III. MUSTAFA
Yirmi Altıncı Osmanlı Sultânı
Babası: III. Ahmet
Annesi: Mihrişah Sultan
Doğum Târihi: 28 Ocak 1717
Vefât Târihi: 21 Ocak 1774
Saltanat Müddeti: 30 Ekim 1757 - 21 Ocak 1774
Türbesi: İstanbul’dadır.
Babasının 1730'da pâdişahlıktan çekilmesinden sonra yirmi yedi yıl kafes hayâtı yaşamıştır. Amcasının oğlu III. Osman'ın ölümü
üzerine 1757'de tahta geçmiştir.
Saltanâtı
Başa geçtikten sonra Sadrâzam Koca Râgıp Paşa'yı görevde bıraktı. Mâlî durumu düzeltmek için sarayın giderlerini azalttı ve yolsuzlukların üzerine gitti ancak
başarılı olamadı. Orduda
topçu sınıfını düzeltmek için Baron De Tott'a "sürat topçuları" adında askerî bir birlik kurdurdu. Rusların 1770'te
Çeşme'de Osmanlı Donanması’nı yakmaları üzerine yeni bir donanma hazırlanmasına
çalıştı. Bu donanmanın subaylarını yetiştirmek üzere 1773 yılında Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun'u kurdurdu. Lâleli Câmii'ni yaptırdı. Ayrıca depremde yıkılan Fâtih Câmii'ni yeniden yaptırdı.
Saltanâtının son dönemine 1768-1774 Osmanlı - Rus Savaşı hâkim oldu. III. Mustafa,
ordusunun zayıflığını bilmekle berâber II. Katerina döneminde Rusya'nın Lehistan'a yaptığı müdâhaleler yüzünden Rusya'ya karşı savaş îlan etti. Savaş
sırasında Baltık Denizi'nden
yola çıkan Rus donanması
Çeşme'de Osmanlı Donanması’nı yaktı. III. Mustafa savaşı bitirmek için girişimlerde
bulundu ancak başarılı olamadı. Savaş sürerken öldü. Lâleli’de kendi yaptırdığı Lâleli Külliyesi’nin içindeki türbesinde yatmaktadır. Osmanlı Devleti’nde ilk kez iç
borçlanmaya gidilmiş, Galata bankerlerinden
borç alınmıştır (esham sistemi).
Dönemin Sadrâzamları
Koca Mehmed Râgıp Paşa: * ** (1757-1763)
Tevkîî Hâmid Hamza Paşa: * (1763-1763)
Kayseri'nin Develihisar kasabasından Ahmed Ağa adında bir tüccarın oğlu olup
İstanbul'da Çatalçeşme semtinde doğmuştur.
Tahsil gördükten sonra Bâb-ı Âlî Sadaret Mektubî Kalemi’ne devam etmiş ve bu sırada mektupçu bulunan Râgıp Mehmed Efendi * (Paşa)’nin himâyesini görmüş ve
o sûretle mektubî serhalîfesi ve Râgıp Efendi reisülküttab olunca sadâret mektupçusu olmuştur (1755 Temmuz).
Hâmid Hamza Efendi on sene mektupçulukta kalarak 25 Ekim 1755’te Reisülküttab Kâmil Ahmed Efendi (Paşa)’nin sadrâzam kethüdâsı olması üzerine onun yerine reisülküttab ve aynı sene (19
Aralık) Kâmil Ahmed Efendi'ye vezirlik verilmesiyle yine onun yerine sadrâzam kethüdâsı
olmuş ve 10 Temmuz 1756'da azlolunarak bir gün sonra defter eminliğine tâyin edilmiştir.
Râgıp Paşa * sadrâzam olunca vezirlik
verilen Ahıskalı Mehmed Ağa'nın yerine 21 Nisan 1758’de ikinci defâ sadrâzam
kethüdâlığına getirildi. 21 Nisan 1759’da azlolunup bir sene sonra yâni
22 Mart 1760'ta büyük ruznamçeci ve 29 Haziran 1760'ta
çavuşbaşı ve 30 Ağustos 1760’ta Subhizâde'nin yerine üçüncü defâ sadrâzam
kethüdâsı oldu. Bir sene sonra "hasb ez zarûre" kaydıyla
azledilmiş, fakat vezîriâzamın kendisine teveccühü sebebiyle tevkîî yâni nişancı olmuştur.
Hâmid Hamza Efendi'ye 16 Ekim 1762’de vezirlik verilerek nişancılık üzerinde bırakıldı ve Selânik Selanik Sancağı da has tâyin
olundu ve efendisi Râgıp Paşa'nın delâletiyle vezirliğe âit bütün levâzımâtı pâdişah
tarafından têmin olundu. 24 Mart 1763’te Râgıp Paşa hastalanarak sadâret
işlerine bakamadığından, ona vekâleten Hâmid Hamza Paşa kaymakam tâyin edildi ve Koca Râgıp Paşa'nın vefâtı üzerine de sadrâzam oldu (9 Nisan 1763).
Râgıp Paşa * gibi değerli bir hükûmet
reisinin yerini doldurmak zordu. Hâmid Hamza Paşa, fazla ihtiyatkârlığı, vehim
ve tereddüdü sebebiyle dâhilen ve hâricen kararlar alınması îcap eden bir
devirde bu hâlleri sebebiyle işleri yürütemedi. Bundan dolayı tâyininden yedi
ay sonra, yâni 1 Kasım 1763 târihinde azlolundu. Pâdişâhın teveccühü devam
ettiği için malları müsâdere edilmediği gibi borçlarını ödemek için III. Mustafa
tarafından nakden ihsan verilmek sûretiyle kendisine ikram olunarak Girit Beylerbeyliğine tâyin olundu ve yerine de üçüncü defâ Köse Bâhir Mustafa Paşa * getirildi. Hâmid Hamza Paşa 6 Mart 1767’de Mora Muhassıllığına ve 23 Şubat 1768’de Hanya Sancağı’na ve 1768 Haziran'da Hanya ile berâber ikinci defâ Girit Beylerbeyliğine tâyin olundu.
20 Haziran 1770’te Cidde ve Habeş Beylerbeyi olan Hâmid Hamza
Paşa, aynı sene Hac esnâsında vefât ederek Mekke'de gurebâ mezarlığına defnedildi. Orta derecede iktidarlı, Bâb-ı Âli
işlerine vakıf olup yolsuzlukla ve rüşvetle ile lekelenmemiştir. Ölümünde
yaşı yetmişti. Sülüs,
nesih ve dîvânî yazılarda mâhirdi.
Çorlulu Köse Bâhir Mustafa Paşa: * ** (1752-1755), (1756-1757), (1763-1765)
Muhsinzâde Mehmed Paşa: * (1765-1768), (1771-1774)
1706’da İstanbul’da doğdu. Sadrâzam
Halepli Abdullah Paşa’nın oğludur.
Babasının nezâretinde husûsî bir eğitim gördü. Silahşör olarak saray hizmetine girdi.
1737’de kapıcılar kethüdâsı oldu. Vezir pâyesiyle Maraş Beylerbeyliğine tâyin edildi (1738).
1747-1758 yılları arasında çeşitli yerlerde muhâfızlık ve beylerbeyilik yaptı.
III. Ahmet'in kızlarından Esmâ Sultan’la
evlendirilerek (1758) Pâdişah III. Mustafa Hân’a enişte oldu. Halep ve Anadolu beylerbeyiliklerine tâyin edildi. Bosna (1760) ve Rumeli (1762) beylerbeyiliklerinde bulundu. Köse Bâhir Mustafa Paşa’nın yerine sadrâzam oldu (1765).
Rus Seferi’ne muhâlefetinden dolayı vazîfesinden alınıp, Rodos’a sürüldü (1768). Hanımı Esmâ
Sultan’ın şefâatiyle affa uğrayıp, Mora Muhâfızı oldu (1769). Yunan isyancıları Tripolis yakınında mağlup ederek (1770) “Mora Fâtihi” unvânını aldı.
İkinci defâ sadrâzam oldu (1771).
Serdâr-ı ekrem olarak katıldığı
Silistre
ve Varna
zaferlerini kazandı (1773). Rusya’yla Küçük Kaynarca Antlaşması’nı imzâladıktan sonra İstanbul’a dönerken, yolda hastalanıp öldü (1774). İstanbul Eyüp’te Hanımı Esmâ Sultan tarafından yaptırılan türbeye defnedildi.
Silahdar Hamza Mâhir Paşa: * (1768-1768)
Kayseri'nin Develi Karahisar zenginlerinden Mehmed Ağa'nın oğludur. 1727'de doğmuş ve
sonra İstanbul'a gelerek on altı yaşında sarayın Helvahâne Bölüğü'ne kaydolunmuş ve bir sene sonra, 1744'te Kiler Odası'na naklolunarak başkullukçu olmuş ve buralarda tahsil görmüş ve sonra da 1749'da Has Oda'ya
alınmıştır.
III. Mustafa'nın cülûsunda Silahdar
Ahıskalı İbrâhim Ağa'nın silahdarlıktan çıkarılması üzerine, o târihte peşkir ağası bulunan ve Has Oda’da derece derece ilerlemiş olan Hamza Mâhir Ağa, birkaç
derece atlatılarak silahdarlığa çıkarılmış (7 Kasım 1757) ve sonra pâdişâhın ilk doğan kızı Hibetullah Sultan’a namzet olmuştur.
Hamza Paşa 18 Haziran 1759'da vezirlikle Mora Muhassıllığına tâyin olunarak vezârete âit bütün levâzımat pâdişah tarafından ihsan olunmuştur.
Hamza Paşa buradan 1761 Mayıs'ta Silahdar Mehmed Paşa'nın yerine Rumeli Beylerbeyliğine ve 1762'de Anadolu Beylerbeyliğine tâyin olunmuş ve bu sırada namzet olduğu Hibetullah
Sultan vefât etmiştir.
Hamza Paşa 29 Nisan 1762 tevcîhâtında Özi Eyâleti’ne tâyin olunup aynı sene Hotin Kalesi muhâfazası şartıyla Hotin Sancağı ve Çorum sancakları
verilmiş ve daha sonra, 1763'te Niğbolu Sancağı’yla Vidin Muhâfızlığına tâyin olunmuştur.
Hamza Mâhir Paşa 1764 Ağustos'ta
Köstendil Sancağı ilhakıyla Hotin Muhâfızlığı’na nakledilmişti. Tenzil sayılan bu nakil dolayısıyla
kendisinin gücenmesi ihtimâli nedeniyle taltifi hâvî bir de ferman gönderilmiş ise de
yeni mêmuriyeti kabul etmemesi nedeniyle aynı sene (1765 Ocak) azledildikten
başka vezirliği de üzerinden alınarak Dimetoka'da oturtulmuştur.
Bir müddet sonra pâdişâhın hiddetinin
geçmesi ve daha doğrusu Bâhir Mustafa Paşa *'nın sadâreten azli üzerine aynı sene (1765 Mayıs) vezirliği
bırakılarak Selânik Sancağı’na tâyin edilen Hamza Mâhir
Paşa, 1766'da Mısır Beylerbeyliğine ve 1767 Nisan 27'de Halep'e ve 23 Şubat 1768'de Aydın Muhassıllığına naklolunduktan sonra, Muhsinzâde Mehmed Paşa'nın birinci
defâki sadâretinden azli üzerine sadrâzam olmuştur (6 Eylül 1768). Bunun sadârete
getirilmesi Rusya'ya harp açmak içindi.
Rus elçisini
Bâb-ı Âlî’ye
dâvet ederek harp îlânını kendisine tebliğ etmiş ise de, kendisinin aklî
dengesi epey zamandan beri bozuk olup bu sırada bâzı gayritabiî hâlleri iyice meydana
vurduğundan, azline zarûret hâsıl olmuş ve sadâretinin yirmi sekizinci günü azledilerek Gelibolu'ya gönderilip yerine kalemden yetişerek harp ve darptan
anlamayan ve hiçbir sûretle beylerbeyiliklerde bulunmamış olan Nişancı Yağlıkçızâde Dâmad Mehmed Emin Paşa tâyin olunmuştur (20 Ekim 1768).
Hamza Mâhir Paşa 30 Nisan 1771’de
Gelibolu'da vefât etmiştir. Hamza Mâhir Paşa hem âlim ve hem kalem sâhibi
değerli bir zât idiyse de, Mısır Beylerbeyliğinde bulunduğu sırada oradaki serkeş beylerin kendisini öldürmek istemeleri üzerine korkarak aklını
oynatmış ve bu hâl maiyyeti tarafından uzun zaman saklanmış, fakat sadâreti esnâsında
iş açığa çıkmıştı.
Hamza Mâhir Paşa, ifrat derecede
lüzumsuz israf yapardı. Sadâreti esnâsında gerek Enderun’da ve gerek Bâb-ı Âlî'de avuç avuç altın saçarak bütün varını sarf etmiştir. Resmî Ahmed Efendi, Hulâsatü'l-Îtibar isimli eserinde, Hamza Mâhir Paşa'nın sadârete tâyin edilip İstanbul'a geldiği vakit hasta ve muvâzenesinin bozuk olduğunu ve Bâb-ı Âlî Dîvanhânesi’nde Fârisî beyitler okuyarak etrâfa
altın saçtığını ve harp îlânı münâsebetiyle pâdişâhın huzûrunda iki saat oturup onun mizâcına muvâfık sözlerle
kahramanlık göstererek bir gün evvel Davutpaşa Ordugâhı’na
çıkmak istediğini, fakat İstanbul'a gelen Kırım Hânı Kırım Giray ile pâdişâhın huzûruna girdiği esnâda hastalığı sevinç sevdâsı
gibi bir hâl aldığından ve hazîneyi telef etmek istemesi gibi hareketi sebebiyle azledildiğini
beyan eder.
Beylerbeyiliklerinde, âdilâne hareketi ile
halkı idâresinden memnun bırakmıştır.
Yağlıkçızâde Nişancı Hacı Mehmed Emin Paşa: * (1768-1769)
Dadaylıdır. Hindistan elçisi Yağlıkçızâde Yusuf Ağa'nın oğludur. 1724’te doğmuş, babasının sefâretinde
Hindistan'a birlikte gitmişti. Döndükten sonra sadâret mektubî kalemine girdi. Ocak 1758’de mektubî serhalîfesi olup Eylül 1761’de mektupçu ve Ağustos 1764’te reisülküttab oldu. Haziran 1765’te vezirlikle tevkîî ve Mora Beylerbeyi, 1766/7’de kaptanıderyâ vekîli, Aydın Beylerbeyi ve tevkîî olmuştur. Ocak 1768’de
Şah Sultan'a namzet olunup (Mart 1768) ilâveten Halep Beylerbeyi oldu. 23 Temmuz 1768’de
sadâret kaymakamı olup 20 Ekim 1768’de sadrâzam olmuştur. Şubat 1769’da
serdâr-ı ekremlik verilerek harbe mêmur oldu. 2 Ağustos 1769’da azledilmiş olarak Dimetoka'ya sürüldü. Edirne'ye varınca öldürüldü.
Edirne'de Eski Saray arkasında boş bir
yerde gömülüdür. Sadâreten birkaç defâ istifâ ederek alışık olmadığı harp işinden kurtulmak
istediyse de isteğine müsâade olunmamıştı. Güzel hat ile meşhur olup mukaddemât-ı
ulûma muttalî, fatin, zeki, vakar ve sekinete ifrat ile riâyet ederdi. Beytülmâlde tutumlu olduğundan bu cihetten halk hoşnut olmadı. Oğlu sudurdan Emin Bey olup dâmâdı Süfyan Ağa'dır.
Moldovancı Ali Paşa: * (1769-1769)
Kastamonu’nun Daday Kazâsı Sorkun Köyü’ndendir. Doğum târihi belli değildir. İstanbul’a geldikten sonra Bostancı Ocağı’na girdi, bostancıbaşılığa kadar yükseldi.
1762’de vezirlikle Rumeli Beylerbeyliğine atandı. Daha sonra Bosna, Diyarbakır, Anadolu, Karaman, Adana, Bosna beylerbeyiliklerinde bulundu. 1768 Rus Seferi sırasında Bender seraskerliğinde bulundu. 1769’da Yaş Muhâfızlığına ve aynı yıl içinde Hotin seraskerliğine tâyin edildi. Ali Paşa’nın
burada bulunduğu sırada Hotin üzerine gelen Rus kuvvetlerini
mağlup etmesi şöhretini artırdı.
12 Ağustos 1769'da Yağlıkçızâde'nin
yerine vezîriâzam ve serdâr-ı ekrem oldu. Ancak Ali Paşa,
Rusların tekrar taarruzları ve Hotin önündeki muvaffakiyetsizliği sebebiyle aynı sene içerisinde
azlolunarak yerine Halil Paşa tâyin edildi (12 Aralık 1789).
Gelibolu’ya sürgün edilen Ali Paşa,
1770’te Seddülbâhir Muhâfızlığıyla Boğaz Seraskerliğine tâyin edildi. 1772’de ihtiyarlığı dolayısıyla emekli
edilerek Tekirdağ’a gönderildi. 1773’te burada vefât etti. Kaynaklarda Ali Paşa’nın çok cesur, fedâkâr
ve gayretli bir zât olduğu yazılıdır.
İvazzâde Halil Paşa: * (1769-1770)
İstanbul'da doğmuştur. 1739-1740'ta sadrâzamlık yapmış Hacı İvaz Mehmed Paşa'nın oğludur. Babasının
önemli mevkiinden dolayı devlet katında çabuk ilerlemiştir. Mîrahor, çavuşbaşı, tütün gümrüğü emîni, sadâret kethüdâsı, Rumeli Beylerbeyi, Hotin Muhâfızı gibi
önemli görevlerde bulunduktan sonra 1769‘da sadrâzamlığa getirilmiştir. On buçuk ay süren sadrâzamlığı
sonrasında Eğriboz
ve Selânik sancakbeylikleri, son olarak da Sivas Beylerbeyliği yapmıştır. Sivas Beylerbeyi iken 1777 yılında
Nallıhan‘da ölmüştür. Mezarı Nallıhan'dadır.
Silahdar Mehmed Paşa: * (1770-1771)
Donanma kaptanlarından riyale kaptanı
Cihangirli Kavun Ahmed Kaptan'ın
oğlu olup 18 Eylül 1710'da İstanbul'da doğmuştur. Büyük birâderi Enderun’da olduğundan onun iltimasıyla bu da sarayda Helvahâne Ocağı’na kayıt ve 1731'de iç kiler oğlanları arasına nakledilmiş ve bir sene sonra da rikab çuhadârı olarak 1741'de Has Oda’ya alınmıştır. 1743'te pâdişâhın sertüfenkçisi olan Mehmed Ağa, terfî etmek sûretiyle peşkir ağası, III. Osman zamânında rikabdar ve iki gün sonra çuhadar ve yetmiş gün sonra da silahdar tâyin edilmiştir.
III. Osman'ın gayritabii hâlleri
dolayısıyla onun bu hâllerini têvil yoluyla idâre edemediğinden dolayı
kendisine gazap eden pâdişah yanında her an ölüm
korkusu geçiren Silahdar Mehmed Ağa, 31 Ağustos 1756'da vezirlik verilip Tırhala Sancağı’yla saraydan ayrılarak korkulu âkıbetten kurtuldu.
Silahdar Mehmed Paşa henüz sarayda
bulunduğu sırada velîaht bulunan Şehzâde Mustafa'nın çuhadârı olmak sûretiyle kendisine intisap etmiş olduğundan, pâdişah
olur olmaz ona hemşîresini vermek istemiştir. Bunun üzerine 16 Ocak 1758'deTırhala'dan vekillerini göndermek sûretiyle Ayşe Sultan'la
nikâhları yapılmış ve aynı sene (1758 Nisan) Özi Beylerbeyliğine tâyin edilip Silistre'ye gitmek üzere yola çıkmışken İstanbul'a dâvet olunarak gelmiş ve sadrâzamla görüştükten sonra zevcesinin Ortaköy'deki sarayına gitmiştir.
Silahdar Mehmed Paşa'nın üzerindeki Özi Eyâleti
başka bir vezîre
verilerek bir sene kadar İstanbul'da sultanla berâber oturarak, kendisine Delvina ve Hüdâvendigâr sancakları has olarak verilmiştir. Mehmed Paşa 1759 Mart'ta
Özi'ye
hareket ederken aynı ay sonlarında Rumeli Beylerbeyliğine naklolunarak vazîfesine gitmiştir.
Silahdar Mehmed Paşa (1760 Aralık) İstanbul'a dâvet edilerek bir müddet zevcesi sultan ile berâber
oturdu ve yine o sene (1761 Mayıs) Anadolu Beylerbeyliğine tâyin edilerek Kütahya'ya gitti ve 1762 Nisan'da da Sivas'a tâyin ve Aydın Muhassıllığına nakledilmekle berâber o tarafa gitmeyerek İstanbul'a dâvet
olundu.
20 Temmuz 1764'te ikinci defâ Anadolu Beylerbeyi olan Mehmed Paşa iki ay daha zevcesiyle berâber İstanbul'da
kaldıktan sonra 17 Eylül 1764'te eyâletine gitti.
Bundan sonra 1765 Nisan'da Selânik Sancağı’na tâyin edilmiş ise de, oraya gitmeden Maraş Beylerbeyliğine ve
sonra Özi Eyâleti’ne
nakledilip Özi'yi
mütesellim ile idâre
etmek üzere kendisi Silistre'de
oturmuş ve 1767 Mart'ta da Hersek Sancağı ilhakıyla
Bosna Beylerbeyliğine gönderilmiştir. Silahdar Mehmed Paşa, Bosna'da dört seneye yakın bir zaman kaldı. Karadağlıların isyânını bastırmaya muvaffak olarak Osmanlı - Rus Harbi esnâsında oradaki mühim gâileyi bertaraf etti. Kartal Mağlûbiyeti ve İvaz Paşazâde Halil Paşa'nın azli üzerine sadrâzam ve serdâr-ı ekrem tâyin edilerek 24 Aralık 1770'te orduya geldi.
Osmanlı Ordusu bozgundan bozguna uğrayarak kuvve-i mâneviyye kırılmış
olduğundan, bu da vaziyeti toparlayarak bir iş başarmaya muvaffak olamadı. Babadağ mağlûbiyeti üzerine tâyininden on bir buçuk ay sonra, 28 Kasım 1771'de
azledilerek vezirliği
alındıktan sonra Gelibolu'da
ikâmete mêmur oldu. Bozgunluk münâsebetiyle eşyâsı yağma edilmişti. Geriye ne eşyâsı
kalmış ise müsâdere edilmeyerek kendisine bırakıldı.
Azlinden birkaç ay sonra, (1772 Şubat) bizzat
pâdişah tarafından vezirliği devam ettirilerek Ağrıboz Muhâfızlığına tâyin edilmiş ise de
hareket etmeden 27 Şubat'ta Faş Kalesi muhâfazası şartıyla Trabzon Beylerbeyliğine gönderilmişti.
Silahdar Mehmed Paşa burada iki sene
kaldı ve 21 Ocak 1774 târihinde Selânik Sancağı’na ve 3 Eylül 1775'te ikinci defâ Bosna Beylerbeyliğine ve 1776 Nisan'da tekrar Selânik Sancağı’yla Bender Muhâfızlığına ve 24 Temmuz 1778'de üçüncü defâ Bosna'ya tâyin olundu.
Daha sonra Selânik Sancağı’na ve 1780
Mayıs'ta üçüncü defâ Anadolu Beylerbeyliğine ve 20 Mayıs 1782’de Erzurum Eyâleti’ne gönderilen Mehmed Paşa, burada bozulmuş olan âsâyişi
tekrar têsise muvaffak oldu. Fakat bu sırada sadrâzam bulunan Yeğen Hacı Mehmed Paşa *
ile araları açık olduğundan dolayı 29 Aralık 1782'de mezâliminden bahsolunarak
mallarının müsâderesiyle Niğde'ye gönderilip katledilmek üzere tertîbat alınmış ise de, o
sırada, yâni 7 Ocak 1783’te Yeğen Hacı Mehmed Paşa'nın azli ve Halil Hâmid Paşa *'nın
sadrâzam olmasıyla katilden kurtulmuş ve vezirliği de iâde
olunarak Niğde
ve Gönye
sancaklarıyla
Faş Kalesi’nin
muhâfazasına mêmur edilmiştir. Fakat Mehmed Paşa, ihtiyarlığını beyan
eylediğinden, 1783 Şubat’ta Resmo Sancağı’na ve arkasından Niğde Sancağı ile Boğazhisarı Muhâfızlığına tâyin edildi ise de, oraya gitmesini müteâkip aynı sene
(1783 Mayıs) Cidde Sancağı’yla
yola çıkarılıp Sakız'a geldiği vakit Mısır Beylerbeyliği verilmiştir.
Silahdar Mehmed Paşa'ya 1785 Mayıs'ta Selânik ve Kavala sancakları
arpalık olarak verilip münâsip bir gemi ile Selânik'e hareketi emrolunmuş ve aynı sene içinde Hanya Sancağı’na ve 23 Mart 1786'da Girit Beylerbeyliğine tâyin edilip 21 Eylül 1788
de Kandiye'de
vefât etmiştir. Vefâtında seksen yaşında bulunuyordu. Zevcesi ve III. Ahmet'in kızı Ayşe Sultan kendisinden on üç sene evvel vefât etmişti.
Silahdar Mehmed Paşa'nın tercüme-i hâlini
yazan eserler, vakar ve temkin sâhibi, lâtifeci, merâsim ve teşrîfâta düşkün,
boğazını seven, işinde mütevekkil bir zât olduğunu beyan etmektedirler. Muhârebe esnâsında bir hizmeti
görülmemiş ise de, Karadağ İsyânı’nı bastırması, üçüncü defâki Anadolu Beylerbeyliğinde Hasanlı Kürtlerini terbiye ederek âsâyişi têmin etmesi, Erzurum'daki beylerbeyiliğinde de bozulmuş olan eyâlet emniyetini yoluna
koyması gibi dâhilî işlerde muvaffak olmuştur.
Yine tercüme-i hâlinden ve hâdiselerden
öğrendiğimize göre, beylerbeyi bulunduğu yerlerdeki icraâtından halkı memnun bırakmıştı. Her gittiği eyâlet merkezinde kendisine bir köşk yaptırmak âdeti imiş.
Birinci defâki Anadolu Beylerbeyliğinde Kütahya'da evvelce Demirtaş Mescidi ve halk arasında Takkeciler Câmii denilen câminin minâresini ve abdest musluklarını yaptırmak sûretiyle
mescit sahasını büyütmüş ve ikinci defâki Anadolu Beylerbeyliğinde de (1764) bu hayrının vakfiyesini tertip ettirmiştir.
Sadrâzam Kethüdâsı Resmî Ahmed Efendi, Silahdar Mehmed Paşa'yı, görmüş olduğu sadrâzamların en değerlisi olarak zikir ile şöyle diyor: "...Müşârünileyh hizmet ettiğimiz vüzerânın
mekârimi ahlak ile mevsuf ve âkal ve ekremi ve vecih ve vakur, sâhib tedbir ve
şuur bir vezîr-i mehasin mevfur idi. Bir sene sadr-ı âzam olup hâriçten bir
kimseden ve hazîne-i pâdişâhîden bir tarik ile bir
kese Akçe aldığı ve bir kimseye nâbeca tekdir ettiği
malûm olmamıştır" demektedir.
Vakânüvis Vâsıf ise Silahdar Mehmed
Paşa'yı beğenmeyerek seraskerlere lâzım olan hazım ve ihtiyâta riâyet etmeyip nefis
yemekler ve güzel elbiselere düşkün olduğunu ve nüfûzu olmadığını, seraskerlik
işi şöyle dursun, büyük amme işlerini idâreden âciz iken şöhreti şâyiası sadârete gelmesini îcap ettirerek, sadârette kalsa idi iki sene
sonra meydana gelecek âkıbetin bunun sadâreti esnâsında zuhur edeceğini beyan
etmektedir.
Gerek Resmî Ahmed ve gerek Vasıf Efendi’ler, Silahdar Mehmed Paşa'yı ayrı ayrı cephelerden tetkik
ederek hüküm vermişlerdir. Hâdiselerin tetkîki, iyi bir beylerbeyi olmaktan ileri
geçmemekte ve bilhassâ fevkalâde ve harp zamanlarında sadârete
ehil olmadığını göstermektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapabilirsiniz.