1 Ocak 2015 Perşembe

II. AHMET



II. AHMET

Yirmi Birinci Osmanlı Sultânı



Babası: Sultan İbrâhim 
Annesi: Hatice Muazzez Sultan
Doğum Târihi: 25 Şubat 1643
Vefât Târihi: 6 Şubat 1695
Saltanat Müddeti: 22 Haziran 1691 -  6 Şubat 1695
Türbesi: İstanbul’dadır.



İlk Yılları

1643'te Edirne'de dünyâya geldi. İyi bir tahsil gördü. Arapça ve Farsçayı mükemmel bir şekilde öğrendi. Kardeşi II. Süleyman'ın dört yıllık saltanâtı sırasında sarayda kafes hayâtı yaşadı. 21 Haziran 1691'de tahta çıktığı zaman 48 yaşındaydı. Ahmet Hân'ın cülûsu sırasında Osmanlı Devleti, İkinci Viyana Kuşatması’nı tâkip eden harplerle meşguldü.


Saltanâtı

Sultan II. Ahmet Han, tahta çıktıktan sonra ilk olarak; Avusturya üzerine giden Sadrâzam Fâzıl Mustafa Paşa *'ya fermân göndererek sadâretinin ve seferin devâmını diledi. Fâzıl Mustafa Paşa, 20 Temmuz'da Belgrad'a ulaşan Osmanlı Ordusu’nu, Kırım kuvvetlerinin gelmesini beklemeden ve harp meclisinin kararına aykırı olarak Petervaradin önlerinde bulunan Avusturya ordusu üzerine sürdü. Tisa Nehri’nin Tuna'ya karıştığı Salankamen mevkiinde, şiddetli geçen harbin ilk anlarında Osmanlı Ordusu üstün durumda iken serdârın vurularak şehit düşmesi üzerine, vaziyet Osmanlılar aleyhine döndü. Böylece Salankamen Savaşı kaybedildi. Bu savaşta târihçilerin; âlim, dindar, âlicenap, vakur ve âdil bir kimse olarak vasıflandırdıkları, iyi bir devlet adamı ve komutan olan Fâzıl Mustafa Paşa'nın şehit düşmesi, Osmanlılar için en büyük kayıp olmuştur.

Salankamen hezîmetinden sonra, Lipva ve Varat kaleleri Avusturyalılar tarafından işgal olundu. Durumu müsâit gören Lehistan kuvvetleri Kamaniçe Kalesi’ni muhâsara edip, İsakçı civârına kadar geldiler. Ancak Serdar Kahraman Paşa tarafından bozguna uğratıldılar. Venedikli Vâli Morosunu Girit'e asker çıkarıp, Hanya Kalesi’ni muhâsara etti ise de İsmâil Paşa'nın kahramanca müdâfaası sâyesinde adadan ayrılmak zorunda kaldı.

1693 yılında Avusturyalılar Erdel üzerinden Eflak ve Boğdan'a tekrar taarruza başladılar. Yanova'yı işgal eden düşman kuvvetleri, Belgrad'ı muhâsara ettiler. Ancak Sadrâzam Bozoklu Mustafa Paşa süratle gelerek Yanova'yı aldı ve Belgrad'ı muhâsaradan kurtardı. Osmanlı Ordusu’nun kısmî başarılarına rağmen Avusturyalıların taarruzları bitmek bilmiyordu. Osmanlıların toparlanmasına fırsat vermek istemeyen Venedikliler de devamlı saldırı hâlinde idiler. Nitekim serdâr-ı ekremin Varadin Muhâsarası’nda olduğu bir sırada Malta, Floransa ve Papalık filolarından müteşekkil bir Venedik donanmaSakız Adası'nı işgal etti. Bu haber Sultan II. Ahmet Hân'ı çok müteessir etti. Pâdişah, bu üzüntüsünü Vezîriâzam Sürmeli Ali Paşa'ya gönderdiği hatt-ı hümâyunda "Mâdem ki Sakız düşman elindedir, bütün Engürüs memleketini fethetsen makbûlüm değildir." diyerek bildirdi. Ayrıca sadrâzam Edirne'ye gelince; "Eğer bu kış Sakız geri alınmazsa, bütün reisleri katlederim." diyerek emrini bildirdi.

Bu emir üzerine 1695 yılı ilk günlerinde İstanbul’dan hareket eden Osmanlı Donanması Kalyonlar Kaptanı Mezomorta Hüseyin Paşa'nın büyük kahramanlığı sâyesinde Sakız Boğazı’ndaki Koyun Adaları mevkiinde Venedik donanmasına büyük zâyiat verdirdi. Venedikli amiral, gemisiyle birlikte sulara gömüldü. Koyun Adaları Zaferi’nden sonra, Türk donanması Sakız'a asker çıkarıp adayı kolayca ele geçirdi. Ancak Sultan II. Ahmet Han Sakız'ın fetih haberini alamadan 52 yaşında Edirne'de hayata gözlerini yumdu (6 Şubat 1695).


Kişiliği

Çok merhametli ve vatanperver olan II. Ahmet Han, hasta olduğu zamanlarda bile, devlet işlerinden aslâ el çekmezdi. Zaman zaman kıyâfetini değiştirerek halk arasında dolaşır, insanların dertlerini sabırla dinler, çâre bulunması için gerekli yerlere emirler verirdi. İslâmiyet'e hizmet husûsunda derin bir mesûliyet hissi içinde hareket ederdi. Tahta çıktığı zaman söylediği; "Ben saltanâta tâlip değildim. Allahü Teâlâ fazl u kereminden bu âciz kuluna nasip eyledi. Bu nîmetin şükrünü edâ edemem." şeklinde sözleri onun nasıl mânevî bir mesûliyetle devlet reisliğini kabul ettiğini anlatmakta ve milletine hizmet duygusunun derinliğini göstermektedir.

Sultan II. Ahmet Han, bir mesele hakkında uzun uzun düşündükten ve bilenlerle istişâre ettikten sonra karar verirdi. Sanatkârları korur, onlara değer verir, daha iyiye ve daha güzele yönelmeleri için çalışırdı. Hattat olup hattı güzeldi. Kur'an-ı Kerîm’lerin yanında başka kitapları da yazarak çoğaltırdı. Aynı zamanda şâir olan Sultan Ahmet Hân'ın kabri Kânûnî Sultan Süleyman Türbesi içerisindedir.


Dönemin Sadrâzamları




Köprülü Fâzıl Mustafa Paşa: * ** (1689-1691)



Bahadırzâde Arabacı Ali Paşa (Kadı Ali Paşa): * (1691-1692)

Ohrilidir. Bahadırzâde denilen Ali Paşa, medrese tahsîli görüp icâzet almıştır. İmamlıktan başlayarak bâzı nâhiyelerde nâiplik yapmış daha sonra Koca Halil Paşa ve Köprülüzâde Fâzıl Mustafa Paşa'ya intisap ederek kethüdâları olmuştur. 1689 Kasım’ında yeniçeri ağası, 19 Ağustos 1691'de sadrâzam olmuştur. Görevinden azledildikten sonra ilk önce Gelibolu'ya, ardından da Rodos'a sürülmüştür. Malları haczedilmiştir. 1693 yılında Rodos'ta boğularak îdam edilmiştir.


Merzifonlu Çalık Hacı Ali Paşa: * (1692-1693)

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa *'dan sonra Merzifon'un çıkardığı ikinci sadrâzamdır. Devletin çıkarları için pâdişâha kafa tutabilmiş dirâyetli vezirlerdendir.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın yetiştirmesi olup onun sadâretinde kapıcılar kethüdâsı tâyin edilmiştir. Hacı Ali Paşa, efendisinin ölümünden sonra Hacca gidip oradan dönünce 1685'te çavuşbaşı ve bir sene sonra vezirliklr Sakız Muhâfızı ve 1688 Aralık ayında Kandiye Muhâfızı olup selefi Fâzıl Mustafa Paşa Sakız Muhâfızı tâyin edildi. Hacı Ali Paşa 1690'da Erzurum Beylerbeyi olup aynı zamanda Anadolu'dan cepheye asker sevkine mêmur edilmiş ve 1690 Temmuz'da İstanbul Kaymakamlığına getirilmiş ve oradan da Diyarbakır Vâliliğine gönderilmiştir.

Hacı Ali Paşa insaflı ve halkı sıyânet eden bir vezir olduğundan Diyarbakır'da vâlilere ancak dört beş yük Akçe hâsıl olup vâlilerin geçinmeleri bâd-ı hevâ * denilen bir gelire münhasır idi. Bundan dolayı Ali Paşa halka zulüm ve eziyeti mûcib olan böyle bir para ile mâişetini têmin edemeyeceğini söyleyerek mâişeti için hükûmetten bir maaş tahsis edilmedikçe oraya gidemeyeceğini beyan etmesi üzerine hazîneden otuz yük Akçe tâyin olunmuştur. II. Ahmet, Arabacı Ali Paşa'yı azle karar verince çoktan fikrini Diyarbakır Beylerbeyi Hacı Ali Paşa'dır diye bu hususta maiyyeti ağalarının mütâlaalarını sormuş, onlar da "İstanbul Kaymakamlığında hüsn-i hâlini işitirdik bir âkil ve kâmil adam imiş Allah mübârek eyliye" demişlerdir. Kadı Ali Paşa'nın azli üzerine Hacı Ali Paşa bir hatt-ı hümâyunla Edirne'ye dâvet olunarak yakın gelince Mühr-i Hümâyun kendisine yollanmış ve Edirne'ye girişini pâdişah tebdîl-i kıyâfetle münâsip bir yerden seyreylemiştir (1692 Mart).

Hacı Ali Paşa, işe başlamasından iki ay sonra Avusturya Cephesi’ne hareket etmiştir. Hacı Ali Paşa Belgrad'a varınca vaziyet görüşüldü. Askerin son meydan muhârebesindeki (Salankamen Muhârebesi) yılgınlığı ileri sürülerek tekrar bir mağlûbiyet zuhûrunda pek de müstahkem olmayan Belgrad'ın düşmesi ihtimâlinden bahis olunduğundan kalenin tâmir ve tahkim edilmesi ve şâyet düşman gelirse müdâfaa harbi yapılması kararlaştırıldı. Bu sûretle Belgrad Kalesi tahkim edildikten sonra sadrâzam Edirne'ye döndü (1692 Aralık).

Cânib Ahmed Efendi adında bir defterdârı sürekli yanında bulundurması ve son derece dürüst bir şekilde bütün hesap kitap işlerine baktırmasıyla akıllarda kalmıştır. Bu sâyede hazîne birkaç ayda toparlanmış, ancak menfaati bozulanlar homurdanmaya başlamışlardır. Şikâyetlerin Pâdişah II. Ahmet'e kadar ulaşmasıyla, defterdârın görevinden alınması konusunda ferman çıkmış olup Silahdar Târihi, Merzifonlu Hacı Ali Paşa'nın bu buyruğu dikkate almadığını kaydetmektedir. II. Ahmet aralıklarla birkaç kere daha şifâhî olarak isteğini iletmiş, yine dileği yerine getirilmeyince bu defâ huzûra çağırıp emrini dinlemeyen vezîriâzamdan Sadâret Mührü’nü geri alabileceğini söylemiş, Merzifonlu Hacı Ali Paşa şu cevâbı vermiştir: "Defterdârın tutumundan kaynaklanan bir zulüm söz konusu olup tahkîkat bunu doğrularsa o zulüm ve fenâlığı gerçekte kendim etmiş sayılırım. Zîrâ onu o göreve getiren benim. Şâyet zulüm ve fenâlık kesinleşirse aslında onu görevden almakla yetinilmesi doğru değildir. Bu emânete hıyânettir ve başkaca kişilere ibret olması bakımından ölümle cezâlandırılması gerekir. Ancak hünkârım siz bu derecede garez duyan kişilerin sözlerine kulak vermeye devam ettiğiniz takdirde ben kulunuz da hizmet etme gücümü kaybederim. Emânetinizi kullarınız arasında uygun gördüğünüz bir kişiye vermeniz daha münâsip olur..." diyerek Mühr-i Hümâyun'u çıkarıp vermiştir. Buna karşı Sultan Ahmet: “Behey adam ben ötey gün fukarâyı araba kenarına getirip sual eyledim. Üzerlerine salyâne olan bid’atleri birer birer söylediler. Mâlum oldu ki zulümde defterdarla bile olup ben zâlimi hâriçte tecessüs ederken meğer zâlim sen imişsin. Emrim tutmayan şahıs bana vekil olamaz getir sende olan emâneti" diyerek mührü aldıktan sonra: “Bir alay halk gördün mü pâdişâhı bir adamı bunca uzak yerden getirip vezîriâzam edip şimdi öldürdü diye ta'n ederler. Yoksa şimdi senin hakkından gelirdim. Var taşrada eğlen. Vezîriâzam geldikte nasb veya tekâütlük ile muradına müsâade olunur" diye yanından çıkarmış ve vezîriâzamlığı İkinci Vezir Bozoklu Mustafa Paşa'ya vermiştir (1693 Mart).

Mustafa Paşa ilk önce "uhdesinden gelemem" diye sadâreti kabul etmemiş ise de pâdişah kızarak: “Bu saat ikinizi de katlederim ve mührü Yeniçeri Ağası İsmâil Paşa'ya yâhut Ağrıboz Muhâfızı İbrâhim Paşa'ya veririm" demesi üzerine Bozoklu sadâreti kabul etmiştir. Bunun üzerine Mustafa Paşa selefinin affını istirham etmiştir. Sultan Ahmet, Hacı Ali Paşa'ya tekrar huzûruna getirterek: “Paşa bu işi kendü kendiye sen eyledin. Hangi memleket vâlliliğini istersen sana ihsânım olur; murâdın ne ise makbûl-i hümâyunumdur" demiştir. Hacı Ali Paşa teşekkür ettikten sonra: "Mansıb ricâsında değilim" diyerek kifâyet miktarı bir şey tâyinini ve hassı olan Mihaliç gelirini istemiştir. Yeni sadrâzam burasının geliri az olduğunu söylemesi üzerine Hacı Paşa: “Böyle sefer vaktinde ve hazînenin darlığı sebebiyle bu dahi çoktur, kanaat ederim" diye mukâbele etmiştir. Hacı Ali Paşa, azlinden sonra emeklilikle Bursa'da oturtulup 1698'de Kandiye Muhâfızı olarak orada vefât etmiştir.

Vezîriâzamlığı bir sene kadar olup dürüst ve temiz bir insandı. Ölümünde altmış yaşında idi; kendisine Çalık Ali Paşa da denilirdi. Kendisini yakından tanıyan Defterdar Sarı Mehmed Paşa fevkalâde doğruluğundan bahseder. Oğlu Hüseyin Bey ilmiyye sınıfından yetişmiş ve 1713'te vefât etmiştir.


Bozoklu Mustafa Paşa (Bıyıklı Mustafa Paşa) : * (1693-1694)

1638 yılında Bozok'ta doğdu. Silahdar oldu. 1681'de vezir rütbesiyle kaptanıderyâlığa getirildi. 1683'te bu görevden ayrıldı. Trablusşam ve Şam Beylerbeyliğine atandı. Beylerbeyi iken, Polonya'nın merkezi Kamaniçe'yi Leh kuşatmasından kurtardı. Bu başarısından dolayı ikinci vezir olarak İstanbul'a çağrıldı. Sultan İbrâhim'in kızı Beyhan Sultan’la evlendi. Mart 1693'te sadrâzamlığa getirildi. BelgradAvusturya kuşatmasından kurtaran Osmanlı Ordusu’na komuta etti. Daha sonra iki kez Trablusşam Beylerbeyliği ve Kubbealtı vezirliği görevinde bulundu. II.Mustafa'nın Avusturya Seferi’ne katıldı. Sadâret kaymakamlığı yaptı. 1698'de Edirne'de öldü.


Sürmeli Ali Paşa (Dimetoka, 1654-Edirne, 1695): * (1694-1695)

Sokolluzâdelerden İbrâhim Han tarafından eğitildi. Çeşitli görevlerde bulunduktan sonra, arpa eminliğine atandı. 1688’de de tersâne emîni oldu. Aynı yılın Aralık ayında başdefterdarlığa atandı. 1690’da ise rikab defterdârı oldu. 1691’de ikinci kez defterdarlık görevine getirildi. Kısa süre sonra da, saraydaki yakınlarının aracılığıyla sadrâzamlığa atandı (13 Mart 1694). Belgrad Muhâfızı Câfer Paşa’nın verdiği bilgiler doğrultusunda, sınırda çeşitli önlemler alan Sürmeli Ali Paşa, Edirne’de toplanan ordunun başına geçerek, 18 Haziran 1694’te, Edirne’den hareket etti. Varadin Kalesi kuşatıldı ve Kırım Hânı’nın kuvvetlerinin yardımına karşın, 23 gün süren kuşatmadan sonra, geri çekilmek zorunda kaldı. Edirne’ye döndükten sonra, dîvânın toplanma günlerinde değişiklik yapan sadrâzam, II. Ahmet’in ölümü üzerine tahta çıkan Sultan II. Mustafa’ca görevinde bırakıldı.

Öte yandan, Belgrad’a gönderilen 1.500 yeniçerinin Cisr-i Mustafa Paşa Köprüsü’nde cülus bahşişini bahâne ederek olay çıkarmaları üzerine, sefere gitmemek için askerleri kışkırttığı ileri sürülen Sadrâzam Sürmeli Ali Paşa, görevinden alındı (22 Nisan 1695), Çeşme’ye sürüldü. Ancak İzmir’den Edirne’ye getirildi. Kendisini çekemeyenlerin Sultan II. Mustafa üzerinde etkili olmaları yüzünden, 18 Mayıs 1695 günü, Edirne’de îdam edildi.


Gözlerinin sürmeli olması yüzünden “Sürmeli” lâkabı ile anılan paşanın mezarı, Edirne’de Evliyâ Kasımpaşa Câmii mezarlığı yanındadır. Kadıköy’de bir çeşmesi, Kasımpaşa’da bir çeşme ve sebili vardır.












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapabilirsiniz.