkmış olan halk, pâdişâha yardımcı olarak ayaklanmanın 28 Ocak 1731 târihinde kısa sürede bastırılmasını sağladı.


İran Savaşları

Osmanlı kuvvetleri İran Seraskeri Ahmed Paşa ile Erzurum Beylerbeyi ve Revan Seraskeri Hekimoğlu Ali Paşa kumandası altında iki koldan harekete geçti. 30 Temmuz 1731'de Kirmanşah alındı. 15 Eylül'de Kurican sahrasında İran kuvvetleri bozguna uğratıldı. Urmiye ve Tebriz ele geçirildi. İran Şâhı’nın sulh istemesi üzerine Ocak 1732'de Ahmed Paşa Antlaşması imzâlandı. Buna göre Aras Nehri iki devlet arasında hudut kabul edilirken, Revan, Gence, Nahçıvan, Tiflis, Şirvan ve Dağıstan Osmanlılara; Tebriz, Kirmanşah, Hamedan, Luristan ve Erdelan eyâletleri ise İran'a bırakıldı. Söz konusu antlaşma Osmanlı Devleti'ni memnun etmedi ve sadrâzam azledildi. Dolayısıyla, kırılgan bir barış ortamı oluştu. İran da kaybettiği Kafkasya topraklarını geri almak için fırsat kollamaya başladı. 1733'te İran'da iktidârı ele geçiren Nâdir Şah, Osmanlıların eline geçen bölgeleri almak için tekrar savaş açtı. 1735'teki Arpaçay Savaşı’nı Osmanlılar kaybetti. Gence, Tiflis ve Revan İran'ın eline geçti.


Rusya ve Avusturya İle Savaşlar

Osmanlı Devleti'nin doğuda İran ile mücâdelesini fırsat bilen Avusturya ve Rusya da iki cepheden harekete geçmişti. Azak Kalesi’ni ele geçiren Ruslar, Osmanlı kuvvetlerinin toparlanmasına meydan vermeden Gözleve, Kılburun ve Orkapı'yı da işgal ettiler. 12 Temmuz 1737'de harekete geçen Avusturya ordusu ise, Bosna, Sırbistan ve Eflak'a girdi. Bu mağlûbiyetler üzerine I. Mahmut sadârete getirdiği Muhsinzâde Abdullah Paşa'yı Rusya üzerine, Hekimoğlu Ali Paşa'yı da Avusturya üzerine sefere mêmur etti. Muhsinzâde süratli bir hareketle Özi ve Kılburun kalelerini ele geçirirken, Hekimoğlu Ali Paşa ise Banyaluka'yı kuşatan Avusturya kuvvetlerine büyük bir darbe indirdi. Yapılan savaşta Avusturya kuvvetlerinin asker zâyiâtı 60 bin idi. Hekimoğlu Ali Paşa'nın bu zaferi İstanbul'da büyük bir sevince yol açtı. Avusturya ve Rusya barış istemek zorunda kaldı. Nihâyet 18 Eylül 1739'da yapılan Belgrad Antlaşması'yla Avusturya ile Tuna ve Sava nehirleri hudut kesildi. Rusya ise Azak Denizi’nde donanma bulunduramayacaktı.


Kapitülasyonlar

Osmanlı Devleti Atlas Okyanusu ticâreti karşısında gerileyen Akdeniz ticâretini canlı tutmak amacıyla Kânûnî Sultan Süleyman devrinde 1536 yılında müttefiki Fransa'ya ticâret ve gümrük kolaylıkları sağlamıştı. Tek taraflı olarak verilen bu ayrıcalıklar süresi bittiğinde uzatılmak sûretiyle sürdürülüyordu. Rusya ve Avusturya ile imzâlanan Belgrad Antlaşmalarında arabuluculuk ve kolaylaştırıcı rol üstlenen Fransa'ya bu kapitülasyonlar 1740 yılında imzâlanan bir anlaşmayla sürekli olarak verildi.

XIX. yüzyıldan îtibâren birçok ülkeye teşmil edilen ve Osmanlı Devleti'nin ekonomisine zarar vermeye başlayan kapitülasyonlar 24 Temmuz 1923 târihinde Lozan Antlaşması ile kaldırıldı.


İran İle Yeniden Savaş

Avrupa devletleriyle anlaşmalar sağlayan I. Mahmut, yeniden İran üzerine döndü. Nâdir Şah, bu vaziyet karşısında Osmanlılarla baş edemeyeceğini anlayınca, Kasr-ı Şirin Antlaşması maddeleri üzerinden anlaşma teklifinde bulundu ve bu istek kabul edildi (1746).


Islahatlar

I. Mahmut, Lâle Devri'nde (1718-1730) büyük bir hız kazanan Osmanlı reform hareketinin Patrona Halil İsyânı ile kesintiye uğradığı bir siyâsî ortamda tahta geçti. Amcası III. Ahmet'in başlattığı reform politikasını daha çekingen bir üslupla da olsa sürdürmeye gayret etti. İsyandan sonra duraksayan matbaacılık hamlesinin yeniden canlandırılmasına izin verdi. Başta Ayasofya Kütüphânesi olmak üzere kütüphâneler kurdu. Daha sonra Nûruosmaniye Câmii adını alan câminin Avrupa mîmârîsi tarzında inşâ edilmesi için Simon Kalfa adlı Ermeni mîmârı görevlendirdi ise de, daha sonra gelen tepkiler üzerine bu projeden vazgeçti.

I. Mahmut döneminin en önemli yeniliği Üsküdar'da kurulan ve çağın gereklerine göre askerî eğitim veren Kara Mühendishânesi'nin (Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun) açılışı oldu. 1729 yılında Osmanlı Devleti'nin hizmetine giren Humbaracı Ahmed Paşa'nın öncülüğünde Humbaracı Ocağı büyük bir gelişme sağladı ve gerek Avusturya'ya gerekse Rusya'ya karşı kazanılan başarılarda önemli pay sâhibi oldu.


Mîmârî Eserler

I. Mahmut döneminin en büyük eseri Hekimoğlu Ali Paşa Câmii ve külliyesi oldu. Tophâne'de inşâ edilen I. Mahmut Çeşmesi, Halep'te yapılan Osman Paşa Külliyesi, Kâhire'deki Habbaniye Sultan I. Mahmut Tekkesi ve Sebili, Erzurum'daki Vezir İbrâhim Paşa Câmii, Cağaloğlu'ndaki Hacı Beşir Ağa Külliyesi ve Şumnu'da inşâ edilen Şerif Halil Paşa Câmii dönemin diğer önemli mîmârî eserleridir.


Ölümü

Zor bir dönemde pâdişah olmasına rağmen ülke içinde ve dışında huzûru sağlayan, Osmanlı Devleti'nin gerileme sürecini bir süreliğine de olsa yavaşlatmayı başaran I. Mahmut, 13 Aralık 1754'te hastalığına rağmen çıktığı Cuma namazından dönerken, Demirkapı'da at sırtında vefât etti. Yeni Câmi Turhan Vâlide SultanTürbesi'nde babası Sultan II. Mustafa'nın yanına gömüldü.


Kişiliği

Devrinin vakânüvislerince zeki, anlayışlı, hamiyetli, lütufkâr ve merhametli bir zât olarak tanıtılan I. Mahmut, hâdiseleri sonuna kadar tâkip eder, devlet işlerinde istişârede bulunur, acele etmez ve telaş göstermezdi. Yeniliği sever ve memleketi bu yoldan yükseltmeye gayret ederdi. İlim, sanat, edebiyat meclislerindeki sohbetlere katılır ve “Sebkat” mahlası ile şiirler yazardı. Devrinde ilim, kültür ve sanat sahalarında kıymetli eserler yazıldı. Beşiktaş'ta Arap İskelesi Câmii, Rumelihisarı'nda İskele Câmii ve Yıldıztepe Mescitleri yaptırdığı bâzı eserlerdir.


Dönemin Sadrâzamları



Silahdar Dâmad Mehmed Paşa: * ** (1730-1731)



Kabakulak İbrâhim Paşa: * (1731-1731)

Şebinkarahisar'dan bir köylünün oğludur. İstanbul'a gelmiş, bir iki kapı değiştirdikten sonra Köprülü Fâzıl Mustafa Paşa *'ya çuhadar olmuş ve paşasının İslankamen Muhârebesi’nde şehâdeti üzerine bâzı vâlilerin hizmetine girmiş ve bu arada Defterdar Dâmad Mehmed Paşa'nın, Sadrâzam Çorlulu Ali Paşa *'dan ricâsı üzerine başmukâtaacılığa tâyin olunmuştur.

İbrâhim Ağa, Şehit Ali Paşa sadâretinde ve 1716'da beylerbeyilik ile Bosna Beylerbeyliğine tâyin edilmişti; fakat bir müddet sonra kendi arzusuyla beylerbeyliği üzerinden alınarak Bosna Vâlisi olan efendizâdesi Numan Paşa *'ya kethüdâ olmuş ve onun vefâtı üzerine Köprülüzâde Abdullah Paşa'ya kethüdâlık etmiştir.

İbrâhim Ağa bundan sonra Mısır Beylerbeyi olan eski sadrâzam Nişancı Mehmed Paşa *'nın hükûmetten ricâsı üzerine kethüdâlıkla onun yanına verilmiş ve Mısır beylerbeyilerine gâlip gelen Çerkeş Mehmed Bey'le diğer serkeşlerin têdiplerinde mühim hizmeti görülmüştür.

Cidde Beylerbeyliğine nakledilen Nişancı Mehmed Paşa'nın Mekke'de vefât etmesi üzerine İbrâhim Ağa İstanbul'a gelmiş ve Patrona Halil İsyânı üzerine Mısır'daki icraâtı dolayısıyla bu hareketi de bastırabileceği bâzı dostları tarafından Dârüssaâde Ağası Beşir Ağa'ya ve onun vâsıtasıyla pâdişâha arz edilmiştir. Bu mürâcaatı kabul eden I. Mahmut, bâzı tavsiyelerle işi üzerine almış olan İbrâhim Ağa'nın yapacağı işte ve alacağı tertîbatta sarayla temâsı dikkati çekmemek için kendisini kapıcılar kethüdâsı tâyin eylemiştir (1730 Kasım).

Filhakîka İbrâhim Ağa'nın aldığı tertîbat üzerine âsîlerin terbiye edilmesine muvaffak olunmuş ve bu hizmetine mükâfat olarak İran Seferi münâsebetiyle Bağdat taraflarında serasker maiyyetinde bulunmak üzere kendisine vezirlikle Halep Beylerbeyliği verilmiştir (28 Aralık 1730).

İbrâhim Paşa, mêmuriyeti mahalline gitmek için Üsküdar tarafına geçmiş ise de, yirmi beş gün sonra yâni 22 Ocak 1731’de Silahdar Mehmed Paşa *'nın yerine sadrâzam olarak âsâyişin iyice têmini kendisine bırakılmıştır.

Kabakulak İbrâhim Paşa'nın sadârete geçmesinden az sonra Patrona avenesinden bir kısmı intikam almak üzere bir isyan hazırlayarak 23 Ramazan ve 1 Nisan'da Ağa Kapısı'nı basmak sûretiyle faaliyete geçtilerse de, derhâl Sancak-ı Şerif çıkarılarak ayaklanma bastırılmıştır. Yine bunun sadâreti esnâsında ve evvelki isyandan beş ay sonra 2 Eylül 1731’de Bayezit Câmii taraflarında da bir isyan teşebbüsü olmuşsa da o da bastırılmıştır.

İbrâhim Paşa, sadâreti esnâsında kendilerine gücendiği ve husûmet ettiği şahıslardan intikam almaya başlamış olduğundan bu hâl aleyhine bir cereyan uyandırmıştı. Sadrâzam, hasımları hakkında sürgün işinde fazla ileri gitmişti; hattâ velînîmeti Defterdar Dâmad Mehmed Paşa'nın oğlu Şıkk-ı Evvel Defterdârı İzzet Ali Bey'i azil ve sürgün ettirdiği gibi Dârüssaâde Ağası Hacı Beşir Ağa'nın sadâret işlerine kadar olan müdâhalesini çekemeyerek bir fırsatını getirip onu da uzaklaştırmak istedi ve bunun müdâhalesinden bahsederek pâdişâhın muvâfakatini de aldı. Ağayı menfasına götürmek üzere Sarayburnu'nda bir de çektiri hazırlandı.

İbrâhim Paşa, dârüssaâde ağası hakkında aldığı müsâadeyi mahrem ittihaz ettiği kayınpederi ve kethüdâsı Mehmed Ağa'ya söyledi ve o da bir tezkîre ile meseleyi derhâl kızlar ağasın bildirdi. Etekleri tutuşan Beşir Ağa, vâlide sultanın ayaklarına kapanarak şefâatini ricâ etmesi ve onun da pâdişahtan ricâsı üzerine Beşir Ağa sürgünden kurtularak sadrâzamın onun için hazırlattığı çektiriye kendisi bindirilerek malları müsâdere edilmeden Ağrıboz Muhâfızlığı ile derhâl İstanbul'dan çıkarılıp yerine Rumeli Vâlisi Topal Osman Paşa sadrâzam tâyin olunarak o gelinceye kadar yeniçeri ağası Şâhin Mehmed Paşa sadâret kaymakamlığına tâyin olunmuştur (9 Eylül 1731).

Kabakulak İbrâhim Paşa, Ağrıboz Muhâfızlığından sonra 1732 Nisan'da Bosna Beylerbeyliğine tâyin edilmiş ise de ahâli, hakkında şikâyette bulunduğundan 1732 Temmuz'da vezirliği alınarak Girit'te Resmo kasabasında ikâmete mêmur edilmiştir.

İbrâhim Paşa on sene kadar bu kasabada oturmuş, aleyhtarlarının faaliyetleri ve şimdilik sebebi bilinmeyen bir bahâne ile 1743 başlarında katlolunarak başı İstanbul'a gönderilip Kocamustafapaşa mezarlığına defnedilmiştir.

Hadîkatü’l-Vüzerâ Zeyli’ndeki tercüme-i hâlinde devlet ricâlinden bir hayli değerli zatları telef ettikten başka pâdişâhı tahkir ve İstanbul idâresini Cezâyir memleketi gibi ocaklık ve dayılık şeklinde idâre etmek istediği beyan olunmaktadır. Tercüme-i hâlinin tetkîkinden, işi önceden düşünüp kanaatini açıkça söylediği anlaşılmaktadır. Müstakîmzâde, Tuhfe-i Hattatin'de sülüs ve nesih yazıda vesâir maârifte kemal sâhibi olduğunu beyan ediyor. Garazkâr ve intikamcı olduğu görülmektedir.


Topal Osman Paşa: * (1731-1732)

Mora'da yerleşmiş bir Türk âilesindendir. İstanbul'a gelince bâzı hemşehrîlerinin delâletleriyle sarayın Koz Bekçileri Ocağı’na kaydedilmiş ve bir müddet hizmetten sonra pandolbaşı (veya pandurbaşı: kır bekçisi ve derbend muhâfızı) olarak saray bahçelerinde hizmet etmiş ve buradan yirmi bir yaşında iken pâdişah tarafından verilen bir vazîfe ile Mısır'a gönderilmiş ise de gemi ile Sayda’dan Dimyat'a gittiği sırada bir İspanyol korsan gemisine esir düşüp yaralı olarak Malta'ya götürülmüştür.

Osman, Malta Limanı reisi Marsilyalı Vensan Arno'ya mürâcaat ile asâletinin îcâbı olarak kendisini esâretten kurtarmasını ricâ etmiş ve o da korsanlara verdiği altı yüz duka altını mukâbilinde Osman'ı esirlikten kurtarmış ve yaraları da tedâvî edilen Osman serbest bırakılarak bir Fransız gemisiyle Dimyat'a ve oradan Kâhire'ye gelmiştir.

Osman, kendisini esirlikten kurtarmış olan Arno'ya buradan tedârik ettiği bin duka altını ile kıymetli kürk yolladığı gibi ayrıca beş yüz duka daha göndermek sûretiyle minnettarlığını bildirmiştir.

1714’te Mora'da martolosbaşı (derbend ve zor geçitlerin ve âsâyişin muhâfaza ve emniyetine mêmur edilen bir sınıf muhâfızın âmiri demek olup bunun emri altında Hıristiyan tebaadan martolos denilen muhâfızlar vardı.) bulunan Osman Ağa, Sadrâzam Şehit Ali Paşa * **'nın Mora Seferi esnâsında verilen emir üzerine beş bin yaya levend yazmaya mêmur edildi ve bu kuvvetlerle Korint Geçidi’ne ve Korint şehrine karşı taarruza geçti ve üç dört yüz kişi ile, Müslümanlıktan yüz çevirerek (tanassur ederek) Venediklilerin hizmetine girmiş olan Sinanoğlu'nun harekâtını tâkibe mêmur oldu ve beylerbeyilik ile 1715'te Tırhala Mutasarrıflığına ve 1716 Aralık'ta Muhsinzâde Abdullah Paşa'nın yerine vezirlikle Mora Seraskerliğine tâyin olundu.

Avusturya ve Venedik ile devam eden muhârebede Kastel’den İnebahtı Körfezi’ne geçen Venedik fırkateynlerini zapt ve kaptanlarını esir eylediğinden, hizmeti takdir olunup aynı zamanda Preveze ile Dubniçe taraflarının idâresi de kendisine bırakıldı.

22 Ekim 1718 Osman Paşa, İnebahtı Muhâfızlığına naklolunarak yerine Mora Seraskerliğine Beylerbeyi Mustafa Paşa getirildi ve daha sonra da Narda Muhâfızı olarak 1720 Şubat’ta Bosna Beylerbeyliğine tâyin olundu ve on dört ay sonra yâni 1721 Mayıs'ta Rumeli Beylerbeyi Muhsinzâde Abdullah Paşa'ya karşı Niş'teki yeniçerilerin ayaklanmaları üzerine mêmuriyetleri becâyiş edilerek Rumeli Beylerbeyi ve Niş Muhâfızı oldu.

Osman Paşa, uzun müddet burada kaldı ve hakkında şikâyet olduğundan 24 Ağustos 1727 de Bosna Beylerbeyi Muhsinzâde Abdullah Paşa ile tekrar becâyiş oldular. Fakat 1727 Ocak’ta yapılan değişimde Niğbolu Sancağı ile Vidin Muhâfızlığına tâyin olundu.

Topal Osman Paşa 1729 ile 1731 seneleri arasında tekrar Bosna ve Rumeli vâliliklerinde bulundu ve 1731 Mayıs'ta Bosna Beylerbeyi bulunurken Rumeli'de eşkıyâ teftişine mêmur oldu ve bilhassâ Arnavutluk'ta kazâ kazâ dolaşıp temizlik yapmaya mêmur edildi ve yine o sene Rumeli Beylerbeyi oldu.

Topal Osman Paşa gezdiği yerlerdeki âsâyişsizliği giderip temizlik yapa yapa Selânik taraflarına geldiği sırada, yâni 1731 Eylül başlarında Dârüssaâde Ağası Beşir Ağa'dan gizlice aldığı bir mektupla sadârete getirileceği müjdelenerek teftiş yoluyla İstanbul'a doğru gelmesi bildirilmiş olduğundan, o yolda hareket etti ve Selânik ile Serez arasına geldiği sırada Birinci Mîrahor Kara Mehmed Paşazâde Mustafa Bey vâsıtasıyla sadârete dâvet olunup İstanbul'a gelerek Mühr-i Hümâyun'u aldı (21 Eylül 1731).

Osman Paşa sadârette takrîben beş ay kadar kaldı; Ramazan’ın on beşinde Hırka-i Şerif ziyâreti için diğer vezirler ve ulemâ ile saraya gidip ziyâretten sonra Hırka-i Şerif Odası’ndan çıkmış ve koluna girmiş olan silahdar ağaya:

"—Oruçtan ve ihtiyarlıktan rahatsızım, şurada biraz oturayım" diyerek Revan Köşkü'nün kapısı önünde oturmuştu. Bu sırada silahdar pâdişâhın huzûruna giderek vaziyeti anlatmış olduğundan tekrar Osman Paşa'nın yanına geldiği zaman:

"— Şevketlü efendimiz Sünnet Odası'na gideceklerinden buradan geçerler, rahatsız olursunuz" diye Osman Paşa'yı Revan Köşkü’ne sokup pâdişah, şeyhülislam ile Sünnet Odası'na geçtikten sonra silahdar ağa vâsıtasıyla Osman Paşa'dan Mühr-i Hümâyun alınmış ve müsâderesiz olarak derhâl bostancı sandalıyla Kadı Köyü'ne gönderilmiştir.

I. Mahmut, hasta ve ihtiyar olduğunu söyleyen Topal Osman Paşa'nın yerine Tebriz Seraskeri Hekimoğlu Ali Paşa'yı münâsip görüp o gelinceye kadar Defterdar İzzet Ali Paşa'yı defterdarlığa ilâveten sadâret kaymakamlığına tâyin eylemiştir.

Osman Paşa, azli günü Trabzon Beylerbeyliğine tâyin olunarak gitmiştir. Mühimme defterinde'nde Osman Paşa'nın sadâretten çekilmesi istifâ şeklinde gösterilmiş olup filhakîka silahdâra, ihtiyarlığından ve hâlsizliğinden bahsetmesi paşanın sadâretten çekilmek istediği şeklinde tefsir edilmiştir, belki de böyledir.

Hammer, Osman Paşa'nın sadâretten ayrılmasına sebep olarak eski kethüdâsı Çavuşbaşı Süleyman Ağa'nın yolsuzluklarının ve rüşvetçiliğinin sebep olduğunu yazıyor.

İran Seferi’nin tekrar başlaması üzerine 1732 Haziran'da Trabzon Beylerbeyliğinden alınarak o sırada vefât etmiş olan Tiflis Muhâfızı Rüstem Paşa'nın yerine tâyin olunmuştur. 1732 Eylül’de Erzurum Beylerbeyliğine naklolunarak bu eyâlet üzerinde kalmak üzere Musul taraflarındaki İran Cephesi’ne serasker olmuş ve sonra seraskerliğe ilâveten Anadolu Vâliliği verilmiştir.

Osman Paşa serasker tâyin edildiğine dâir olan fermânı aldığı vakit hasta idi; fakat vaziyetin ciddiyetini kavrayıp hastalığına bakmayarak süratle Musul tarafına hareket etmiş ve bu sûretle tereddüt ve özür beyan etmeyerek süratle fermâna uyması pâdişâhın memnûniyetine neden olmuştur.

Topal Osman Paşa, Nâdir ŞahDicle kıyısında, 20 Temmuz 1733 târihindeki muhârebede yenmesi üzerine Bağdat ve Doğu Anadolu istilâdan kurtarılmıştır.

Osman Paşa, bu muvaffakiyetinden sonra hastalığı sebebiyle seraskerlikten affını istemiş ise de kendisine seraskerlik teklif edilen Bağdat Beylerbeyi Ahmed Paşa'nın kabul etmemesi üzerine bu vazîfe Osman Paşa üzerinde bırakılmıştır.

Osman Paşa ile Nâdir Şah arasında ikinci defâ yapılan Kerkük Muhârebesi’nde hasta bulunan Osman Paşa maktûlen vefât ederek Osmanlı kuvvetleri bozulmuştur (1733 Kasım). Kabri Kerkük'te İmam Kâsım Câmii kabristanındaki türbesindedir. Topal Osman Paşa, vakar sâhibi, cesâretli, tedbirli ve değerli bir devlet adamı idi.


Hekimoğlu Ali Paşa* (1732-1735), (1742-1743), (1755-1755)

Venedikli mühtedilerden (İslâm’ı kabul eden) Hekimbaşı Nuh Efendi'nin oğlu olup, Haziran 1689’da dünyâya geldi. İyi bir eğitim gördükten sonra Sultan III. Ahmet zamânında hassa silahşörlüğü ile saraya alınıp, sonra da dergâh-ı âlî kapıcıbaşıları arasına katıldı.

1713’te Zile Voyvodalığına tâyin olunan Ali Bey, 1719’da Nevşehirli Dâmad İbrâhim Paşa *’nın sadâreti zamânında beylerbeyi pâyesi ile Türkmen Ağası, 1722’de Rumeli Pâyesi ile Adana Beylerbeyi oldu. Bu görevdeyken çevredeki birçok aşîretin elebaşlarını sindirerek güvenliği sağlayıp, haklı bir ün kazandı. 1724’te tâyin edildiği Halep Beylerbeyliği sırasında Serasker Köprülüzâde Abdullah Paşa maiyyetinde Doğu Seferi’ne mêmur edildi. Ali Paşa, Tebriz’in alınmasında büyük gayret gösterdi. 1725’te vezirlik rütbesi verilip birkaç gün sonra Anadolu Beylerbeyi ve bilâhare hastalığından dolayı vazîfesinden istifâ eden Abdullah Paşa, Temmuz 1726’da Doğu Serdarlığı ile Tebriz Muhâfızlığı’na getirildi. Bu vazîfedeyken adamları hakkında vukû bulan bâzı şikâyetlerden dolayı 1728’de Şehrizor Eyâleti’ne nakledildi.

Aynı yıl Sivas, bir yıl sonra da Diyarbakır Beylerbeyliğine getirildi. Nâdir Şah’ın meydana çıkması ile kötü bir hâl alan Doğu Seferi’ne 1730’da ikinci defâ serdar tâyin olunan Ali Paşa, bu sırada tahta çıkan I. Mahmut tarafından elmaslı bir kılıç ve bir samur kürk gönderilmek sûretiyle taltif edildi. Ali Paşa, II. Tahmasb’a karşı Eylül 1731’de Kurican Zaferi’ni kazanarak Hamedan, Urmiye ve Tebriz’i geri aldı. Şâhın talebi üzerine akdolunan Ahmed Paşa Musâlahası ile sulh sağlandı.

1732’de Sadrâzam Topal Osman Paşa’nın azli üzerine, I. Mahmut zamânında sadrâzamlığa getirildi. Üç buçuk yıl süren Ali Paşa’nın bu ilk sadrâzamlığı, Avrupa’da Lehistan verâseti buhranıyla, doğuda Ahmed Paşa Antlaşması’nı kabul etmeyen Nâdir Şah’ın İran tahtında bulunan Tahmasb’ı indirip yerine III. Abbâs’ı getirmesi ve Bağdat’a hücum etmesi zamanlarına rastlar. Bağdat’ı Nâdir Şah kuvvetlerinden kurtarmaya muvaffak olan Topal Osman Paşa’nın 1733’te Kerkük civârında baskına uğrayarak şehit ve orduordunun perîşan olması üzerine sarayda toplanan harp meclisinde Sadrâzam Ali Paşa azlolunarak Midilli’ye sürüldü. Ali Paşa bir yıl sonra gönderildiği Bosna Beylerbeyliği sırasında, üç sene Avusturya kuvvetlerinin şiddetli hücumlarına karşı kahramanca mukâvemet gösterdi. Topladığı gönüllülerle gücünü arttıran Ali Paşa, Banyaluka surları önünde Mareşal Hildburghausen’e karşı 4 Ağustos 1737’de parlak bir zafer kazandı. 1740’ta güvenliği sağlamak ve kölemen beylerini sindirmek vazîfesiyle Mısır’a gönderildi.

Bir yıl sonra Anadolu Beylerbeyi olan Ali Paşa 1742’de ikinci defâ sadrâzamlığa getirildi. Ancak bir müddet sonra yeniden görevden alınarak Midilli’ye sürüldü. 1744’te Bosna, 1745’te Halep Beylerbeyliğine tâyin edildi. Ali Paşa, aynı yıl Nâdir Şah’ın Kars üzerine gelmekte olduğu öğrenilince Anadolu Beylerbeyliği ile ikinci defâ, Doğu serdarlığına tâyin oldu.

1746’da İran ile sulh yapıldıktan sonra Anadolu’daki eşkıyâyı sindirmeye mêmur edildi. Karışıklıklar çıkması üzerine üçüncü defâ Bosna Beylerbeyliğine gönderildi. Ali Paşa, daha sonra tâyin edildiği Trabzon Beylerbeyliği sırasında Karadeniz derebeylerini ortadan kaldırdı.

1754’te Anadolu Beylerbeyliğine naklolundu ise de Şubat 1755’te III. Osman tarafından sadrâzamlık tevcih edildi. Fakat bâzı mâniler sebebiyle üçüncü sadâretinde ancak elli üç gün kalabilen Ali Paşa azlolunarak Kıbrıs’a sürüldü.

Ali Paşa, Kıbrıs’ta o kadar izzet ve ikram gördü ki, verilen hediye ve para yardımları sâyesinde üç ayda Kıbrıs fakirlerine 100 bin Kuruş’tan fazla tasaddukta bulundu. Aynı sene oğlunun pâdişâha yazdığı bir arîza ile sürgünden kurtulup, 1755’te Mısır Beylerbeyliğine getirildi. 1756’da Anadolu Beylerbeyi olan Hekimoğlu Ali Paşa, bu görevdeyken 14 Ağustos 1758’de eyâlet merkezi olan Kütahya’da vefât etti. Ölürken, İstanbul’daki câmi yanına defnedilmesini vasiyet eden Ali Paşa’nın naaşı, geçici olarak Kütahya’da defnedilmişti. Daha sonra müsâade alınarak İstanbul’a getirilip türbesine defnedildi.

Ali Paşa, akıllı, âlim, tedbirli, yiğit, sağlam görüş sâhibi, cömert ve kerîm bir zât olup, idârede şiddetliydi. Otuz seneyi aşan vezâreti zamânında başta pâdişah olmak üzere bütün devlet erkânının îtimat ve hürmetini kazanmıştı. "Âlî" mahlası ile şiirler yazan Ali Paşa’nın İstanbul’da Davutpaşa yakınlarında bir câmii, kitaplığı, sebili, türbesi ve zâviyesi vardır.


Gürcü İsmâil Paşa: * (1735-1736)

1670 yılında Gürcistan’da doğmuştur.  Yeniçeri Ocağı’ndan yetişmiş ve yeniçeri ağalığına kadar yükselmiştir. Rumeli, Trabzon, Diyarbekir ve Bağdat vâliliklerinde bulunmuştur.  1735 senesinde sadrâzam olmuştur. Sadrâzamlıktan sonra 1738’de Hanya Muhâfızlığına tâyin edilmiştir. 1738’de Hanya’da vefât etmiştir. İstanbul Tepebaşı semtinde Kamer Hâtun Câmii yanında “Aynalı Çeşme” adıyla bilinen bir çeşme yaptırmıştır.


Silahdar Seyyid Mehmed Paşa* (1736-1737)

Dimetokalıdır. II. Mustafa zamânında Enderûn’a alınmış ve orada yetişerek 1733'te silahdar olmuştur. Silahdar olmadan evvel pâdişah tarafından mêmur olduğu hizmetlerdeki başarıları dolayısıyla pâdişâhın teveccühünü kazanmıştı.

İsmâil Paşa'nın sadâretten azli üzerine 25 Aralık 1735'te evvelâ vezirlikle sadâret kaymakamı ve on altı gün sonra bilfiil sadrâzam olmuştur. Silahdar Mehmed Paşa'nın sadâreti Rusya ve Avusturya ile olan 1736 Seferi’ne tesâdüf etmişti. Kendisi vâliliklerde ve memleket işlerinde bulunup tecrübe sâhibi olmadığından, bütün idâreyi Hekimoğlu Ali Paşa ve İsmâil Paşa'nın sadâretleri zamanlarından beri sadrâzam kethüdâsı bulunan ve kendisine de kethüdâlık eden Osman Hâlisa Efendi'nin eline bırakmıştı. Avusturya elçisinin aracılığıyla muhârebenin önlenebileceğine aldanmış olan kethüdânın ihmâliyle hazırlıksız olarak harbe girilip, Avusturya'nın da Rusya ile berâber hareket etmesi üzerine, vaziyet ciddîleşip endişe verecek bir şekil arz ettiğinden, Osman Hâlisa Efendi îdam ve Seyyid Mehmed Paşa da azledilmiştir (1737 Ağustos).

Sadrâzamın îdam edilmemesi, pâdişâhın sadrâzama Osman Hâlisa Efendi'nin sözlerine ehemmiyet vermesini tavsiye etmesinden ve onun da aynı sûretle hareket eylemesinden dolayıdır. Silahdar Mehmed Paşa, azlinden sonra arpalık olarak verilen Ağrıboz Muhâfızlığına tâyin olunmuş ve 1742 Şubat'ta Girit Beylerbeyi sâbık sadrâzam Yeğen Mehmed Paşa ile becâyişleri yapılmıştır. Seyyid Mehmed Paşa 1742 Ağustos'ta tekrar Ağrıboz Muhâfızlığına nakil olunarak 1744 Kasım'da Selânik Sancağı’na tâyin edilmiştir. 29 Ağustos 1745'te Özi Beylerbeyliğine ve oradan Hanya Muhâfızlığına ve 17 Eylül 1746'da ikinci defâ Özi Beylerbeyliğine gönderilen Seyyid Mehmed Paşa, 1747 Şubat'ta Semendire Sancağı ile Belgrad Muhâfızı olmuştur. 1748 Eylül tevcîhâtında İnebahtı Muhâfızı Şerif Halil Paşa ile becâyiş ve 1750'de Selânik Mutasarrıfı iken 1751 Mart'ta Cidde Beylerbeyliğine gönderilmiştir. 1756 Şubat'ta kendisine gönderilen bir fermanda sarayda yetişerek sadârete eriştiğinden, işlere vukûfuyla Hicaz'daki hüsn-i idâresinden bahsolunarak ihtiyarlığı nedeniyle Cidde Beylerbeyliğine sâbık Trablusşam Beylerbeyi Sâdeddîn Paşa'nın tâyini kararı verildiğinden dolayı başka bir mêmuriyet isterse Şam veya Mısır tarafına hareket etmesi ve Cidde'den ayrılmak istemediği takdirde Taif veya Medîne-i Münevvere'de oturmak üzere tekâüt emrinin gönderileceği bildirilmiş ise de, yerine kimse yollanmamış ve Seyyid Mehmed Paşa da vefâtı târihi olan 1757 Ağustos'a kadar Cidde Beylerbeyliğinde kalmıştır. 

Silahdar Mehmed Paşa, büyük işlerde muvaffak olacak kudrette bulunmamakla berâber, eyâlet ve sancaklardaki idâresi âdilâne idi. Kendisi salah-ı hâl ve îtidal ile tanınmıştı.

Sadâreti yirmi ay kadardır. Enderun Târihi'ne göre Üsküdar'da Arakiyeci Mescidi'ni yeni olarak yaptırarak bir de minber koydurup bâzı vakıflar ilâve etmiştir.


Muhsinzâde Abdullah Paşa* (1737-1737)

İlk tahsilden sonra darphâneye alındı. Bir süre sonra darphâne emîni oldu. Edirne Vakâsı’nda zorbalar kendisini başdefterdar yaptılar (1703). Bu görevi çok kısa sürdü. Sonra sıra ile darphâne eminliğinden başlayarak Mora Defterdârı, Rumeli Beylerbeyi ve Mora Seraskeri oldu. Abdullah Paşa, Sadrâzam Ali Paşa * **’nın ölümünden sonra İstanbul’a dönmek istedi. 1717’de kendisine kapıcılar kethüdâlığı verildi. Aynı yıl Vezîriâzam Halil Paşa *’nın kethüdâ ve Nişancı Mehmed Paşa * **’nın sadâreti üzerine de onun yerine nişancı oldu. 1717’de vezâretle Vidin Kalesi Muhâfızı, sonra Edirne’de yeniçeri ağası oldu. Bir ara Kırım Hânı Mengli Giray’ın yanında Bucak Nogaylarını têdîbe gitti.

Patrona Halil İsyânı sonrası İstanbul’a dâvet edildi ve yeniçeri ağalığı ikinci defâ kendisine verildi. İstanbul’daki ikinci ayaklanmadan sonra ağalıktan azlolundu, Adana Beylerbeyliğine gönderildi. Aynı zamanda Anadolu’nun teftişi ve şakîlerden temizlenmesi görevi de kendisine verildi.

Çeşitli yerlerde beylerbeyilikler ederken, 1737’de Mühr-i Hümâyun kendisine teslim olundu. Daha sonra çeşitli muhâfızlık ve beylerbeyiliklerde bulundu, 1746’da emekliliğini istedi. Abdullah Paşa’nın önce Varna, daha sonra Dimetoka’da oturmasına müsâade edildi. Nihâyet 1748’de beşinci defâ Bosna Beylerbeyi tâyin edildi. Bu eyâletin merkezi olan Travnik şehrinde öldü. Abdullah Paşa, Osmanlı Devleti’nin okumuş ve askerî kudretten ziyâde idârî işlerine vâkıf bir vezîri idi. Vidin ve Bosna kalelerinde birer câmisi, Tırhala’da çeşmeleri vardır.



Yeğen Mehmed Paşa (?-Kars 1745)* (1737-1739)

Alanyalı Gül Yusuf Efendi’nin yeğeni olduğu için, “Yeğen” lâkabıyla ün kazandı. Gençliğinde bir süre Antalya Mültezimi oldu. İstanbul’a gelince, bâzı eminlik görevlerinde bulundu. Hâcegân sınıfına girdikten sonra da, 1728-1729 arasında İstanbul Gümrük Eminliğine getirildi. 1730’da Patrona Ayaklanması’nda canını kurtarmak için kaçtı.

1733’te mevkufatçıbaşı, daha sonra ikinci kez İstanbul Gümrük Emîni ve 1736-1739 arasındaki Osmanlı - Rus - Avusturya Savaşları sırasında sadâret kaymakamı bulunan Köprülüzâde Hâfız Ahmed Paşa’ya kethüdâlık yaptı. Daha sonra vezir rütbesiyle sadâret kaymakamı, 19 Aralık 1737’de de sadrâzam atandı.

Göreve gelir gelmez, Osmanlı Devleti Rusya ile savaşırken, Avusturya’nın kendilerine karşı cephe açmasını şiddetle kınadı. Orduyu hazırlayarak 1738’de sefere çıktı. Belgrad’ı kuşatmak amacındaydı ancak İvaz Mehmed Paşa’nın Adakale’yi kuşattığını öğrenince oraya yöneldi. İvaz Mehmed Paşa’nın gevşek davranması ve Adakale Kuşatması’nı kaldırması sonucu, Osmanlı Orduları yaptıkları savaşları yitirdiler. Mehmed Paşa, İstanbul’a dönünce, yeniden sefer hazırlığına, başladı. Belgrad’ı kurtarmak amacındayken, Avusturya ve Rusya’nın barış önerileri geldi. Belgrad ve Temeşvar’ın geri verilmesini istediği için barış gerçekleşmedi.

Kırım Hânı ile sert bir tartışma ortamına girilince, sadrâzamlıktan alınarak Sakız Adası’na sürüldü. Daha sonra Girit Beylerbeyliği ve Eğriboz Muhâfızlığını yürüttü. Daha sonra Bosna Beylerbeyliği, Aydın Muhassıllığı ve Kars Seraskerliği görevlerini yaptı. Kars-Revan Savaşı sırasında öldü.


Hacı İvaz Mehmed Paşa* (1739-1740)

Osmanlıların Rumeli fütûhâtına ilk iştirak ederek evlâd-ı fâtihan diye meşhur olup Rumeli'ye yerleşmiş bulunan ilk Türk âilesindendir. Sırbistan'da Yagodine'de oturan Nasrullah adında birinin oğludur. Babası evlatları arasında bunu diğerlerinden daha çok sevdiği için kardeşlerinin ivazı olarak devlet hizmetinde yetişmesini arzu etmişti. 1689'daki Belgrad Seferi esnâsında babası, Mehmed adındaki bu oğlunu nüfuzlu devlet adamlarından Sâhib Ayar Gül Yusuf Efendi'nin -ki bundan evvel tercüme-i hâli yazılan Yeğen Mehmed Paşa'nın dayısıdır- hizmetine vermiştir. 1696'da efendisi Gül Yusuf Efendi'nin katledilmesi üzerine himâyesiz kalan İvaz Mehmed, o târihlerde çavuşbaşılıktan Cidde Beylerbeyi olan ve Gül Yusuf Efendi akrabasından vezir Ebu Bekir Paşa'ya intisap ederek efendisine kethüdâ ve bu sırada Beytullah'ı da ziyâretle Hacı olmuştur.

İvaz Mehmed Ağa daha sonra İstanbul'a gelerek 1730’daki Patrona Vakâsı üzerine Gümrük Emîni Yeğen Mehmed Ağa (Yeğen Mehmed Paşa)’nın saklanmasıyla onun yerine gümrük emîni ve arkasından başbakıkulu olup fevkalâde hizmeti sebebiyle 1732'de Hekimoğlu Ali Paşa sadâretinde çavuşbaşılığa tâyin edilmiştir. 1735'te Hekimoğlu'nun sadâretten azli üzerine çavuşbaşılıktan vezir olarak yeni vezîriâzamın gelmesine kadar sadâret kaymakamlığına tâyin olunmuş ve bir ay sonra yeni sadrâzam İsmâil Paşa'nın gelmesi üzerine İvaz Mehmed Paşa, Niğbolu Sancağı’yla Vidin Muhâfızlığı’na gönderilmiştir (25 Ekim 1735). İvaz Mehmed Paşa'nın Vidin Muhâfızlığına tâyininden az sonra Rusya ve arkasından Avusturya ile 1736 Seferi başladığından, harbe yaklaşan günlerde istediği yardımcı kuvvetlerle ve harp levâzımının ve zahîrenin gönderilmemesine rağmen, maiyyetindeki cüz’î kuvvetle iki sene Avusturyalılara karşı yılmadan celâdetle mukâbele etmiş ve bundan başka, mukâbil taarruza da geçerek düşmanın eline geçmiş olan Irşova (Orşova) ve Fethülislam kalelerini geri almaya muvaffak olmuştur (1737 Ekim).

Yine bu sefer esnâsında Vidin cephesi seraskerliği kendisine verilen İvaz Mehmed Paşa, Semendire, Muhâdiye ve Yeni Palanka’yı zapt ederek, Avusturya kuvvetlerine büyük bir darbe indirmek sûretiyle Serdâr-ı Ekrem Yeğen Mehmed Paşa'ya büyük yardımda bulunmuştur. Yeğen Mehmed Paşa'nın sadâretten azli takarrür edince kendisinden alınan Mühr-i Hümâyun pâdişahça hizmeti takdir edilen Vidin Seraskeri İvaz Mehmed Paşa'ya gönderilmiştir (23 Mart 1739).

İstanbul'dan hareket etmiş olan Kapıkulu Ocakları’nı Edirne'de karşılayan yeni sadrâzam İvaz Mehmed Paşa, selefi Yeğen Mehmed Paşa'nın tertîbini bozmayarak bir taraftan sulh konuşmaları yaparken diğer taraftan da Belgrad üzerine giderek kale civârında Mareşal Wallis kumandasındaki büyük bir Avusturya ordusunu bozduktan sonra Belgrad'ı teslim almış ve 1739'da Belgrad Antlaşması’nı imzâladıktan sonra muzaffer ve muvaffak olarak İstanbul'a dönmüştür.

İstanbul'da sık sık vukûa gelen yangınlar ve kışın fazla olması sebebiyle husûle gelen iâşe darlığı ve hâriçten yiyecek gelmemesi, hoşnutsuzluğu ve dedikoduya sebep olmakta idi; nitekim 6 Haziran 1740'ta Beyazıt tarafında büyümek istidâdını gösteren bir ayaklanma hâdisesi meydana geldi. Bu ayaklanma, Beyazıt ve civârının inzibâtına mêmur Kulluk Çorbacısı Hasan Ağa'nın müdâhalesi ve arkasından yetişmiş olan yeniçeri ağası ile Nişancı Şehla Ahmed Paşa maiyyetlerinin iştirâkiyle bastırıldı. Bu hâdise esnâsında sadrâzam biniş yaparak Sâdâbâd (Kâğıthâne) taraflarında bulunduğundan, vakâ bastırıldıktan sonra gelmişti. İşte gerek yangınların sık sık vukûa gelmesi ve gerek bu isyan mukaddimesi vezîriâzamın uğursuzluğuna ve inzibattaki kayıtsızlığına yüklenmiş ve 22 Haziran 1740'ta azlolunarak Nişancı Ahmed Paşa vezîriâzam olmuştur.

İvaz Mehmed Paşa, birkaç gün sarayda Kapı Arası’nda hapis kaldıktan sonra Mekke-i Mükerreme Şeyhülharemliği ve Habeş Eyâleti’yle Cidde Beylerbeyliğine’ne tâyin edilerek saraydaki Balıkhâne’den çektiri ile alınarak Yedikule'de birkaç gün kaldıktan sonra levâzımının kalanını Gelibolu'da tedârik etmek üzere o tarafa gönderilmiştir.

İvaz Paşa'nın sarayda mahpus kaldığı esnâda bütün eşyâsı ve nakdi müsâdere edilmiş olduğundan, yeni sadrâzamın delâletiyle kendisine lâzım olan bir miktar eşyâsı verilmiştir. İvaz Paşa'nın Cidde'ye Mısır yoluyla gitmesi muvâfık görüldüğünden, Rodos'ta kalması emredilmiş ve arkasından Temmuz târihli bir fermanla Mısır yoluyla Cidde'ye gitmesi için Rodos'tan Mısır'a götürülmesi kaptan paşaya yazılmıştır. Fakat İvaz Mehmed Paşa daha evvel Bekir Paşa ile berâber Cidde'de bulunduğu için, orasının havası kendisine yaramadığından dolayı affını istemesi üzerine 31 Temmuz 1740’ta Hanya Muhâfızlığı’na gönderilmiştir. İvaz Mehmed Paşa beş buçuk ay Hanya'da kaldı; oraya dâmat olup Selânik Mutasarrıfı bulunan Hasan Paşa tâyin olunarak kendisi de onun yerine hakkında teveccühü hâvî ve hizmeti unutulmadığından bahseden bir fermanla Selânik'e naklolundu. Filhakîka hakkındaki teveccühü teyîden 1741 Şubat’ta Hersek Sancağı ilhakıyla Bosna Beylerbeyliğine tâyin olundu.

İvaz Mehmed Paşa 1742 Ağustos'ta Hersek ve Karlıeli sancaklarıyla Ağrıboz Muhâfızlığına tâyin edilmiş ise de Ağrıboz Muhâfızlığı, Girit Beylerbeyi (Kandiye Muhâfızı) eski sadrâzam Seyyid Mehmed Paşa'ya tekrar tevcih edilmesi üzerine İvaz Paşa Girit Beylerbeyi olmuştur. 1743 Nisan’da Girit Beylerbeyliği Tırhala Mutasarrıfı Numan Paşa'ya verildiğinden, İvaz Mehmed Paşa Hanya Sancağı’na nakledilmiş ve 1743 Temmuz’da İnebahtı Muhâfızlığı’na naklolunmuştur. İvaz Mehmed Paşa, İnebahtı'ya hasta olarak gelmiş ve aynı sene içinde vefât etmiştir. 

Azimli, şecâatli, gayur bir vezir olan İvaz Mehmed Paşa'nın sadâreti on dört buçuk ay kadardır; vefâtında takrîben altmış yaşlarında kadardı.

İyilikbilir ve lüzûmu hâlinde nîmetşinaslığını gösterirdi. Kendisi sadrâzam ve serdâr-ı ekrem bulunduğu sırada ve Belgrad muhâsarası esnâsında Bosna Beylerbeyi eski vezîriâzam Hekimoğlu Ali Paşa orduya geldiği zaman kendisinin terakkîsine yardım eden Hekimoğlu'nun iyiliğini unutmayarak Ali Paşa'yı yaya olarak karşılamıştır.


Nişancı Şehla Hacı Ahmed Paşa* (1740-1742)

Hattat Alanyalı Câfer Ağa’nın oğlu Cidde Beylerbeyi Alâiyeli Hacı Bekir Paşa’nın yeğenidir. Foça’da doğdu. Tahsilden sonra amcası Hacı Bekir Paşa’nın Cidde'deyken kethüdâlığında bulundu. Daha sonra İstanbul’a gelerek büyük mîrahur oldu.

Vezirlik verilerek Aydın Muhassıllığına tâyin edildi (1738). Bölgede eşkıyâlık eden Sarıbeyoğlu’nun isyânını bastırmakla görevlendirildi ise de muvaffak olamadı. İvaz Mehmed Paşa’nın sadrâzam ve serasker olması üzerine sadâret kaymakamlığına getirildi (1739). Aynı yıl nişancılığa tâyin edildi. İstanbul’da çıkan bir isyânın bastırılmasında gösterdiği gayret netîcesinde pâdişâhın takdîrini kazanıp İvaz Mehmed Paşa’nın yerine sadrâzam oldu (1740). Kendisinden beklenileni verememesi ve şahsî garezi sebebiyle başkalarıyla uğraşmasından dolayı vazîfeden alınarak Rodos’a sürüldü (1742).

Bir müddet sonra İçel Sancağı arpalık olarak verilerek Rakka dolaylarında âsâyişin düzeltilmesi ile vazîfelendirildi (1743). Aynı sene Sayda Beylerbeyi, bilâhare de Anadolu Beylerbeyi ve Kars seraskeri oldu (1744). Bu vazîfede iken İran kuvvetlerinin Kars’a hücûmunu püskürttü. Hastalığı sebebiyle seraskerlikten ayrıldı. Halep Beylerbeyliği verildi. İkinci defâ Anadolu Beylerbeyliğine tâyin edildi ise de 1745’te tekrar Halep Beylerbeyi oldu. İki yıl sonra Diyarbekir sonra da Bağdat Beylerbeyliğine tâyin edildi. Asker arasındaki bir karışıklık sebebiyle istifâ etti.

1748'de Mısır Beylerbeyliği verildi ise de bilâhare Adana’ya nakledildi (1750). Bu duruma üzülen Ahmed Paşa, Adana’ya gitmeyip İzmir’de ikâmet etti. Bu hâlinden dolayı pâdişah tarafından takdir edildi. Dördüncü defâ Halep Beylerbeyliğine tâyininden (1752) bir sene sonra Halep’te vefât etti (1753).

Tedbirli, ilim aşığı, fikir ve görüşlerinde isâbetli, iyilik yapmayı seven Ahmed Paşa’nın bir mektebi, çeşitli yerlerde çeşme ve hayrâtı vardır. Sülüs ve nesihte Yedikuleli Abdullah Efendi’nin; ta’lik yazısında ise Fındıkzâde İbrâhim Efendi’nin talebesi olan Ahmed Paşa bilhassa dîvânî yazıda mâhir, üstat idi.


Seyyid Hasan Paşa* (1743-1746)

Reşadiyeli Çardaklızâde Âilesi’ndendir. Genç yaşlarda geldiği İstanbul’da Yeniçeri Ocağı’na yazılarak askerliğe geçti. Önce karakullukçu oldu ve zaman içinde rütbesi yükseldi. III. Ahmet (1703-1730) dönemindekisavaşların çoğuna katıldı. Patrona Halil Ayaklanması’ndan sonra tahta çıkan I. Mahmut döneminde İran Seferi’ne kul kethüdâsı olarak gitti. 1738’de rütbesi yeniçeri ağalığına yükseldi.

Hekimoğlu Ali Paşa’nın 1743’te görevinden alınması üzerine sadrâzamlığa getirildi. Üç yıl kadar bu görevi yürüttükten sonra 1746’da görevinden alındı ve Rodos’a sürgün edildi. 1747’de göreve çağırılarak İçel Mutasarrıflığı, bir süre sonra da Diyarbekir Beylerbeyliğine atandı ve burada öldü.


Tiryâkî Hacı Mehmed Paşa* (1746-1747)

Ayvaz Odabaşı adında Yeniçeri Ocağı’na mensup bir şahsın oğlu olup İstanbul’da doğmuş babası ocaklı olduğundan bu da ocağa kaydedilerek okuma yazma öğrenmiş ve ocak yazıcısı ve daha sonra başyazıcı olmuştur.

1736'daki Rus-Avusturya Seferi’nde ocakların Rus cephesine hareketleri esnâsında I. Mahmut Başyazıcı Mehmed Efendi'yi huzûruna getirtip: "Orduya vardıkta göreyim seni ulûfeyi zâyî etme ve zâid esamileri bulup verme" diye tembih ettiğinden Babadağ karargâhında bulunduğu sırada ulûfeden hazîneye bin iki yüz kese kazandırmıştı. Fakat onun bu hizmeti Yeniçeri Ocağı bezirgânı olan David'in işine gelmedi. Çünkü bu sâhipsiz ulûfenin birkaç yüz kesesi bezirgânın kesesine girecekti. Bundan dolayı ocakta nüfuzlu olan Yahudi, Mehmed Efendi'yi başyazıcılıktan aldırarak daha küçük hizmete tâyin ettirmişti. Mehmed Efendi'nin hazîneye olan hizmeti kâbiliyet ve faaliyeti orduda fevkalâde nüfûzu olan Sadrâzam Kethüdâsı Osman Hâlisa Efendi'nin takdîrini mûcib olduğundan onun himmetiyle Mehmed Efendi süvârî mukâbelecisi ve 1738'de mevkufatçı oldu ve Belgrad Antlaşması’nı müteâkip hudut tahdidine mêmur edildi.

1741 ve 1744 târihlerinde iki defâ yeniçeri efendisi (ocak başkâtibi) oldu. Mehmed Efendi 29 Mart 1745’te tersâne eminliğine tâyin edilmişti. Kendisinin baştan îtibâren verilen hizmetleri muvaffakiyetle başarması I. Mahmut'un takdîrini mûcib olduğundan 27 Haziran 1746’da sadrâzam kethüdâlığına getirilmiş ve bir buçuk ay sonra da Seyyid Hasan Paşa'nın yerine sadrâzam olmuştur ( 10 Ağustos 1746).

Tiryâkî Mehmed Paşa sadrâzam oluncaya kadar hilm ve mülâyimeti ve fikrinden istifâde cihetiyle hükûmet erkânı tarafından hürmet görüp sevilirken sadrâzam olduktan sonra tavrını değiştirerek hiddet ve şiddet göstermeğe tamahkârlıkla mal toplamaya başlayarak kendisini sevenleri yanından uzaklaştırmıştı. Aynı zamanda garazkârdı. Onun bu hâlini haber alan I. Mahmut zâhiren sükût edip el altından da yeni bir sadrâzam aramaya başlamış ve imrahorluktan vezirlikle Aydın Muhâfızlığına tâyin ettiği Firârîzâde Eğriboyun Seyyid Abdullah Paşa'yı bulmuş ve bir an evvel gizlice İstanbul'a gelmesini emrederek 26 Ağustos 1747'de Tiryâkî Mehmed Paşa'dan alınan Mühr-i Hümâyun Seyyid Abdullah Paşa'ya verilerek sadrâzam olmuştur.

Tiryâkî Hacı Mehmed Paşa'nın vezirliği alınarak malı müsâdere edilip hakkındaki gazabın şiddetine mebni ihtilâttan menedilmek sûretiyle kalebend olmak üzere Rodos Adası’na gönderilmiştir. Tiryâkî Hacı Mehmed Paşa bir buçuk ay kalebendlikte kaldıktan sonra 1747 Ekim'de kaleden çıkarılıp cezîrebend olarak adada oturmasına müsâade olunup yine o sene (Kasım) târihli bir fermanla bervech-i arpalık İçel Sancağı’na tâyin edilmiştir. (1748 Mart) ve aynı sene (Aralık) Bağdat Beylerbeyi tâyin olunan Tiryâkî Mehmed Paşa buraya gelince Bağdat Beylerbeyi Ahmed Paşa'nın kölekölelerinden olup beylerbeyi olmak isteyen Süleyman Paşa'nın muhâlefetiyle karşılaştı.

Süleyman Paşa tâyin edilmiş olduğu Basra Beylerbeyliğini istemeyip Bağdat'ı isteyerek muhâlefete kalkıp (1749 Ağustos) bir fermanla têdîbi Tiryâkî Mehmed Paşa'ya havâle edilmiş ise de bu işte muvaffak olamadığından Bağdat'tan alınarak vaziyet îcâbı Bağdâdî Süleyman Paşa tâyin edilmiştir (1749 Aralık). Tiryâkî Mehmed Paşa Bağdat'tan alınmasını müteâkip Cidde Beylerbeyliğine tâyin edildi ise de kabul etmediğinden vezirliği üzerinden alınarak emeklilik sûretiyle Resmo (Retimo) kasabasında oturtulmuş ve bir buçuk sene sonra orada vefât ederek ölümü 31 Temmuz 1751'de İstanbul’da haber alınmıştır.

Yaşı yetmişi geçmişti. Vefâtı gecesi İstanbul’da Büyükkaraman'da Eski Odalar civârındaki konağı yanarak hiçbir şey kurtulamadığı gibi kıymetli eşyâları da Girit'teki sürgüne gönderilirken geminin Çanakkale'den henüz çıkmadan evvel fırtınadan batmasıyla zâyî olmuştur.

Tiryâkî Mehmed Paşa'nın harîs hiddetli garazkâr ve asabî olduğu anlaşılıyor.

Tiryâkîliği ile bağlantılı olarak, zamânında içki, tütün, afyon ve her türlü müskirâtın (sarhoşluk veren maddelerin) çok ucuzlatılmış olduğu rivâyet edilir.


Boynueğri Seyyid Abdullah Paşa* (1747-1750)

Sınır boylarındaki kalelere gerekli hizmeti götüremediği gerekçesiyle azledildi, Rodos'a sürgüne gönderildi, sonra affedilerek yeniden beylerbeyiliklere tâyin edildi ve 1758 Temmuz'unda Halep Beylerbeyi iken hayata vedâ etti.


Divitdâr Mehmed Emin Paşa* (1750-1752)

Nevşehirli Dâmad İbrâhim Paşa *’nın yanında yetişti. Divitdarlık yaptı, dâmâdı oldu. Dîvân-ı Hümâyun kâtipleri arasına katıldı. Patrona Ayaklanması sırasında bir süre saklandı. Mêmurlukları ve dirlikleri elinden alındı. 1742’de şehremîni, 1743’te yeniçeri efendisi, 1747’de tersâne emîni oldu. 1749’da sadâret kethüdâlığına getirildi. 11 Ocak 1750’de Seyyid Abdullah Paşa’nın azledilmesi üzerine sadrâzamlığa getirildi. Bosna, Rusçuk, Hezargrad, Karaman, Malatya ve Bağdat’taki karışıklıkları önledi. Anadolu ve Rumeli’de adâletin sağlanması için iki kez adâletnâme yayımladı. Yeniçeri Ocağı’nda da bâzı düzenlemeleri gerçekleştirdi. Fâtih Câmii ile Belgrad Kalesi’nin onarımını sağladı. Patrona Ayaklanması sırasında yıkılan Sâdâbâd, Küçüksu kasırlarıyla Kandilli Sarayı’nı yeniden yaptırttı.

Sertliğiyle kimi devlet görevlilerini kızdırması, sık sık çıkan yangınlardaki ihmâli yüzünden sadrâzamlık makâmından uzaklaştırıldı (1753). Girit Adası’na sürüldü, Resmo’da oturmaya zorunlu tutuldu.

1753’te Seyyid Abdullah Paşa’nın yerine Mısır Beylerbeyi atandıysa da Kâhire’ye geldiği gün öldü. Süleymâniye ve Kandilli semtlerinde birer çeşme yaptırdı.


Çorlulu Köse Bâhir Mustafa Paşa* (1752-1755), (1756-1757), (1763-1765)

Çorlulu Ali Paşa kethüdâlığından vezir olan Sofi Abdurrahman Paşa'nın oğludur. İyi tahsil görerek yetişti ve Dâmad İbrâhim Paşa *'nın himmetiyle hassa silahşörü oldu. Kendisine verilen işleri başarmasından dolayı kapıcıbaşılık rütbesine yükseltildi. 1747 Ekim’inde ikinci imrahor olup 7 Kasım 1749'da birinci imrahor Durak Bey'in vezirlikle kaptan paşa olması üzerine onun yerine birinci imrahorluğa getirildi.

Sadrâzam Divitdar Mehmed Paşa'nın azli takarrür edince Dârüssaâde Ağası Hâfız Beşir Ağa'nın tavsiyesiyle Bâhir Mustafa Bey sadrâzam oldu (1 Temmuz 1752). Sadâreti zamânında kendisini sadârete tavsiye eden Kızlar Ağası Beşir Ağa katledilmiş olduğundan, artık sarayda dârüssaâde ağalarının perde arkasından devlet işlerine ve sadrâzamların bağımsızlıklarına müdâhaleleri görülmedi ve I. Mahmut'un ölümüne kadar Bâhir Mustafa Paşa müstakil olarak iş gördü. Sadâreti esnâsında 14 Aralık 1754’te I. Mahmut vefât ederek yerine hânedânın en yaşlı şehzâdesi olan kardeşi III. Osman hükümdar îlan edildi. Kararsız bir hükümdar olan III. Osman saltanâta geçmesinden iki buçuk aya varmadan bâzı aleyhtarlarının telkini ile Bâhir Paşa'yı sadâretten azil ile Midilli'ye göndermiştir (17 Şubat 1755). Bâhir Mustafa Paşa'nın yerine Anadolu Beylerbeyi olan Hekimoğlu Ali Paşa, üçüncü defâ sadrâzam olmuştur.

Bâhir Mustafa Paşa affolunarak 18 Haziran 1755'te Mora Muhassıllığına tâyin edilmiş ve (1 Nisan 1756) Yirmisekiz Çelebizâde Mehmed Saîd Paşa *'nın sadâretten azli üzerine ikinci defâ sadrâzam tâyin edilmiştir.

Sık sık sadrâzam değiştiren III. Osman, Bâhir Mustafa Paşa'yı bu defâ dokuz buçuk ay sadârette bırakmış ve azlettiği zaman mallarını müsâdere etmeden Rodos Adası’na yollamıştır. (16 Ocak 1756). Bâhir Mustafa Paşa'nın yerine, onun, iktidar ve meziyetlerinden bahis ile Şam Beylerbeyliğine tavsiye ettirmiş olduğu Halep Beylerbeyi Ragıp Mehmed Paşa * getirilmiştir.

Fransa elçisi Vergennes hâtırâtında Bâhir Mustafa Paşa'nın azli sebebinin bilinmediğini ve Bâb-ı Âlî'ye gelen hatt-ı hümâyunda ihmalkârlığından şikâyet edildiğini yazdığı gibi, yine Fransa elçisi, Şehzâde Mehmed'in vefâtından beri sadrâzamın gâyet metin göründüğünü beyan ettiğine bakılırsa, azlinin herhâlde şehzâdenin ölümü dolayısıyla halkça vâkî infialden ileri geldiği zannolunur. Mallarının müsâdere edilmemesi de dikkati çekmiştir. Yeni sadrâzam Koca Ragıp Paşa *, kendisi hakkında pâdişâha güzel tavsiyede bulunan Bâhir Mustafa Paşa'nın sürgünde kalmasını istemeyerek onu bir fermanla taltif ettirdikten sonra bir mêmuriyete tâyin kılınacağını müjdelemiş ve bundan başka menfasını da Midilli'ye naklettirdikten sonra Ağrıboz Muhâfızlığı ile Karlıeli Sancağı’na tâyin ettirmiştir (1757 Ağustos).

Bâhir Mustafa Paşa 11 Haziran 1758'de Mısır Beylerbeyi olup 1760 Haziran'da oradan azlolunarak Cidde Beylerbeyi olmuş ise de, gitmek istemeyerek Mısır'da oturmuştu. (1762 Ocak) Halep Beylerbeyliğine naklolunmuş, fakat katledileceğinden korkarak Halep'e gitmeyip Mısır'da Bulak mevkiine çekilmiş ise de, kendisine têminâtı hâvî gönderilmiş olan 1762 Haziran târihli bir fermanla Mısır Defterdârı’nı yerine bırakarak ehemmiyeti nedeniyle çöl ağzında bulunan Halep'e hemen hareket etmesi emrolunmuştur.

Bâhir Mustafa Paşa'nın katilden korktuğu şey, kuvvetli ihtimâle göre III. Osman'ın emriyle boğdurulan Şehzâde Mehmed'in katline muvâfakat etmiş olmasıdır. Bu sırada III. Osman ölmüş ve hükümdarlığa birtakım ilaçlarla kendisini zehirlenmekten koruyan Şehzâde Mehmed'in kardeşi III. Mustafa geçmiş bulunuyordu.

Bâhir Mustafa Paşa 1 Kasım 1763’te Hâmid Hamza Paşa *'nın yerine üçüncü defâ vezîriâzam olarak Halep'ten gelerek Mühr-i Hümâyunu alıp daha sonra da III. Mustafa'nın kızı Şah Sultan'a namzet olmuştur.

Hadîkatü’l-Vüzerâ Zeyli'ne göre kararsız, cesur, hasut, hiyle ve hud'aya mâil olup hakkında pâdişâhın emniyeti kalmadığından üç defâ o makâmı işgâlini çekemeyenlerin têsirleriyle 30 Mart 1765’te Mühr-i Hümâyun alınarak iki gün saraydaki Topkapı mevkiinde hapis ve bâzı sual ve cevaptan sonra Midilli Adası’na sürgün edilmiş ve yerine Muhsinzâde Mehmed Paşa * sadrâzam olmuştur.

Bâhir Mustafa Paşa bu son sadâretinde vezîriâzamların haslarından olan Kıbrıs vâridâtına zam yaparak oranın karışıklığına sebep olduğu gibi paraya olan hırsı sebebiyle gerek İstanbul'da ve gerek diğer eyâletlerde birer vesile ile suçlandırma sûretiyle aldığı paraları bâzı binâlara sarf eylediği pâdişah tarafından haber alınması üzerine ahvâli teftiş ettirilmiştir. Sadrâzamın bu hâlleri meydana çıktığı zaman III. Mustafa nâzikâne kendisini îkaz ve tembih eylemesine mukâbil birtakım têvillerle yaptıklarını saklamak istemişti. Kendisinden mühür alındıktan sonra azli ile iktifâ olunacak iken İstanbul'dan uzaklaştıktan sonra aleyhinde şikâyetlerin yağdırılması üzerine bu hâlden müteessir olan pâdişah, arkasından kendisini Midilli'ye götürmeye mêmur Kelleci Osman Ağa'ya bir bostancı hasekisi ile gizlice hatt-ı hümâyun gönderip katlini emreylediğinden, 1765 Nisan’ında Midilli'de boğularak kesik başı İstanbul'a getirilip teşhir edildikten sonra Otakçılar tarafında yaptırmış olduğu Nakşibendî tekkesine gömüldü.

III. Osman, şehzâdelerin büyüklerinin katilleri için bâzı sadrâzamları yoklamış ve bu arada Hekimoğlu Ali Paşa'ya fikrini açmış ise de, her şeyi göze alan bu büyük vezir, teklifi reddetmişti. Bunun gibi aynı teklif ikinci sadâretinde Bâhir Mustafa Paşa'ya yapılmış ve bunun netîcesinde şehzâdelerin en büyüğü olup kırk iki yaşında bulunan ve güzide bir şehzâde olan III. Ahmet'in oğlu Mehmed acımasızca şehit edilmişti. Bâhir Mustafa Paşa'nın Mısır'dan Cidde'ye naklinde kendisine gönderilen fermanda görüldüğü üzere, bâzı vesveseye tâb'an oradan ayrılmaması ve Halep'e naklinde de aynı sûretle korkması Şehzâde Mehmed'in ölümüyle alâkalı göründüğü gibi, Fransa elçisinin de kaydı ve Hadîkatü’l-Vüzerâ Zeyli'nde Bâhir Mustafa Paşa'nın tercüme-i hâlindeki mütâlaa sadrâzam hakkındaki şüpheleri teyit ediyor. III. Mustafa belki birâderi Şehzâde Mehmed'in ölümünde rolü olan Bâhir Mustafa Paşa'dan bu sûretle öç almıştır.

Bâhir Mustafa Paşa yukarıda adı geçen Nakşibendî tekkesini birinci sadâreti esnâsında ve 1753 senesinde yaptırtmış ve yanmış olan bâzı mescitleri tâmir ettirmiştir. Yeraltı Câmii'nde Emevî ordusuyla Bizans'a gelerek burada vefât ettiği rivâyet edilen üç kabri meydana çıkarttırarak burasını câmi hâline koydurmuştur. Bâhir Mustafa Paşa'nın nazımla da ilgisi vardı.















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapabilirsiniz.