III. SELİM
Yirmi Sekizinci Osmanlı Sultânı
Babası: III. Mustafa
Annesi: Mihrişah Vâlide Sultan
Doğum Târihi: 24 Aralık 1761
Vefât Târihi: 28 Temmuz 1808
Saltanat Müddeti: 7 Nisan 1789 - 29
Mayıs 1807
III. Selim, 24 Aralık 1761 târihinde
babası III. Mustafa'nın saltanâtı döneminde dünyâya geldi. Babası 1774 yılında öldüğünde sâdece
13 yaşında olduğu için amcası I. Abdülhamit tahta çıktı. I. Abdülhamit Şehzâde
Selim'e kendisinden önceki pâdişahların tersine, oldukça iyi davrandı. Kafes (oda hapsi) hayâtı yaşamasına rağmen Selim'in iyi bir eğitim almasına
izin verdi. Şehzâde Selim müzik ve şiirle ilgilendi. Fransa'nın Fransız Devrimi öncesindeki son kralı
olan XVI. Louis'le mektuplaştı. Daha tahta çıkmadan Osmanlı Devleti'nde
köklü bir yapısal değişikliğe gerek olduğu inancına vardı. I. Abdülhamit 7
Nisan 1789 yılında ölünce, III. Selim Avrupa'yı temelinden sarsacak olan Fransız Devrimi’nin eşiğinde tahta çıktı.
III. Selim tahta çıktığında Osmanlı
Devleti hem Avusturya hem de Rusya'yla savaş hâlindeydi.
Başarısızlıkla sonuçlanan bu savaşlar 1792 yılında Avusturya'yla yapılan Ziştovi Antlaşması ve 1792 yılında Rusya'yla yapılan Yaş Antlaşması ile son buldu. Böylece III. Selim Osmanlı Ordusu’nda çoktandır yapmak istediği yenilikleri yapma fırsatı
buldu. 1793 yılında Nizâm-ı Cedit Ordusu’nu kurdu. Bu sırada Napolyon Bonapart'ın komutası altındaki Fransız orduları
bütün Avrupa'ya üstünlüğünü kabul ettirmiş, Osmanlı Devleti'ne âit olan Mısır'a saldırmıştı (1798). Osmanlı Ordusu Mısır'ı başarıyla
savundu. 1801 yılında yapılan El-Ariş Antlaşması ile Fransa Mısır'daki emellerinden vazgeçti.
1807 yılında Nizâm-ı Cedit Ordusu’nun kaldırılmasını isteyen yeniçeriler Kabakçı Mustafa'nın önderliği altında ayaklandılar. III. Selim Nizâm-ı Cedit Ordusu’nu dağıtmak ve 29 Mayıs
1807 târihinde de tahttan çekilmek zorunda kaldı. III. Selim'in yerine geçen
amcaoğlu IV. Mustafa III. Selim'i tekrar kafese geri gönderdi. 28 Temmuz 1808 târihinde III. Selim'i
tekrar tahta çıkarmak amacıyla Rusçuk Âyânı Alemdar Mustafa Paşa * saraya
yaklaşırken III. Selim, Pâdişah IV. Mustafa'nın
emriyle boğduruldu. III. Selim'le onu îdam etmeye gelen yeniçeriler arasında büyük bir boğuşma geçtiği bilinmektedir. III. Selim'in
cenâzesi Lâleli Câmii'nin
avlusunda babası III. Mustafa'nın türbesine defnedildi.
Avrupa Ülkeleri İle İlişkiler
Osmanlı - Rusya İlişkileri
III. Selim'in saltanâtı Osmanlı - Rus - Avusturya Savaşları (1787-1792 Savaşları)
devam ederken başladı. Osmanlı Devleti'nin Fransa'ya karşı Rusya'yla ittifak yapmasıyla devam etti. Ancak daha sonra bu ittifak bozuldu
ve III. Selim'in saltanâtının
sonunda Osmanlı Devleti tekrar Rusya'yla savaş hâlindeydi.
1774 yılında Çariçe II. Katerina'yla imzâlanan Küçük Kaynarca Antlaşması'yla Osmanlı Devleti Kırım'ı Rusya'ya vermek zorunda kalmıştı. III. Selim tahta çıktığında
Osmanlı Devleti, başında hâlâ II. Katerina'nın bulunduğu Rusya'dan Kırım gibi önemli toprakları geri almak amacıyla 1787-1792
Osmanlı - Rus Savaşı'nı savaşmaktaydı. İngiliz ve Fransızlar da savaşa
katılmamakla birlikte bu savaşta Osmanlı Devleti’ni destekliyorlardı. Ancak
Osmanlı Devleti hesaplamadığı bir şekilde kendisini Avusturya'nın da karşısında buldu. Osmanlı Ordusu disiplinden uzaktı ve
Rusya ile yaptığı Fokşan
(1 Ağustos 1789) ve Boze savaşlarında
(22 Eylül 1789) büyük kayıplara uğradı. Akkerman Kalesi Rusların
eline geçti ve Basarabya Rusya tarafından işgal edildi. Osmanlı
Devleti kendine müttefik bulmak amacıyla 11 Temmuz 1789 târihinde İsveç ve 31 Ocak 1790 târihinde de Prusya'yla barış antlaşmaları imzâladı. Ancak bu iki devletten de
elle dokunulur bir yardım alamadı. Sonunda Osmanlı Devleti’ne karşı Rusya kadar
başarılı olamayan Avusturya, Osmanlı Devleti'yle barış antlaşması imzâladı
(Ziştovi Antlaşması 4 Ağustos 1791). Avusturya'nın savaştan çekilmesinden
birkaç ay sonra Rusya da barış antlaşması yapmaya râzı oldu (Yaş Antlaşması 9 Ocak 1792). Osmanlı Devleti bu antlaşmayla Kırım'ın Rusya'nın egemenliği altına geçtiğini tekrar kabul etmek
zorunda kaldı. Dniester Nehri Rusya ile Osmanlı
Devleti arasında sınır olarak kabul edildi.
1792 yılından 1805 yılına kadar Osmanlı
Devleti ve Rusya barış içinde yaşadılar. Hattâ Osmanlı Devleti Mısır'ı işgal eden Fransa'ya karşı İngiltere ve Rusya'yla işbirliği bile yaptı. 24 Eylül 1805 târihinde
Osmanlılar Ruslarla yeni bir dostluk antlaşması imzâladılar. Ancak bu
antlaşmanın imzâsından kısa bir süre sonra tekrar Osmanlı Devleti ve Rusya
arasında anlaşmazlık çıktı. Rusya Osmanlıların Rus yanlısı Eflak ve Boğdan beylerini
görevden almasından hoşnut kalmadı. 40.000 civârında Rus askeri Eflak ve
Boğdan'a girdi. III. Selim 22 Aralık 1805 târihinde boğazları kapattı ve
Rusya'ya savaş îlan etti. Rus donanması Osmanlı Donanması’nı 11 Mayıs 1807 târihinde Çanakkale Boğazı civârında 19-29
Haziran 1807 târihleri arasında da Limni Adası yakınında civârında
yendi. III. Selim tahttan indirildiğinde 1806-1812 Osmanlı - Rus Savaşı hâlen devam etmekteydi.
Osmanlı - Avusturya İlişkileri
Osmanlılar 1529 yılında Kânûnî SultanSüleyman'ın Viyana'yı kuşatmasından beri defâlarca Avusturya ile savaşa girmişlerdi. III. Selim tahta geçtiğinde de
Avusturya Rusya'yla birlikte Osmanlı Devleti'yle tekrar savaş hâlindeydi.
Osmanlılar Avusturya'ya karşı İsmâil Zaferi’ni kazandılar. Ancak Avusturyalılar Sebeş, Muhâdiye, Lazarethane ve Pançova'yı işgal etmeyi başardılar. Belgrad'ı 8 Ekim 1789 târihinde ve Semendire'yi daha sonra ele geçirdiler. Ancak Avusturya gene de
Osmanlılara karşı kesin bir üstünlük sağlayamadı. Hem savaş yorgunluğu hem de
içişlerindeki sorunlardan dolayı Avusturya Osmanlı Devleti'yle antlaşma istedi.
4 Ağustos 1791'de imzâlanan Ziştovi Antlaşması’yla Avusturya ele geçirdiği toprakları Osmanlılara geri
verdi. Ayrıca Rusya'ya yardımda bulunmayacağına söz verdi. Bu savaş Osmanlıların
Avusturyalılarla yaptığı son savaş oldu. Bu târihten sonra Rusya Osmanlıların
en önemli düşmanı ve rakîbi oldu.
Osmanlı - Fransa İlişkileri
Osmanlıların Fransızlarla Kânûnî SultanSüleyman zamânına kadar uzanan bir dostluk
ilişkileri vardı. Fransızlar ilk defâ kendilerine tanınan kapitülasyonlardan büyük yarar görmüşler, ilişkiler kesintisiz olarak
bir dostluk temelinde süregelmişti. III. Selim daha tahta geçmeden Fransa Kralı XVI. Louis'yle
mektuplaşmaktaydı ve Ruslarla
yapılmakta olan savaşta
Fransızlar Osmanlı Devleti’nin tarafını tutuyorlardı. Ancak Fransa hükûmetinin
Büyük Britanya'nın
Mısır ve Uzak Doğu ticâret yolları
üzerindeki etkisini kırma amacını gütmesi nedeniyle bu ilişkilerde ilk olarak
bir kırılma meydana geldi. Dışişleri Bakanı Talleyrand ve General
Napolyon Bonapart,
Osmanlıların elinde olan Mısır'ı ele geçirip Fransa lehine Büyük Britanya
karşısında önemli bir avantaj sağlamak istiyordu. 2 Temmuz 1798 târihinde
Napolyon İskenderiye'yi işgal etti. Mısır her ne
kadar Osmanlı Devleti'nin bir parçası olsa da iç işlerinde oldukça bağımsız
olarak yönetilmekteydi. O yüzden Napolyon Osmanlıların Mısır'ı ele geçirmesine
karşı çıkmayacaklarını düşünmüştü. Kâhire'nin de 22 Temmuz 1798 târihinde Napolyon Bonapart'ın eline geçmesi üzerine Osmanlı'lar bu durumu kabul
edemeyerek Mısır'ı savunmaya karar verdiler. 2 Eylül 1798 târihinde Osmanlı
Devleti Fransa'ya savaş îlan etti. Osmanlı ve Mısır Orduları Fransa karşısında önce bâzı yenilgiler aldılar ama
Cezzar Ahmed Paşa komutasındaki ordu 18 Mart 1799 târihinde
Akka önlerinde karşılaştığı Fransız Ordusu’nu başarıyla geriye püskürttü. Bonapart komutasındaki
Fransız Ordusu
1 Ağustos 1799'da Osmanlı Kuvvetleri karşısında bir muhârebe kazandı, ancak Fransa
Ordusunun yetersiz olduğu ortaya çıkmaktaydı. Bu durumu göz önünde bulunduran
ve Fransa'daki siyâsî bunalıma müdâhale etmek isteyen Napolyon
Bonapart Fransa'ya geri döndü
(22 Ağustos 1799). Mısır'da gücünü pekiştiremeyen Fransa sonunda 27 Haziran
1801 târihinde imzâlanan sözleşmenin hükümleri uyarınca Mısır'dan geri çekildi. 9 Ekim 1801'de imzâlanan Paris Antlaşması Fransa'nın Mısır Seferi’ni sona erdirdi; bu şekilde Mısır yeniden Osmanlı
yönetimine geçti.
Mısır konusundaki anlaşmazlık olumlu
bir sonuca bağlandıktan sonra Fransa'yla olan ilişkiler kısa zamanda düzeldi. 25 Haziran 1802'de
Paris'te imzâlanan bir diğer barış antlaşması da Fransa ve Osmanlı Devleti
arasındaki dostluğu pekiştirdi. Napolyon Bonapart 1804 yılında kendini "I. Napolyon" adıyla
imparator îlan ettikten sonra İstanbul'a bir elçi gönderdi. Horace Sebastiani
adındaki bu elçi III. Selim'in çok yakın güvenini kazandı. Sebastiani III. Selim'i
Rusya ve İngiltere'ye karşı savaş açmaya iknâ etmeye
çalışıyordu. Ruslar da tam tersine Osmanlıların Fransa'ya savaş îlan etmesini
istiyorlardı. Ancak Rusya'nın Osmanlı Devleti'nden kendisini Balkanlar’daki Hıristiyanların koruyucusu olarak kabul etmesini istemesi ve Sırp isyanlarını
desteklemesi Rusya'yla
olan ilişkileri gerginleştirdi. Sonunda Rusya'nın Eflak ve Boğdan'a girmesiyle Osmanlılar Rusya'ya savaş açtılar. Birleşik Krallık
Osmanlı Devleti’nden Sebastiani'yi sınır dışı etmesi, Fransa'ya savaş açması, Eflak
ve Boğdan'ın Rusya'ya verilmesi gibi kabul edilemeyecek taleplerde bulundu. Bu
talepler kabul edilmeyince de Amiral John Thomas Duckworth komutasındaki Birleşik Krallık donanması 19 Şubat 1807'de Çanakkale Boğazı’ndan Marmara Denizi'ne girerek Osmanlı Donanması’nı yok etti. Donanmasını İstanbul Limanı’nda
demirleyen Duckworth Osmanlı Devleti’yle anlaşmaya çalıştı. Bir anlaşmaya
varılamadı ama geçen süre boyunca Sebastiani'nin de yardımıyla İstanbul'un
savunması güçlendirildi. Siperler kazıldı ve şehri savunmak için toplar
yerleştirildi. O günlerde III. Selim'in şehri korumak için Sebastiani'yle
birlikte bizzat siper kazdığı söylenir. Şehrin savunmasını kıramayacağını
anlayan Duckworth donanmasını geri çekerek İstanbul limanından ayrılmak zorunda
kaldı. Böylece İstanbul önemli bir bombardıman tehlikesini atlatmış oldu.
Nizâm-ı Cedit ve Kabakçı Mustafa İsyânı
III. Selim Avusturya ve Rusya'yla Ziştovi ve Yaş Antlaşmalarıyla barışı sağladıktan sonra çok uzun zamandır
planladığı yenilik hareketlerini 1793 yılında Nizâm-ı Cedit Ordusu’nu
kurarak başlattı. Yeni ordu Levend Çiftliğinde tâlimlere başladı. Fransa ve Prusya'dan getirilen uzman ve danışmanlar bu yeni ordunun
kurulmasında yardımcı oldular. Nizâm-ı Cedit Ordusu Mısır'ın savunmasında
başarılı oldu. Ancak 1806-1812 Osmanlı - Rus Savaşı'nda Ruslara karşı fazla bir başarı gösteremedi.
Bu arada yeniçeriler arasında Nizâm-ı Cedîd'e karşı olan rahatsızlık git gide
büyümekteydi. 1807 yılında yeniçeriler, Nizâm-ı Cedit Ordusu’nun kaldırılması
talebiyle Kabakçı Mustafa'nın
liderliği altında ayaklandılar. III. Selim Nizâm-ı Cedit Ordusu’nu dağıtmak ve 29 Mayıs
1807 târihinde de kendisi tahttan çekilmek zorunda kaldı. III. Selim'in yerine
tahta geçen IV. Mustafa'nın döneminde Osmanlı başkentinde büyük bir kargaşa yaşandı. Yeniçeriler şehirde bir
terör ortamı yarattılar. Eski Nizâm-ı Cedit askerlerini kapı kapı dolaşarak bulup öldürdüler. Pâdişâhın hiçbir otoritesi kalmadı. Eski Nizâm-ı Cedit
taraftarlarından Rusçuk Âyânı Alemdar Mustafa Paşa * bu kargaşaya son
vermek ve III. Selim'i tekrar tahta geçirmek amacıyla bir ordu oluşturarak
İstanbul'a yürüdü. Alemdar Mustafa Paşa saray kapısında ordularıyla bekleyerek IV. Mustafa'yı
tahttan inmeye zorlamaktayken IV. Mustafa kendisi yerine tahta çıkarılabilecek
iki Osmanlı Hânedânı üyesini boğdurtmaya
karar verdi. Böylece hânedânın tek üyesi olarak kaldığı için kendisinin tahtta
bırakılacağını hesaplamıştı. III. Selim kendisini boğmak için saraydaki odasına
gelen cellatlarla
büyük bir mücâdele verdi. Ama sonunda can verdi. IV. Mustafa'nın adamları pâdişâhın
kardeşi Şehzâde Mahmut'u da öldürmek istediler ancak Mahmut saklanarak ölümden
kurtuldu. Bu sırada sabrı taşan Alemdar Mustafa Paşa askerleriyle saraya
girdiğinde III. Selim'in naaşıyla karşılaştı. Bu esnâda Şehzâde Mahmut can
güvenliğinin sağlandığını görünce ortaya çıktı ve IV. Mustafa'nın yerine tahta çıkarıldı. Böylece III. Selim yapmak istediği yeniliklerin uğruna yaşamını
kaybetmiş oldu. Ancak yerine geçen II. Mahmut III. Selim kadar yenilik yanlısı
olmakla berâber siyâsî bakımdan çok daha kurnaz davrandı. III. Selim'in
yapmak istediği yenilikleri yapmakla kalmadı, III. Selim'in canına mal olan yeniçerileri de ortadan kaldırmayı başardı (Vakâ-i Hayriye).
Özel Yaşamı
III. Selim babası ve amcasının
eğitimine verdiği önemden dolayı bilgili ve kültürlü bir şehzâde olarak yetişti. Bir
yandan Doğu kültürüne ilgisini devam ettirirken Batı kültürüne de ilgi
duyuyordu. İlk defâ 1797 yılında III. Selim zamânında İstanbul'a Avrupa'dan gelen bir grup opera gösterisi sergiledi. Fransız mîmar ve ressam Antoine Ignace Melling İstanbul'da birçok yapılar inşâ etti. İstanbul'un çeşitli
manzaralarını gösteren gravürler çizdi. III. Selim'in kız kardeşi Hatice
Sultan'ın Melling tarafından Ortaköy semtinde inşâ edilen sarayı İstanbul halkı ve Avrupalılar arasında çok ün kazandı. Bir
yandan da eleştirilere neden oldu. III. Selim sık sık kız kardeşinin sarayına
uğramaktan büyük zevk alırdı.
III. Selim şiir ve müziğe çok
meraklıydı. “İlhamî” mahlasıyla birçok şiirler yazdı ve çok sayıda şarkı
besteledi. Klasik Türk Müziğindeki Su’zidilârâ, Şevkefza, Şevk-u Tarab, Arazbar
Bûselik ve Nevâkürdî makamları III. Selim'in buluşlarıdır. Dînî müzik olarak âyin,
durak, naat, ilâhî formunda, din dışı müzik olarak kâr, beste, semâî, şarkı, köçekçe,
peşrev, saz semâîsi formunda 64 civârında eser bestelemiştir. III. Selim'in
yazdığı saltanâtın
gelip geçici olduğunu anlatan bir manzûme şöyledir:
“Bağ-ı
âlem içre zâhirde safâdır saltanat
Dikkat
etsen mânevî kavgaya cardır saltanat
Bu zamânın
devletiyle kimse mağrur olmasın
Kâm
alırsa adl ile ol dem becâdır saltanat
Kesbeder
mi vuslatın bin yılda bir âşık ânın
Meyleder
kim görse ammâ bîvefâdır saltanat
Kıl
tefekkür ey gönül çarhın hele devrânını
Ki
safâ ise velev ekser cefâdır saltanat
Bu Cihân'ın
devletine eyleme hırs-ü tamâ
Pek
sakın İlhamî zîrâ bîbekâdır saltanat”
Dönemin Sadrâzamları
Koca Yusuf Paşa: * ** (1786-1789), (1791-1792)
Kethüdâ Meyyit Hasan Paşa (Cenâze Hasan Paşa): * ** (1789-1789)
Vezir Melek Mehmed Paşa'nın kethüdâlığından vezir olduğu için "Kethüdâ
Hasan Paşa" diye meşhurdur. Aslen Çerkez olan Hasan Paşa, III. Ahmet zamânındaki vezirlerden Kazıkçı
Hasan Paşa'nın kölelerindendir.
Daha sonra Dizlikçi Mehmed Paşa'ya hazîne kâtibi ve Mora Beylerbeyi Muhsinzâde Mehmed Paşa'nın mütesellimi olmuştur.
Mora'nın Tripoliçe kasabasında mütesellim bulunduğu sırada
Rusların tahrikleriyle 1770'te vukûa gelen Mora İsyânı’nda Tripoliçe üzerine yürüyerek Mora âsîlerine galebe çalmıştı. Bundan sonra Melek Mehmed Paşa'ya intisap
ile kethüdâsı olmuştur. Vidin Beylerbeyi bulunan Melek Mehmed
Paşa'nın 16 Şubat 1786'da Vidin'den azli ile Sakız'da ikâmeti emrolunması üzerine, yerine kethüdâsı Hasan Ağa vezirlikle Vidin Muhâfızı olmuştur. Vezîriâzam ve Serdâr-ı Ekrem Koca Yusuf Paşa *'nın Avusturya'ya hareketi ile Vidin'e gelmesi üzerine Kethüdâ Hasan Paşa'ya, Sivas Beylerbeyliği ile Vidin cephesi seraskerliği tevcih edilmiş ve az sonra
Sivas başkasına verilip Selânik ve Köstendil sancaklarıyla
seraskerlikte kalmıştır.
Yusuf Paşa * serdarlığıyla Avusturya'ya karşı yapılan ilk harekâttaki muvaffakiyetler, yâni Muhâdiye, Sebeş, Logoş başarıları Kethüdâ Hasan Paşa'nın faaliyeti netîcesinde
elde edilmiş; bu sûretle şöhreti artmış ve 28 Mayıs 1789'da Yusuf Paşa'nın azli
üzerine sadrâzam ve serdâr-ı ekrem olmuştur. Hasan Paşa 19 Haziran'da Rusçuk karargâhına geldiği zaman ağır hasta olduğundan, kendisine Mühr-i Hümâyun ile sadâret hil’ati yatağında teslim edilmiş ve bu hastalığından dolayı ordu tarafından “Cenâze” lâkabı
verilmiştir.
Serdâr-ı ekremliği esnâsında,
plansızlık yüzünden, kazanılmak üzere olan Boze Suyu Mağlûbiyeti vukûa gelmiş ve beş buçuk ay sadâretten sonra 23 Kasım
1789'da azlolunarak malı müsâdere edilmeden Tırhala Sancağı ile Rusçuk muhâfazasına mêmur edilip yerine İsmâil Seraskeri Cezâyirli Gâzî Hasan Paşa sadrâzam olmuştur.
Kethüdâ Hasan Paşa'nın Rusçuk’a tâyininden iki ay sonra vezirliği alınıp malları da müsâdere edildikten sonra Bozcaada'ya gönderilerek ikâmete mêmur edilmiştir.
Hasan Paşa, efendisi Melek Mehmed Paşa'nın sadâreti zamânına kadar iki buçuk seneye yakın burada kalarak 1792
Mayıs'ta vezirliği
devam ettirilip Silistre Beylerbeyi ve kırk gün sonra
Hanya Muhâfızı olarak birkaç sene
burada kalmıştır. Kethüdâ Hasan Paşa 1794'te Kandiye Muhâfızlığında bulunup, 1796'da Hanya'ya nakledildi ve 1797'de Mora Muhassıllığında bulundu.
Mısır'ın Fransızlar tarafından işgâli üzerine harbin Mora'ya da sıçrayacağı düşünülüp oranın tahkîmi îcap ettiğinden,
Kethüdâ Hasan Paşa, âkil ve müdebbir bir vezir ise de yaşlı olup
faaliyet gösteremeyeceği mütâlaasıyla istediği yerde oturmak üzere emekli
edildi. O da Tırhala Yenişehri’nde oturdu. 1800'de vezirliği iâde olunarak Bender Muhâfızlığına ve iki ay sonra da Hotin Muhâfızlığına tâyin edildi. Hasan Paşa 1802'de emekli edildi ise de,
tekrar Bender Muhâfızı oldu. Eflak ve Boğdan voyvodalarının azillerinden dolayı Ruslarla olan ihtilaf halledildi zannolunurken General Mikelson
kumandasındaki Rus kuvvetlerinin 1806 Kasım'da ansızın Bender'e taarruzları ve burasının düşmesi üzerine esir alınarak
Rusya'ya götürüldü.
Esâretten dönüşte Tırhala Yenişehri’nde oturup 1810'da orada vefât etti. Ölümünde yaşının
doksanı aşmış olduğu anlaşılıyor.
Kethüdâ Hasan Paşa hamiyetli, gayretli
ve harp işlerinde vukuflu bir vezir olmakla berâber, re’sen
serdarlıkta muvaffak olacak kudrette bir kumandan değil, ancak serdar maiyyetinde başarı
ile iş görecek kâbiliyette idi ki, bunu Boze (Buzau) Suyu Mağlûbiyeti göstermiştir. Hotin Muhâfızı bulunurken orada bir câmi yaptırmıştır.
Cezâyirli Gâzî Hasan Paşa: * (1789-1790)
Evcilleştirdiği bir aslan ile birlikte
dolaşması ile meşhur olmuştur. "Palabıyık" lâkabı ile anılırdı. Aslen Balkan Pomak asıllı olduğu
bilinmektedir. Osmanlıların Cezâyir vâlilerine “Dayı” denirdi ve soyunun da lâkabı "Dayı" olarak kaldı. Uzun süre Cezâyir'de yaşadığı ve "Cezâyir Dayısı" unvânını kazandığı için ona "Cezâyirli" derler.
Osmanlı - Rus ve Avusturya Savaşı’nın
devam ettiği 1738 yılında, Yeniçeri Ocağı'na kaydoldu ve bâzı muhârebelere katıldı. Belgrad'ın kuşatılması sırasında gayret ve cesâretini
gösterdi. 1761 Nisan’ında kalyon kaptanı olarak Osmanlı Donanması’na giren Hasan Paşa, 1762'de riyale, 1766'da patrona ve bir yıl sonra da kapudane rütbesine kadar yükseldi. 6 Temmuz 1770'te Çeşme Deniz Savaşı'nda Rusların Osmanlı Donanması’nı yaktığı haberini, Çanakkale Boğazı'na kadar gelerek bildiren Hasan Paşa'ya, beylerbeyi rütbesi verildi.
Rusların Çeşme fâciasından sonra Limni Adası'nı kuşatması üzerine, adaya giderek oranın savunmasını üstlendi.
Rusları adadan uzaklaştırmayı başardı. Bu başarısından dolayı vezirlik rütbesiyle kaptanıderyâ tâyin edildi. Boğaz Seraskerliğine, ardından Rusçuk Seraskerliğine getirildi. Özi Kalesi’nin düşmesi üzerine, muhâliflerin aleyhinde yaptıkları
propagandalar sonucu kaptanıderyâlıktan azledildi. III. Selim zamânında İsmâil Kalesi’ne serasker olan Hasan Paşa,
gösterdiği başarılardan sonra sadrâzam ve serdâr-ı ekrem tâyin edildi.
Hayâtı sürekli cephede geçen Gâzî Hasan
Paşa, 19 Mart 1790'da Şumnu'da vefât etti. Devlete sâdık, gayretli ve sözünü
esirgemeyen bir kişi olan Cezâyirli Gâzî Hasan Paşa, mal varlığının büyük
çoğunluğunu devlet işlerine harcamış, öldüğünde tahminlerin çok altında bir
servet bırakmıştır. Amerika Birleşik Devletleri'ni haraca bağlamış ve böylece Amerika Birleşik Devletleri târihinde
ilk kez ve sâdece Osmanlı İmparatorluğuna vergi ödemiştir. Ayrıca
cömertliğiyle de bilinen paşa Osmanlı - Rus Savaşı çıktığında, sefer iânesi olarak devlete 12.000
kese altın bağışlamıştır.
Çelebizâde Şerif Hasan Paşa: * (1790-1791)
Babasının ölümünden sonrada Rusçuk Âyânlığına
getirildi. 1768-1774 Osmanlı - Rus Savaşı sırasında Rusçuk Seraskerliği görevinde bulundu.
Savaştan
sonra, Özi Muhâfızı oldu. Bu görevi kabul
etmeyince, cezâlandırıldı ve Gümülcine, Selânik ve Rusçuk’ta oturmak zorunda bırakıldı.
1787-1792 Osmanlı - Rus ve Avusturya Savaşı’nda
bağışlanarak Vidin ve Rahova Muhâfızlığına getirildi. Serdar Cezâyirli Gâzî Hasan Paşa, savaş sırasında ölünce, serdar kaymakamlığına atandı. Arkasından da kurayla sadrâzam oldu.
Avusturya cephesinde, Yergöğü Savaşı’nda yenildi. Rusların Kili, İsmâil, Tolçi
ve İsakçı
kalelerini
almalarını engelleyemedi. 1791 ‘de önce sadrâzamlıktan alındı, daha sonra da
öldürüldü.
Dâmad Melek Mehmed Paşa: * (1792-1794)
Babası Fındıklılı Süleyman Paşa’dır.
1735’te babasının görevli bulunduğu Taman’da denizci olarak devlet hizmetine girdi.
İstanbul’a gelince tersâne kethüdâsı oldu. Beylerbeyilik rütbesi verilerek kaptanıderyâlık makâmına getirildi (1751). Bir süre açıkta kaldı ve 1754’te
Selânik Sancakbeyi oldu. III. Mustafa pâdişah olunca, nişancılık görevine getirildi. III. Ahmet’in kızı Zeynep Sultan ile
evlenerek hânedâna dâmat oldu. Vidin ve Belgrad muhâfızlıklarında
bulunduktan sonra, 1764’te sadâret kaymakamlığına atandı.
1765’te Rumeli Beylerbeyi, ertesi yıl da kaptanıderyâ oldu. Daha sonra Hotin (1769), Belgrad Sancakbeyi
(1776),
Mora Muhassılı (1779) ve arkasından
da, Eğriboz, Kandiye, Vidin muhâfızlıklarında
bulundu. III. Selim’in tahta çıkışından sonra Kandiye Muhâfızlığına atandı. 4 Mayıs 1793’te Koca Yusuf Paşa *’nın yerine sadrâzamlığa getirildi. Bu târihte vezirlerin en eskisi olduğu için kendisine “şeyhü'l-vüzerâ” sanı
verildi. Bir yıl kadar bu görevde kaldıktan sonra, 1794’te emekliye ayrıldı.
Eşi Zeynep Asime Sultan, pâdişâhın halasıydı.
Sadrâzamlığı zamânında Nizâm-ı Cedit
kuruldu. 1794 yılında sadrâzamlıktan azledildi.
Safranbolulu İzzet Mehmed Paşa: * (1794-1798)
1743 yılında Safranbolu’da doğan İzzet Mehmed Paşa, sarayda zülüflü baltacılardan İbrâhim Ağazâde Ali Ağa’nın oğludur. Safranbolu’nun
yetiştirdiği en önemli şahsiyet olup, sadrâzam olduğu dönemde
Safranbolu’nun îmar, târih ve kültür yönünden gelişmesine büyük katkı
sağlamıştır.
İstanbul’a gelerek akrabası Kaptanıderyâ Benli Mustafa Paşa’nın yardımıyla çeşitli devlet görevleri
alan, vezirliğe
yükselip Diyarbakır, Anadolu, Burdur ve Boğazlar vâlilikleri
ile muhâfızlıklarında
bulunan İzzet Mehmed Paşa 1794’te sadrâzamlığa getirildi.
Kör Yusuf Ziyâüddin Paşa: * (1798-1805), (1809-1811)
Alemdar Mustafa Paşa * yerine sadârete
getirilen Çavuşbaşı Memiş Paşa *, 1 ay 9 gün sonra bu görevden azledilerek Sakız'a sürüldü. Daha sonra Halep Beylerbeyi Kör Yusuf Ziyâüddin
Paşa sadârete
çağrıldı. 1809 Osmanlı - Rus Savaşı'na katılan Yusuf Ziyâüddin Paşa, savaş bitmeden görevinden
alındı. Yerine sadrâzam olan Laz Aziz Ahmed Paşa (10 Nisan 1811) Rusçuk'u Rusların elinden aldı (9 Temmuz 1811).
1811'de görevinden azledildikten sonra
1819 yılında Sakız Muhâfızlığında ölmüş ve orada defnedilmiştir.
Bostancıbaşı Hâfız İsmâil Paşa: * (1805-1806)
İstanbul'da "Zernişanlı Haseki" lâkabıyla anılan babası Bostancı Ocağı'na mensuptu. "Hâfız" lâkabı Kur’an'ı ezberlemesiyle ilgilidir. Babasının mensup olduğu
Bostancı Ocağı'nda yetişti. Yol hasekisi, yeniçeri ağası karakulağı, tebdil hasekisi ve haseki ağa, bostancıbaşı oldu. Dürüst ve
çalışkan bir izlenim verdiğinden III. Selim'in dikkatini çekti. Altı yıl bostancıbaşı
olarak kaldıktan sonra kaptanıderyâlığa getirilerek saraydan ayrıldı. Ancak III. Selim'in yakın
çevresi içinde yer almaya devam etti. Kaptanıderyâlığı beş ay sürdü.
Sadâretinin ilk dönemlerinde, İstanbul'da hüküm süren pahalılığa ve haksız kazanç sağlayanlara karşı sert bir şekilde mücâdele etti ve bu konudaki icraâtı ile halk arasında iyi bir şöhret kazandı. Siyâsî rekâbet ve saray entrikaları netîcesinde sadrâzamlıktan azledildi. İbrâhim Paşa'nın göreve gelmesinin ardından önce Bursa'da ikâmete mecbur edildiyse de sürgün yeri Rodos'a çevrildi ve hazırlanan bir korvete bindirilerek âilesiyle birlikte Enez'den gizlice yola çıkarıldı. İzmir'e çıkarılan İsmâil Paşa, İzmir Kadısı mârifetiyle Ali Dede isimli bir reisin teknesiyle Sakız Adası'na sürüldü. IV. Mustafa'nın tahta çıkarılması ve şehzâde iken yeni pâdişâha yaptığı hizmetlerden ötürü tekrar sadârete getirilmeyi ümit eden İsmâil Paşa, yalnızca vezâreti iâde edilmiş olarak 18 Haziran 1807'de Karaman Eyâleti ilâvesiyle Akdeniz Boğazı Muhâfızlığına gönderildi. Ancak bu görevdeyken dört ay sonra vefât etti.
Sadâretinin ilk dönemlerinde, İstanbul'da hüküm süren pahalılığa ve haksız kazanç sağlayanlara karşı sert bir şekilde mücâdele etti ve bu konudaki icraâtı ile halk arasında iyi bir şöhret kazandı. Siyâsî rekâbet ve saray entrikaları netîcesinde sadrâzamlıktan azledildi. İbrâhim Paşa'nın göreve gelmesinin ardından önce Bursa'da ikâmete mecbur edildiyse de sürgün yeri Rodos'a çevrildi ve hazırlanan bir korvete bindirilerek âilesiyle birlikte Enez'den gizlice yola çıkarıldı. İzmir'e çıkarılan İsmâil Paşa, İzmir Kadısı mârifetiyle Ali Dede isimli bir reisin teknesiyle Sakız Adası'na sürüldü. IV. Mustafa'nın tahta çıkarılması ve şehzâde iken yeni pâdişâha yaptığı hizmetlerden ötürü tekrar sadârete getirilmeyi ümit eden İsmâil Paşa, yalnızca vezâreti iâde edilmiş olarak 18 Haziran 1807'de Karaman Eyâleti ilâvesiyle Akdeniz Boğazı Muhâfızlığına gönderildi. Ancak bu görevdeyken dört ay sonra vefât etti.
İsmâil Paşa'nın, Şeyhülislam Ataullah
Efendi ve Kabakçı Mustafa
tarafından desteklendiği ve kaymakamlığa getirilmek istendiği, ancak bu gelişmeyi kendi makâmı
için tehlikeli gören Nizâm-ı Cedîd'in önde gelen muârızlarından Sadâret Kaymakamı Tayyar Paşa tarafından zehirlenerek ortadan kaldırıldığı
ileri sürülmüştür.
Keçiboynuzu Ağa İbrâhim Hilmi Paşa: * (1806-1807)
14
Kasım 1806 - 18 Haziran 1807 târihleri arasında yedi ay dört gün sadrâzamlık ve Girit Beylerbeyliği yapmıştır. Çok zayıf
ve uzun boylu olduğundan "Keçiboynuzu" lâkabıyla, yeniçeri ağalığından geldiği için de "Ağa" lâkabıyla anılmıştır.
Osmanlı
Devleti’ne tâbi Eflak Beyi Konstantin İpsilanti ile Boğdan Beyi Aleksandr
Moruzzi, Rus yanlısı olduklarından azledilince, İngiltere
ve Rusya’nın müdâhalesiyle karşılaşıldı. Rusya, harp îlan etmeden, General
Michelson komutasındaki altmış bin mevcutlu Rus ordusuyla, Eflak ve Boğdan’ı işgâle başladı. Vezîriâzam İbrâhim Hilmi Paşa, sefer için serdâr-ı ekrem tâyin edildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapabilirsiniz.