IV. MEHMET
On Dokuzuncu Osmanlı Sultânı
Babası: Sultan İbrâhim
Annesi:
Turhan Hatice Sultan
Doğum
Târihi: 2 Ocak 1642
Vefât
Târihi: 6 Ocak 1693
Saltanat
Müddeti: 8 Ağustos 1648 - 8 Kasım 1687
Türbesi:
İstanbul’dadır.
Babasının tahttan indirilmesinin
ardından 1648'de 6 yaşında pâdişah oldu. Ava
düşkünlüğünden dolayı 'Avcı' lâkabıyla anılmıştır. 39 yıllık saltanâtıyla Kânûnî Sultan Süleyman'dan sonra en uzun süre hükümdarlık
yapan Osmanlı pâdişâhıdır.
Döneminde mîmârî alanda birçok
faaliyet gerçekleştirildi. İnşaâtı 60 yılda bitirilemeyen Yeni Câmi ve külliyesi tamamlandı. 1658-1680 yılları arasında Rumeli ve Anadolu hisarları tâmir edildi. Mısır Çarşısı, Hünkâr Kasrı, Köprülü Külliyesi, Safranbolu Köprülü Mehmed Paşa Câmii, Vezirköprü Fâzıl Ahmed Paşa Külliyesi, İncesu Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Câmii ve Kervansarayı inşâ edildi.
İlk Yılları
Saltanâtının ilk yılları karışıklık içinde geçti. Bu dönemde devlet
yönetimine babaannesi Kösem Sultan kadar annesi Turhan Vâlide Sultan da karıştı. Zamanla
iki kadın arasındaki rekâbet giderek arttı. Kösem Sultan IV. Mehmet'i tahttan indirerek Turhan Sultan'dan kurtulmak istiyordu ancak bu planı öğrenildi. Kösem
Sultan 1651 yılında Turhan Sultan'ın adamları tarafından öldürüldü.
Yönetimi
1652 yılında mâlî durumu düzeltmesi
için Tarhuncu Sarı Ahmed Paşa'yı sadrâzam yaptı. Gereksiz
giderleri azaltan ve tüm görevlilere vergi koyan sadrâzam
devletin gelirini artırdı. Ancak rakipleri tarafından pâdişâhın gözünden
düşürüldü ve öldürüldü. Ardından gelen sadrâzamlar devlet işlerinin daha da
bozulmasına neden oldular. Askerin bir bölümüne ayarı bozuk para verilmesinden ve bir
bölümüne ise hiç aylık verilmemesinden ötürü İstanbul'da ayaklanma çıktı. Ayaklananların pâdişâha verdikleri bir listedeki 30
devlet adamı ve saray ağası öldürtüldü ve
cesetleri Sultanahmet Meydanı'nda bir çınar ağacına asıldı. Bu olaya Vakâ-i Vakvakiye (Çınar Olayı) denir.
1656 yılında Çanakkale Boğazı önlerinde Venedik donanmasıyla yapılan savaşta Osmanlı Donanması ağır bir yenilgi aldı
ve Bozcaada ile Limni Venediklilerin eline geçti. Bu durum İstanbul'da büyük paniğe yol açtı. Aynı yıl iç ve dış sorunlara
çözüm bulmak üzere Turhan Vâlide Sultan tarafından sadrâzamlığa
Köprülü Mehmed Paşa getirildi.
Köprülüler Dönemi
IV. Mehmet ve Turhan Sultan'dan tam
yetki alan Köprülü, İstanbul ve Anadolu'da güvenliği sağladı. Venediklileri yenilgiye uğratarak
Bozcaada ve Limni'yi geri aldı. Ölümünden sonra yerine Fâzıl Ahmed Paşa geldi. Fâzıl Ahmet
Paşa Avusturya'dan Uyvar Kalesi’ni alıp Vasvar Antlaşması'nı imzâladı. Venediklilerden de Girit'teki Kandiye Kalesi’ni aldı ve yirmi dört yıl süren Girit Savaşı’na son verdi. IV. Mehmet sadrâzam ile birlikte Lehistan Seferi’ne
çıktı ve 1672 yılında Bucaş Antlaşması'nı imzâladıktan sonra Edirne'ye döndü. Lehistan'ın antlaşma şartlarına uymaması yüzünden ertesi yıl yeniden
sefere çıkıldı ve savaş 1676 yılında son buldu. Aynı yıl Fâzıl Ahmed
Paşa ölünce IV. Mehmet sadrâzamlığa Köprülü Âilesi’nin yetiştirdiği Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'yı getirdi. IV. Mehmet sadrâzam ile birlikte Rusya'nın ele geçirdiği Çehrin Kalesi’ni geri almak için sefere çıktı. Kalenin alınmasının ardından 1678'de Edirne'ye döndü. 1681 yılında Ruslarla yirmi yıl süreli bir saldırmazlık antlaşması yapıldı.
Yine bu dönemde Eylül 1675'te İngiltere ile imzâlanan bir antlaşmayla, I. Elizabeth döneminden beri bu ülkeye tanınmış olan imtiyazlar sistemli
bir şekilde özetlendi ve söz konusu imtiyazlar ve kapitülasyonların yürürlükte olduğu belirtildi.
İkinci Viyana Kuşatması
IV. Mehmet döneminin en önemli
olayıdır. IV. Mehmet ordu ile birlikte Viyana'ya kadar gitmiş, kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanmasından
sonra İstanbul'a dönmüştür. 1683 yılında gerçekleşen kuşatma iki ay sürdü. Tuna Nehri'nin kuzeyinden gelen düşman kuvvetleri yüzünden
Osmanlı Ordusu iki ateş arasında kaldı ve ağır kayıplar
vererek Belgrad'a çekilmek zorunda kaldı. Yenilginin sorumlusu olarak
görülen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Belgrad'da îdam edildi. Sadrâzamlığa Kara İbrâhim Paşa getirildi.
Kuşatma Sonrası
Kuşatmanın ardından Avusturya, Lehistan ve Venedikliler birleşerek karşı saldırıya geçtiler. Bu dönemde Estergon, Peşte ve Budin kaybedildi. Venedikliler Aya Mavra, Preveze, Mora ve Atina'yı ele geçirdiler. Ordu Mohaç Savaşı'nda ağır bir yenilgiye uğradı. Tüm bu gelişmeler IV. Mehmet'e
karşı bir güvensizlik yarattı. Ordu ayaklanarak pâdişâhın tahttan indirilmesini ve yerine kardeşi Süleyman'ın
geçmesini talep etti. Bu talep kabul gördü ve IV. Mehmet 1687'de tahttan inmek
zorunda kaldı.
IV. Mehmet tahttan indirildikten sonra
iki oğluyla birlikte Edirne Sarayı'na kapatıldı ve hayâtının sonuna kadar burada kaldı. Cenâzesi
İstanbul'a getirilerek Eminönü'nde Yeni Câmi Turhan Vâlide Sultan Türbesi'nde
annesi Turhan Vâlide’nin yanına defnedildi.
Dönemin Sadrâzamları
Mevlevî Mehmed Paşa (Sofu Mehmed Paşa): * ** (1648-1649)
Kapıkulu sipâhîlerinden olup Türk kökenlidir. Defterdar Bâkî Paşa’ca
yetiştirildi. 1628’de Hüsrev Paşa, Abaza Mehmed Paşa’yı Erzurum’dan çıkarıp İstanbul’a getirince Mehmed Paşa da Erzurum Beylerbeyliğine getirildi. Daha sonda Aydın ve Saruhan muhassıllıklarında bulundu ve Kastamonu Sancakbeyi olarak Bağdat Seferi’ne katıldı. Kemankeş Kara Mustafa Paşa’ca defterdar atandı ve paşanın îdâmından sonra görev almadı.
Yeniçeri ve sipâhîlerin ayaklandıkları sırada, ocak ağalarının isteği üzerine, 7 Ağustos 1648’de Hezarpâre Ahmed Paşa’nın yerine sadrâzam oldu. Sultan İbrâhim’in
tahttan indirilmesi ve çocuk yaştaki IV. Mehmet’in tahta çıkarılması sadrâzamlığı
döneminde oldu. Yine Sultan İbrâhim bu dönemde boğularak öldürüldü.
Yönetimi tek başına elinde toplayan
Sofu Mehmed Paşa, devletin gelir ve giderlerini düzene koymaya çalıştı.
Giderleri azaltarak, gelirleri çoğalttı. Sultan İbrâhim döneminde büyük etkinlik
kazanmış olan Cinci Hoca da onun döneminde
öldürüldü. Bu arada, bin kadar sipâhînin dirliklerini düzenleyerek, Girit’e göndermek istedi. Bunun üzerine yeniden sipâhî ayaklanması görüldü. Sipâhîler Sultan İbrâhim’in kanını dâvâ ederek,
Bıyıklı Mehmed Paşa’nın çevresinde toplandılar. Kösem Mahpeyker Sultan da yeniçerileri
sadrâzamın aleyhine kışkırttı. Gözden düşen Mehmed Paşa, Anadolu’daki ayaklanmaların önlenememesi, Venediklilerin de Girit’i
abluka edip, Çanakkale Boğazı’nı tutmaları sonucu görevinden alındı. Malkara’ya sürgün edildikten bir süre
sonra Zara’ya gönderildi ve orada îdam edildi.
Kara Dev Murad Paşa: * (1649-1650), (1655-1655)
Devşirme olarak Yeniçeri Ocağı’na alındı. Saksoncubaşı olarak IV. Murat’ın Bağdat Seferi’ne katıldı. Şehrin 1638’de fethinden sonra zağarcıbaşı olarak orada kaldı. Daha sonra İstanbul’a dönerek 1645’te kul kethüdâsı oldu. 1646’da çıkılan Girit Seferi’nde Kisamo Kalesi’ni fethetti. Sekbanbaşı rütbesiyle Hanya Muhâfızı oldu. Nüfuzlu bir yeniçeri ağası
olarak İstanbul’a
döndü.
1648’de Sultan İbrâhim’in tahttan indirilmesiyle sonuçlanan yeniçeri isyânını başlattı. Tahta geçen IV. Mehmet tarafından yeniçeri ağalığına tâyin edildi. Çıkan sipâhî
ayaklanmasını bastırdı. 1649’da Sofu Mehmed Paşa’nın yerine sadrâzam oldu. Kendi
başlattığı anarşinin kendisine karşı da devâmına tahammül edemeyip 1650’de sadrâzamlıktan çekildi ve
Budin Beylerbeyliğine tâyin edildi.
1653’te kaptanıderyâ oldu. Venedik Donanması’nı
Çanakkale’de bozguna uğrattı. Yeniçeri ayaklanması sonunda 1655’te
tekrar sadrâzamlığa getirildiyse de ocak ağaları ile anlaşmazlığın
devam etmesi, mâlî kriz ve Abaza Hasan Paşa'nın da isyan etmesi gibi sebeplerle Hacca gideceği bahânesiyle sadrâzamlıktan çekildi. Beylerbeyilikle vazîfeli olarak Şam’a giderken 1655’te Hama’da öldü.
Melek Ahmed Paşa: * (1650-1651)
Rivâyete göre sonraları sancakbeyliğinde bulunmuş olan Can Mirzâ Paşa'nın Abaza memleketinden çalıp sattığı çocuklardan imiş. Silahdar Târihi babasının deniz ümerâsından Pervâne Kaptan ve vâlidesinin de Abaza olduğunu yazar.
15 yaşında Harem-i Hümâyun'a (Enderûn’a) alınıp yetişerek IV. Murat zamânında Has Oda’ya geçip silahdar iken Bağdat'ın geri alınması şükrânesi olarak çıkma yapıldığı sırada 1638
Aralık'ta bu da Diyarbakır Vâliliğine tâyin olunmuştur. Daha
sonra Erzurum Beylerbeyliğine gönderilerek 1644'te IV. Murat'ın kızı Kaya Sultan ile
evlenmiştir.
Melek Ahmed Paşa, bundan sonra Şam ve Halep beylerbeyiliklerinde bulunup İstanbul'da Kubbe vezîri iken 1650 Ağustos’unda Bağdat Beylerbeyliği ile acele
İstanbul'dan çıkarılıp Üsküdar'a geçirilmiş iken Kara Murad Paşa'nın istifâsı üzerine onun
tavsiyesi, Vâlide Kösem Sultan ve zevcesi Kaya Sultan'ın têsiriyle sadrâzam olmuştur.
Melek Ahmed Paşa bu makâmın ehli
olmadığını yapmış olduğu düşüncesiz icraâtıyla göstermiştir. Melek Ahmed Paşa sadâretine kadar mêmuriyet tevcîhi dolayısıyla sadrâzamların tâyin olunanlardan câize ismiyle mêmuriyetin derecesine göre bir para almaları kânun olduğu
hâlde Melek Ahmed Paşa, hazînenin darlığı dolayısıyla tevcihlerden aldığı parayı hazîneye irat kaydettirmiştir.
Ayarı bozuk, geçmez para yüzünden esnafın
ayaklanması
netîcesinde sadâretten azlolunup Silistre Beylerbeyliği ile İstanbul'dan çıkarılarak yerine Siyavuş Paşa sadrâzam
olmuştur (1651 Ağustos).
Bir müddet sonra İstanbul'da Kubbe vezîri olan Melek Ahmed Paşa, İpşirî Mustafa Paşa'nın makâmına gelmesine kadar sadâret kaymakamlığında bulunup vezîriâzamın mesûliyeti altına bırakılması îcap eden işleri,
"vekil olduğum için yaparım" demesi ve icraâta kalkışması İpşirî
Paşa'ya "sadâret makâmını istiyor" şeklinde
anlatıldığından, yeni vezîriâzam İstanbul'a gelir gelmez Melek Ahmed Paşa'yı evvelâ
Van Beylerbeyliği ile İstanbul'dan
çıkarmışken sonra bundan vazgeçerek Malkara'ya sürdürmüştür.
Melek Ahmed Paşa daha sonra bâzı vâliliklerde bulunarak 1662'de İstanbul'da vefât edip Eyüp'te Yalı Hamamı yakınına defnedildi.
Ölümünde 60 yaşında idi, sadâreti 2 ay
kadardır. Rivâyete göre Enderun’da bulunduğu sırada boylu poslu olduğu için kendisine "Malak
Ahmed" denilirken, sonradan "Malak" lâkabı "Melek" olmuştu; güzelliğinden dolayı da "Melek" denildiği söyleniyor.
Meşhur Evliyâ Çelebi'nin vâlidesi, Melek Ahmed Paşa'nın sütkardeşiymiş. Bundan
dolayı Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi'nde senelerce hizmetinde bulunmuş olduğu Melek Ahmed
Paşa'dan çok bahseder.
Melek Ahmed Paşa, doğru ve cömert
idiyse de aceleci ve asabîydi, akıllıca davranmayı ve ihtiyâtı bilmezdi. Lüzumsuz
inadı da vardı. Bu hâlleri ve dar görüşü dolayısıyla başarılı olamamıştır. Sadâreti zamânında "bedel-i tımar" adıyla her tımarın senelik gelirinin yarısının hazîneye alınması hakkında yapılan kânun, Anadolu'da karışıklıklara ve Girit'te düşman karşısında bulunan tımarlı sipâhîlerin isyânına sebep olduğu gibi hazîneye gelir bulmak için vezir haslarının iki seneliğinin hazîneye bırakılmasını istemesi de büyük îtirâzlara yol açmıştır.
Sadâreti zamânında Reisülküttab Mevkufatçı Mehmet Efendi ile Diyarbakırlı Gadde Kethüdâ'nın têsirleri altındaydı. Müverrih Abdi Paşa Vekâyînâmesi’nde vezîriâzamların arz günleri pâdişah tarafından kabullerinde
hükümdarın karşısındaki kırmızı kadifeli sedir kenarına ilişmeleri kânun iken Melek Ahmed
Paşa’nın fazla hürmet îcâbı olarak oturmayıp ayakta durduğunu yazmış ve bundan
sonra sadrâzamların pâdişah huzûrunda ayakta
durmaları âdet olmuştur. Bosna ve Van beylerbeyiliklerinde bâzı başarıları görülmektedir. Vefâtında 60
yaşında idi.
Siyavuş Paşa: * (1651-1651), (1656-1656)
Abaza Mehmed Paşa'nın kölesi ve hazînedârı iken efendisinin katli üzerine fevkalâde güzelliği
sebebiyle IV. Murat zamânında saraya alınıp seferli odasına kaydedilmiştir.
Bir gün pâdişah huzûrunda cirit oynadığı sırada
Sultan Murat'ın hoşuna gidip Enderun Kânûnu’na aykırı olarak birdenbire Has Oda'ya alınmış ve Bağdat'ın geri alınışını müteâkip Silahdar Melek Ahmed'in Diyarbakır Vâliliğine tâyini üzerine bu da silahdar olmuş (1638 Aralık). IV. Murat'ın vefâtı
üzerine vezirlikle Kubbealtı’na
çıkmış ve 1640'ta Özi Beylerbeyliğine tâyin edilen Deli Hüseyin Paşa'nın yerine kaptanıderyâ olmuştur. Fakat bu
hizmette iken Kazakların eline geçmiş olan Azak Kalesi’ni geri alamadığı için İstanbul'a gelir gelmez azledilmiştir (1642).
Siyavuş Paşa
1643'te Erzurum, 1647'de Diyarbakır Vâlisi olup 1651 Ağustos'ta
Silistre Beylerbeyliğinde bulunurken Melek Ahmed Paşa'nın yerine vezîriâzam olup bunun zamânında ocak ağaları terbiye edildiyse de
onların yerine saray hadımlarının zorbalığı meydan almış ve kızlar ağasının têsiriyle Siyavuş Paşa azil ve bostancı hapsine verilerek
katledilmek üzere iken Büyük Vâlide Kösem Sultan rızâ vermeyip: -"Bir
serhadde gitsin, hizmette bulunmuş vezirdir katli hiçbir sûretle
muvâfık değildir" sözleriyle men ettiğinden bütün mal ve mülküne el konularak Malkara'ya sürgün edilmiştir (1651
Ekim).
Siyavuş Paşa
az sonra affedilip Fazlı Paşa'nın yerine Bosna Beylerbeyliğine tâyin olunmuştur. Siyavuş Paşa 1656'da Zurnazen Mustafa Paşa'nın yerine ikinci defâ vezîriâzam olduysa da hastalığı
sebebiyle hiçbir iş göremeden tâyininden 50 gün sonra hummâdan vefât etmiştir (1656 Nisan).
İki defâda sadâreti 3 ay kadardır. Değerli ve kemal sâhibi bir devlet adamı
olan Defterdar Mehmed Paşa'yı çekemeyerek öldürttüğü gün kendisi de
ölmüştür. Ölümünde 45 yaşında idi, Silahdar Târihi’nin Siyavuş Paşa'yı
halîm selim, âkil, çelebi-meşreb,
melek tabiatlı, muâmelesi güzel, cömert gibi vasıflarla methetmesine mukâbil târihi
kayıtlar câhil, cesur, garazkâr olduğunu kaydederler. Hattâ vâlide sultan, Siyavuş Paşa'nın kibir ve azâmetinin, oğlunun azâmetinden
fazla olduğunu söylemiştir.
Kabri Dîvanyolu'nda Eski Ali Paşa Câmii hazîresindedir.
Ölümü ile devlet kasasına milyonlarca kese altın bırakarak devletin bekâsına katkıda bulunmuştur. Eyüp Sultan Câmii güney tarafında kendi
adına yaptırmış olduğu çeşme yer almaktadır.
Gürcü Mehmed Paşa: * (1651-1652)
Beş defâ vezîriâzam olan Koca Sinan Paşa *'nın kölesi iken Enderûn’a verilmiş, sonra cebecibaşılıkla çıkmış, çavuşbaşı olmuş, bâzı sancakbeyliklerinde bulunduktan sonra
1625'te vezirlikle
Diyarbakır
ve sonra Halep'te beylerbeyilik etmiş ve 1634'te Anadolu Vâliliği ile Revan Seferi’ne katılıp 1637'de Erzurum Beylerbeyliğine tâyin olunarak Bağdat'ın alınmasında bulunmuştur (1638).
Gürcü Mehmed Paşa, aynı sene sonlarında Erzurum'dan Zülkadriye Beylerbeyliğine naklolunup daha sonra ikinci defâ Anadolu Vâlisi ve 1643'te Kubbe vezîri, Şam Beylerbeyi ve ikinci defâ Kubbe vezîri
olduktan sonra 1651'de Siyavuş Paşa'nın
yerine sadrâzam olmuştur.
Gürcü Mehmed Paşa'nın bu târihte yaşı
80'i geçmiş olup Osmanlı vezirlerinin en eskisi (şeyhü'l-vüzerâ) idi ve idâreden
tam mânâsıyla âcizdi. Fakat saray hadımları bütün işleri ellerinde bulundurmak
için böyle âciz bir hükûmet reisinin iş başına gelmesini istediklerinden dolayı
Siyavuş Paşa azledilmiştir. Hakîkaten Gürcü Mehmed Paşa bunların her istediklerini yapmak sûretiyle mevkiini muhâfaza
etmek istedi. Kendisiyle görüşenlere "Ben sakalımı devlet hizmetinde ağarttım"
demeyi alışkanlık hâline getirmişti; bu sözü bir defâ da küçük hükümdârın huzûrunda
söylediği zaman, pâdişâhın yanında bulunan Turhan Vâlide Sultan, bu âciz vezîre tekdir yollu: "Bak paşa ak sakal kara sakal akıl ve dirâyet için bir numûne
değildir, işleri idârede gaflet ve ihmâlin anlaşıldı. Bundan sonra kazasker efendinin (Hocazâde Mesud Efendi) emrine muhâlefet etme" sözleriyle sadrâzamın ayarını ortaya koymuştu.
Gürcü Mehmed Paşa, mevkiini muhâfaza
için şöyle böyle adları söylenen vezirler ve bâzı devlet ricâlini birer sûretle, azil ve sürgün
ettirmeye başladı. Bu arada Mısır Beylerbeyliğinden mâzul Tarhuncu Ahmed Paşa'yı hapis ve sonra Selânik Sancağı’yla İstanbul'dan çıkartmış, Boynueğri Mehmed Paşa'yı rütbesini düşürerek Kanije'ye yollamış, Köprülü Mehmed Paşa'nın vezirliğini üzerinden alarak Köstendil Sancağı’nı vermek sûretiyle hakâret etmişti.
Sadrâzamın acz ve ahmaklığı, kendisini
o mevkiye sevk etmiş olan vâlide sultan ile Kızlar Ağası Süleyman Ağa'yı da hayrette bıraktığından nihâyet Hocazâde
Mesud Efendi'nin şevkiyle Selânik'e gönderilen Tarhuncu Ahmed Paşa gizlice sadrâzamlığa dâvet
olunarak gelir gelmez Gürcü Paşa'dan alınan Mühr-i Hümâyun kendisine verilmiştir (1652 Haziran).
Tarhuncu Ahmed Paşa, kendisine yaptığı fenâlığın
intikâmını almak üzere Gürcü'yü iki ay kadar Yedikule'de hapis ve Şeyhülislam Bahâî Efendi'nin ricâsı
üzerine salıverip Ohri Sancağı’yla İstanbul'dan çıkartmıştır.
Gürcü Mehmed Paşa 1653'te Vezîriâzam Derviş Paşa'nın ricâsıyla
Eyüp'teki bahçesinde oturmasına izin verildi. Hırs ve
ahmaklığından yine sadrâzamlığı istemek gibi boşboğazlığı duyulunca Temeşvar Beylerbeyliği ile İstanbul'dan çıkarılmış, sonra Budin Vâlisi olmuş ve 1665'te 90
yaşını geçtiği hâlde orada vefât etmiştir. Vezîriâzamlığı müddeti 8 aya
yakındır. Sadâreti zamânında çok adam sürgün ettiği için zamâne zarifleri kendisine “Habbü's-Selâtin”
lâkabını takmışlardır.
Tarhuncu Sarı Ahmed Paşa: * (1652-1653)
Arnavutluk’un Mat kasabasındandır. Enderun’dan yetişmiş, Silahdar Bosnalı Mûsâ Ağa'nın 1633 târihinde Mısır Beylerbeyliği ile saraydan çıkması sırasında bu da kapıkulu süvârîliği ile çıkmış ve evvelâ Mûsâ Paşa'ya sonra da Hezarpâre Ahmed Paşa'ya kethüdâlık etmiştir.
Hezarpâre'nin katlinden sonra kardeşi
Oruç, sipâhîlerin,
Sofu Mehmed Paşa *'ya karşı olan isyânında maktul düşmüş ise de Ahmet Ağa, Şeyhülislâm Abdurrahim
Efendi tarafından himâye olunarak hayâtını kurtarmış, kendisine Diyarbakır Vâliliği verilmiş ve daha
sonra Hacca gitmiş ve mêmuriyetine dönmeden evvel Mısır Beylerbeyliğine naklolunmuştur. Mısır'dan azlolunarak İstanbul'a gelmiş ve Sadrâzam Gürcü Mehmed Paşa bunun sadârete liyâkatini
görünce Mısır'daki muhâsebesini bahâne ederek kendisini Yedikule'de hapsedip Yanya Sancağı’yla Selânik'te oturmak üzere İstanbul'dan çıkartmıştır. Bu sırada hükûmet
işleri, vâlide sultanın mûtemedi Anadolu Kazaskeri Hocazâde Mesud Efendi'nin nezâreti altında görüldüğü
için Gürcü Paşa'nın yerine icraâtında kuvvetli bir vezir aranarak şeyhülislam tarafından Siyavuş Paşa teklif edildi ise de vâlide sultan tarafından kabul
edilmediğinden Mesud Efendi'nin tavsiyesi üzerine Tarhuncu Ahmed Paşa
İstanbul'a dâvet olundu.
Gizlice İstanbul'a gelip Mesud Efendi'nin Süleymâniye'deki konağına inmiş ve geldiği vâlide
sultana
bildirilmiş bunun üzerine pâdişah ve devlet erkânı ile görüşüldükten sonra
teklif edilen işleri (Girit işi, donanma işi ve maaş işi) bâzı
şartlarla başaracağını taahhüt ve mukâbil tekliflerini de yaparak kabul
ettirdikten sonra sadrâzam tâyin edildi.
Dürüst ve icraâtında şiddet kullanıp
gece ve gündüz çalışarak evvelâ devletin gelirini ve giderini öğrenmek istedi. İsteği
yapıldı ve devlet erkânı ile görüşerek fazla masrafları kısmaya başladı ve bu hususta
sarayın ve diğer ileri gelenlerin fazla masraflarını kesmekte tereddüt etmedi
ve bu yüzden hâriçten ve dâhilden epey düşman kazandı. Bunlar pâdişâhı ve vâlide sultânı sadrâzam aleyhine harekete
sevk ettiler. Nihâyet bir Nevruz günü yılbaşı hediyelerini pâdişâha takdim ile
donanma işleri için tersânede bulunduğu sırada saraya dâvet olunarak deniz
yoluyla Hasbahçe'ye
girdikten sonra kendisini kızlar ağası karşılayıp Sadâret Mührü'nü aldıktan sonra Ahmed Paşa'yı bostancılara teslim edip onlar vâsıtası ile boğdurdu.
Vezîriâzamlığı dokuz ay kadardır. Cesedi, ilk efendisi Mûsâ Paşa'nın
zevcesi tarafından gönderilen adam vâsıtasıyla saraydan alınarak Üsküdar'a Miskinler Mevkii’ne defnedilmiştir. Ölümünde yaşı 60'ı geçmişti.
Tarhuncu Ahmed Paşa iffeti, doğruluğu ile tanınmış olup icraâtında hiç hatıra ve gönüle bakmadığından bütçeyi dengelemek gayretiyle çok düşman kazanmış, vâlide sultanın tekliflerini bile reddetmiş ve bu yüzden hayâtını kaybetmiştir. Târihte adı geçen “Tarhuncu Bütçesi“ bunun zamânında yapılmıştır. Mâlî alanda ıslahat yapan ilk ıslahatçıdır.
Tarhuncu Ahmed Paşa iffeti, doğruluğu ile tanınmış olup icraâtında hiç hatıra ve gönüle bakmadığından bütçeyi dengelemek gayretiyle çok düşman kazanmış, vâlide sultanın tekliflerini bile reddetmiş ve bu yüzden hayâtını kaybetmiştir. Târihte adı geçen “Tarhuncu Bütçesi“ bunun zamânında yapılmıştır. Mâlî alanda ıslahat yapan ilk ıslahatçıdır.
Bıyıklı Koca Derviş Mehmed Paşa: (1653-1654)
Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi'nde kendisinden bolca bahis vardır. Evliyâ Çelebi ona "Bıyıklı Mehmed Paşa" demektedir.
Nasıl yetiştiği hakkında kaynaklarda
yeterli bilgi yoktur. IV. Murat’ın vezîriâzamı Tabanıyassı Mehmed Paşa’nın kethüdâlığından yetişerek 1637’de Şam, 1638’de Diyarbakır Vâliliğine getirildi. 1638 yılı Bağdat Seferi’nde Diyarbakır Beylerbeyi sıfatıyla muhâsaraya
katıldı. Sefer dönüşü ise Bağdat BeylerbeyliğiBağdat Beylerbeyliğine tâyin edildi (1639). Bu
görevi sırasında âsâyişi têmin ettiği gibi harpler dolayısıyla şehirde meydana gelen tahrîbâtı büyük ölçüde
îmar etti. Ziraat ve ticâretin gelişmesini sağladı.
1644’te vezirlik pâyesiyle Halep, 1646’da Anadolu daha sonra da
Silistre’ye tâyin olundu. Bu esnâda meydana çıkan Girit Savaşı dolayısıyla Çanakkale Boğazı’na
gelen Venedik Donanması’na
karşı, boğazın kara tarafından korunması görevini üstlendi. Mahâretle
yerleştirdiği toplar sâyesinde büyük zâyiat veren düşman donanması kaçmak
zorunda kaldı (1649).
1651 yılında Anadolu Beylerbeyliği zamânında zuhur eden Celâlî eşkıyâsına karşı sert tedbirler aldı. 1652’de kaptanıderyâ olan Mehmed Paşa, Sadrâzam Tarhuncu Sarı Ahmed Paşa’nın azli üzerine, IV. Mehmet Han tarafından sadrâzamlık görevine
getirildi. 1654 yılında bu görevinden alınan Mehmed Paşa, 1655'te vefât etti.
İstanbul’da Çemberlitaş’ta Atik Ali Paşa Câmii avlusuna defnedildi.
İpşirî Mustafa Paşa: * (1654-1655)
Meşhur Abaza Mehmed Paşa'nın amcasının oğlu olup Abaza'nın katlinden sonra sadrâzam olmadan evvel
Kemankeş Kara Mustafa Paşa *'ya intisap ederek dürüstlüğü sebebiyle saraya alınıp sonra küçük imrahor
olmuş ve 1639'da Bağdat Seferi’nden dönüşte büyük imrahorluğa ve aynı sene sonunda yâni 1639 Nisan’ında Budin ve sonra 1636'da Şam eyâletlerinde bulunmuştur. Şam Beylerbeyi bulunduğu sırada Dürzîleri têdip etmek istediyse de Şamlıların hıyânetiyle başaramadığı için bunlardan intikam
almak istemiş fakat bir karışıklık çıkmadan Halep'e naklolunmuştur. Bundan sonra Anadolu Vâlisi olmuş, Varvar Ali Paşa İsyânı sebebiyle onun yerine
1648'de Sivas Vâlisi olarak Ali Paşa'yı
elde ederek öldürmüştür.
İpşirî Mustafa Paşa bundan sonra daha bâzı
yerlerde vâlilik edip devlet merkezinin zaafı ve Anadolu'daki âsâyişsizlik sebebiyle maiyyetindeki levend tâifesiyle İstanbul'a karşı serkeşçe bir vaziyet almış ve hükûmete isyan etmiş olan Abaza Hasan Ağa'ya yardımda bulunmuş, bununla berâber Eğriboyun Mehmed
Paşa'nın aracılığıyla âsî vaziyetinden kurtulup İstanbul'da kendisine hâmî ve
taraftarlar peydâ etmişti. Zarûrî olarak bâzı muhâlefet ve dik başlılıklarına
göz yumularak tâyin edildiği Bağdat Beylerbeyliğini kabul etmemesi nedeniyle ikinci defâ Halep Beylerbeyliğine gönderilmiştir. İpşirî Mustafa Paşa burada bulunurken 1654 Ekim'de Şeyhülislâm Ebu Saîd Efendi'nin
tavsiyesiyle Derviş Mehmed Paşa'nın yerine sadrâzam tâyin
edilerek Mühr-i Hümâyun
gönderilip acele İstanbul'a
dâvet olunmuştur.
İpşirî Mustafa Paşa yaradılış olarak sâde-dil
ve asabî ve ortalığı düzelteceğine kail olup fakat emri altındaki levendlerin têsiri
altında bulunarak bunlar yüzünden Anadolu'da pek çok fenâlığa sebep olmuştur.
Vezîriâzamlığın kendisine tevcîhini, kolayca ele geçirilmesi için bir tuzak zannetmiş ve
bundan dolayı "Anadolu'da adâleti têsis
edeceğim" diye aylarca ayak sürüyüp vakit geçirmiş ve nihâyet Ebu Saîd
Efendi'nin mektûbu ve pâdişâhın têminâtını hâvî hatt-ı hümâyun ve IV. Mehmet'in hocası Reyhan Ağa ile gönderilmiş olan
Mushaf -ki pâdişâhın yemin ettiğine alâmetti- üzerine kendisinde emniyet hâsıl
olarak üç buçuk ay sonra İstanbul'a gelmiştir.
İpşirî Mustafa Paşa büyük bir alayla
İstanbul'a girmiş, hakkında teveccüh eseri olarak pâdişâhın halası
Ayşe Sultan ile evlendirilmiştir.
İpşirî Paşa yaptığı şiddetli
hareketlerle ortalığı sindirip, Kaptanıderyâ Kara Murad Paşa'nın kendi makâmına ehliyetini görerek onu
bir an evvel donanma ile İstanbul'dan uzaklaştırmak istemiş ve o da el altından birçok vaatlerle
İpşirî'nin adamlarından Kürt Mehmed'i teşvik ile sipâhî ve yeniçeri ocaklarının
birleşmesiyle vücuda gelen isyan netîcesinde İpşirî'nin katline muvaffak olmuştur (1655
Mayıs). Sarayda boğulan İpşirî'nin cesedi Çarşıkapı'da eski efendisi Kemankeş Kara Mustafa Paşa Türbesi hâricinde defnedilmiştir.
Ölümünde 50 yaşlarında kadar olup
İstanbul'a geldikten sonraki vezîriâzamlığı iki ay kadardır. Mührün kendisine tesliminden îtibâren
olan sadâret müddeti takrîben altı aydır.
İpşirî Mustafa Paşa, hiddet ve şiddeti,
kibir ve gururu vezirlik îcaplarından sayan, işten anlamayan câhil, sâde-dil ve sâde-akıl bir adamdı. Şeklen
kısa boylu, küçük cüsseli olup meşrûbattan su ve sütten başka bir şey içmezdi. Oturduğu
zaman kat’iyyen ayak uzatmak, bağdaş kurmak gibi tarzlarda oturmayıp dâimâ eski
terbiye âdeti üzere dizüstüne otururmuş. Silahdar Târihi kendisini halîm
selim, beytülmâlin
muhâfızı, dindar, sâlih, namaza devamlı, âdil, zamane vezirlerinin başta geleni
olmak üzere tasvir etmekte ise de dindarlığıyla namaza devâmı hâriç olarak
diğer vasıfları târihî olaylarla terslik teşkil etmektedir. Yalnız devlet
merkezindeki haksızlıklar ve dalaverelerden dolayı cidden etkilendiği ve samîmî
olarak bunları düzeltmeyi arzu ettiği anlaşılıyor ise de ne kafası, ne de
vaziyeti buna müsâitti.
Ermeni Süleyman Paşa (Koca Süleyman Paşa) (Malatya ?-İstanbul 1687): (1655-1656)
Bir süre Atmeydanı’nda İbrâhim Paşa Sarayı’nda eğitim gördükten sonra Enderûn’a alındı. Tülbent ağalığından sonra Has Oda’ya geçti. Silahdar rütbesiyle taşraya çıktı ve 1644’te Sivas Vâlisi oldu. Erzurum Beylerbeyliğinden sonra Sakız Muhâfızlığına gönderildi.
Sultan İbrâhim’in küçük yaştaki kızı
Ayşe Sultan ile evlendi ve İstanbul’a gelerek dîvan üyeliğine getirildi.
1655’te altı ay kadar sadrâzamlık yaptı. Daha sonra Bosna Beylerbeyliği, İstanbul Kaymakamlığı, Özi Beylerbeyliği ve ikinci kez
İstanbul Kaymakamlığı görevlerinde bulundu. İkinci kaymakamlığı sırasında,
Galata önlerinde bir kalyon ve Topkapı Sarayı’nda harem dâiresinin bâzı
yerleri yandı. Bunun üzerine, kaymakamlıktan alındı. Bir süre Kubbealtı vezirliği yaptıktan sonra
Erzurum Beylerbeyliğine gönderildi ve kısa süre sonra da emekli oldu.
Gâzî Deli Hüseyin Paşa: (1656-1656)
IV. Murat ve Sultan İbrâhim
dönemlerinde iki kez toplam 5 yıl süreyle kaptanıderyâlık, IV. Mehmet döneminde de 28 Şubat 1656 - 5 Mart 1656
tarihleri arasında altı gün sadrâzamlık yapmıştır.
Hüseyin Paşa Bursa Yenişehir Akçapınar Köyü’nde doğdu. Osmanlı sarayına odun işleri ile ilgilenmek için alınmıştı. İran Şâhı
tarafından gönderilen ve bozulup kırılması çok zor olan bir yayı kırıp atması
ile kendini gösterdi. Enderun’da, saray baltacıları arasında eğitim gördü. Küçük ve büyük imrahorluk vazîfelerinde bulundu.
1632 yılında kaptanıderyâlığa getirildi. Bir müddet sonra açılan Revan Seferi'ne kaptanıderyâ olarak katıldı. Revan’ın fethinde büyük gayret gösteren Hüseyin Paşa, daha sonra
Azerbaycan üzerine yapılan harekâta katıldı. Dönüşte
Diyarbekir’deyken
1635 yılında devletin mühim eyâletlerinden biri olan Mısır’a beylerbeyi tâyin edildi ve iki sene bu
vazîfede kaldı. Daha sonra, İstanbul’a çağrılarak, Anadolu Beylerbeyliğine getirildi.
Sultan IV. Murat’la berâber Bağdat Seferi’ne
çıktı. Muhâsara esnâsında kendi tarafına düşen iki kaleyi kolaylıkla zapt etti ve Bağdat’ın içinde sükûnu sağlamada büyük rolü oldu. Ayrıca iç kaledeki
Narin Kuleyi bir bölük asker ile ele geçirdi. Sultan IV. Murat bu
başarılarından dolayı onu, kubbe vezirliğine tâyin etti. 1639 yılında sadâret kaymakamı oldu.
Sultan İbrâhim’in tahta geçmesinden
sonra yeniden kaptanıderyâlığa getirildi. Bu sıralarda Karadeniz ticâretine engel olan
Rus-Kazak korsanlarına karşı Karadeniz Seferi’ne çıktı. Çok geçmeden 30
kadar Rus-Kazak gemisini ele geçirerek İstanbul’a gönderdi. Sonra sırasıyla 1641’de Özi, 1642’de Bosna ve 1644 yılında Budin Beylerbeyi oldu. Nihâyet 1646’da
Hanya Muhâfızlığına getirildi. Savaşlarda gösterdiği cesâreti sebebiyle “deli” lakabını alan
Hüseyin Paşa, kış ortasında Girit’i ele geçirmek için muhârebeye başladı. Venediklilere karşı yaptığı altı muhârebede de başarı kazandı. Resmo ve Sivrihisar başta olmak üzere,
Girit’in bütün şehirlerini ele geçirdi. Karargâhını Resmo’da kuran Hüseyin Paşa, kan ve barut içinde kalmış
olan kaleyi yeniden tâmir ettirdi. Şehirdeki bir kiliseyi câmiye çevirdi. Hüseyin Paşa, bir taraftan îmar faâliyetlerini
sürdürürken, diğer taraftan müstahkem Kandiye Kalesi’ni zapt etmek üzere hazırlıklara girişti. Ancak bu sırada
yardıma gelmekte olan Osmanlı Donanması Kandiye Boğazı önünde
Venediklilere yenilince, muhâsaradan bir netice alamadı. Hüseyin Paşa, buna
rağmen kuşatmayı
kaldırmadı ise de, gerekli yardımı alamaması, kalenin düşmesini engelledi.
İstanbul'a dönüşünde Rumeli Beylerbeyliğine tâyin edildi. Fakat
kendisinden sonra sadrâzam olan Köprülü Mehmed Paşa tarafından kendisine
rakip olacağı endişesiyle Yedikule Zindanlarında hapsettirildi. 1659 yılında orada boğdurularak îdam edildi. Halk arasında
“Gâzî” ve bilhassâ gözünü budaktan sakınmaz tavrı ve hareketleri neticesinde “Deli”
lakabı ile tanınmış olan Hüseyin Paşa, kuvvetli bir vücut yapısına sâhip, cesur
bir vezirdi.
Özellikle Revan ve Bağdat seferleri ile Girit’in fethinde gösterdiği kahramanlıklar, kendisine büyük bir
şöhret kazandırdı.
Girit’te 12 yıl geceli gündüzlü cephede
kalmış ve bütün parasını adanın îmârına harcamıştı. Bu sebeple halk arasında ziyâdesiyle
sayılıp seviliyordu. Bilhassâ Girit Rumları arasında İslâmiyet’in yayılmasına gayret etmiş ve onun gösterdiği adâlete
hayran kalan Hıristiyanlar,
kitleler hâlinde İslâm'a girmişlerdir. Bu, Arnavutluk ve Bosna-Hersek’tekinden sonra Balkan kavimleri arasında
üçüncü toplu İslâmlaşma hareketidir. Bâzı kiliseleri câmiye çevirtip, Hanya ve Kandiye başta olmak üzere pek
çok yerde câmi yaptırdı.
Hüseyin Paşa, son derece kuvvetliydi.
Rivâyete göre İstanbul’a gelen İran elçisi memleketinden getirdiği bir yayı Sultan IV. Murat’a
takdim etmişti. Kurulu bir vaziyette bulunan yayın özelliği, boşaltıp yeniden
kurmanın son derece zor olmasıydı. Nitekim sarayda tertip olunan bir müsabakada
hiçbir şahıs bu yayı boşaltamamış ve pâdişah yayın Ağa Kapısı’na asılmasını ve bu işi yapacak olan şahsın kendisine
bildirilmesini istemişti. Bu arada Ağa Dâiresi’nde hizmet etmekte olan Hüseyin Paşa, yayı kurup boşaltmış
ve durum Sultan Murat’a bildirilmişti. Hüseyin Paşa, daha sonra aynı hareketi sultanın ve İran elçisinin huzurunda birkaç defa tekrarlayınca, sultan,
pek beğendiği bu genci bir daha yanından ayırmamıştı.
Zurnazen Mustafa Paşa: * (1656-1656)
Aklî dengesi bozuk olduğundan
azledilmiş ve ecelinden ölmüştür. Dört saat boyunca sadrâzamlık yapmış bir
Osmanlı devlet adamıdır. Osmanlı târihinin en kısa süre sadrâzamlık yapan
devlet adamıdır. Evliyâ Çelebi'nin seyahatnâmesine göre Erzurum'a görevi gereği gitmiş ve Erzurum'a vardığı an ölmüştür. Evliyâ
Çelebi onu değer bilen bir vezir olarak anmış ve ona
Allah'tan rahmet dilemiştir.
Boynuyaralı Mehmed Paşa (Boynueğri Mehmed
Paşa) : (1656-1656)
Canik tarafları halkındandır. Meşhur Demirkazık Halil Paşa'ya intisap ederek kethüdâ olmuş, İran Seferleri’nde büyük gayret ve kahramanlığı görülmüş ve birçok
yerinden yaralanmıştır. Bu yaraların bir tânesi boynuna isâbet ettiğinden bir ârıza
bırakıp hayâtı müddetince işlemiş ve bundan dolayı "Boynueğri" veya "Boynuyaralı" lâkabını
almıştır.
Efendisi Halil Paşa'nın vefâsızlık sûretiyle
katlinde Mehmed Ağa, IV. Murat'ın meşhur silahdârı Mustafa Paşa'ya intisap ile ona kethüdâ olmuş ve sonra birkaç
defâ çavuşbaşı, Kastamonu Sancakbeyi, Halep ve Şam Beylerbeyi ve 1648'de Anadolu Vâlisi olmuştur. 1649'da Anadolu'dan azlini müteâkip Katırcıoğlu'nu uzaklaştırmaya serdar olmuş ise de hakkından gelemedikten başka serdarlık
bahânesi ile ahâliye ziyâde zulmettiği için çok sayıda vâkî şikâyet üzerine
katline emir çıkıp kendisini elde etmeye Köprülü Mehmed Paşa tâyin edilmiş ve Boynueğri Mehmed Paşa da kendisini müdâfaa için kuvvet toplamaya
başlamıştır. Köprülü Mehmed Paşa, Boynueğri'nin müdâfaa kuvveti topladığını
haber alınca bir mektupla kendisini îkaz ile İstanbul'a gidip af dilemesini yazmış ve
Boynueğri Mehmed Paşa bu sözü tutarak acele İstanbul'a gelip vâlide sultana dehâlet ile affolunmuş ve sonra Kubbe
vezirliğine tâyin edilmiştir
(1650).
Boynueğri Mehmed Paşa, İpşirî Mustafa Paşa ile Abaza Hasan Ağa'nın hükûmete karşı serkeşçe bir tavır takınmaları üzerine Kubbe
vezîri bulunurken 1651'de bunlara nasîhat edip isyânın önünü almak için Anadolu'ya gönderilerek başarılı oldu ve bu hizmetine karşı
Diyarbakır Vâliliği
verildi ise de kabul etmeyip Şam Eyâleti’ni istedi ve İstanbul'a geldi. Bu sırada yeni vezîriâzam olan Gürcü Mehmed Paşa, Şam Eyâleti’ni
kendi kardeşine vermişti. Bunun üzerine Boynueğri Mehmed Paşa: "Bana ya Şam'ı verirsiniz veya Kubbe vezîri
yaparsınız" diye Diyarbakır'a gitmemekte ayak diredi ve vezîriâzama: "Senin
kardeşin Câfer Paşa iki sözü bir araya getirip söylemeğe kâdir değildir ve
bunamıştır; o Şam Vâlisi olsun da ben ömrümü devlet hizmetinde sarf
etmişken neden lâyık olmayayım?" diye epey çekişti ve nihâyet
kendisine Kanije Eyâleti
verilip o tarafa gönderilerek bir nev’î sürgün edildi (1651 Kasım).
Boynueğri Mehmed Paşa, daha sonra Şam Vâlisi
bulunurken Hocazâde Mesud Efendi'nin tavsiyesiyle Siyavuş Paşa'nın
yerine 1656 Nisan'ında vezîriâzam olmuştur. Bozcaada ile Limni'nin Venedik işgâline
uğraması İstanbul'da panik uyandırıp ortalık heyecâna düştüğü esnâda kendisi
bu hâle hayrette kalarak bir taraftan düşmanın gözünü boyamak için kale duvarlarını badana
ettirmekle meşgul olup diğer taraftan da sadrâzam olacağını haber
aldığı Köprülü Mehmed Paşa'yı İstanbul'dan Trablusşam Beylerbeyliği ile atmak isterken
azlolunarak yerine Köprülü Mehmed Paşa gelmiştir (1656 Eylül
14).
Boynueğri Mehmed Paşa'nın azlinden
sonra katline irâde çıktı ise de yeni sadrâzamın ricâsı üzerine
öldürülmeyerek Malkara'ya sürüldü. Daha sonraları İstanbul'a gelmesine müsâade olunarak 10 sene kadar emekli hâlde
Eyüp'teki yalısında oturdu ve yaşı 80'i geçkin olduğu hâlde 1665'te vefât
etti. Vezîriâzamlığı 2 ay kadardır. Gençliğinde cesâreti ve harplerde yararlığı ile tanınmış ve hizmet etmiş ise de sadâret makâmını
-bilhassa en buhranlı bir zamanda- idâre edecek kudret ve liyâkatten mahrumdu.
Köprülü Mehmed Paşa: * (1656-1661)
Zor bir devrede Osmanlı Devleti’ni mahâretle
idâre etmiş, karmaşıklığa son vererek, devlete yeniden eski îtibârını
kazandırmış büyük bir devlet adamıdır. Devlet hizmetine girdiği andan îtibâren
sık sık haksızlıklara mâruz kalmış, çekemeyen kişilerin haset oklarına uğramış,
fakat o yılmamış, var gücüyle devlet hizmetine koşmuş ve yine en sıkıntılı
zamanda hizmete tâlip olarak devleti selâmete çıkarmaya muvaffak olmuştur.
Babası Vezirköprü eşrâfındandı.
Gençliğinde İstanbul'a getirilerek saraya alındı. Has Odalı Hüsrev Ağa'ya bağlanarak, büyük odalı zümresine dâhil oldu.
Sonra Hazîne-i Âmire'de
vazîfe aldı.
Kemankeş Kara Mustafa Paşa *'nın zamânında mîrahorluk pâyesi aldı. Daha sonra mîrimîranlık ile Şam'a vâli tâyin edildi. 1650'de Kubbealtı vezîri oldu. Sadrâzam Gürcü Mehmed Paşa'nın garazına uğradı ve bu yüzden rütbesi alınarak Köstendil'e sürüldü. İpşirî Mustafa Paşa'nın himâyesi ile Trablusşam'a vâli tâyin
edildi.
Eskişehir'de karşılaştığı Boynueğri ile birlikte İstanbul'a döndü. Bu esnâda bütün memlekette anarşi kol gezmekteydi. Zorbalık ve haksızlık almış yürümüştü.
Devlet düzeni bozulmuştu. Ordudaki disiplin bozulmuş, askerler ahâliyi rahatsız
etmeye başlamışlardı. Henüz çocuk olan IV. Mehmet'in duruma hâkim olması mümkün
değildi. Annesi Turhan Vâlide Sultan saltanat nâibeliği yapıyordu. İstanbul'da bulunan Köprülü Mehmed Paşa ise; yakın dostlarından Mîmar Kâsım Ağa, şâir ve mûsıkîşinâs Solakzâde Mehmed Hemdemî Efendi ve Evliyâ Çelebi ile sohbet ediyor, devlet idâresi hakkındaki fikirlerini
açıklıyordu. Mütevâzı fıtratıyla tanınan, mevki ve makamda gözü bulunmayan
Mehmed Paşa, devletin içerisinde olduğu durumdan ıstırap duyuyor ve yakın
arkadaşlarına devletin kurtarılması için ne yapılması lâzım geldiğini
anlatıyordu. Turhan Vâlide Sultan'ın müşâvirlerinden olan Mîmar Kâsım Ağa,
Köprülü’nün fikirlerini vâlide sultana anlatmış ve Köprülü’yü sadrâzam olarak tavsiye etmişti. Vâlide
sultan, Köprülü ile görüştü ve onu sadrâzam yapmak istediğini
bildirdi. O esnâda 78 yaşında olan Köprülü, kendisine geniş yetkiler verildiği
ve aleyhine hîle koparanların sözlerine îtibar edilmeyeceğine söz verildiği
takdirde sadâreti kabul edeceğini bildirmiş ve kendisine çok geniş yetkilerin
verilmesi üzerine sadrâzamlığı kabul etmişti.
Mehmed Paşa idâreyi ele alır almaz derhâl
anarşiyi bastırma yoluna gitmiş ve zorbaları birer birer yakalatarak cezâlarını vermişti. IV. Murat
gibi, ordu intizam altına alınmadan devletin kargaşadan
kurtarılamayacağına ve huzûrun têmin edilemeyeceğine inanan Mehmed Paşa,
ordudaki zorbaları temizleyerek, disiplini kurmaya muvaffak oldu. İstanbul'daki karışıklıklarda, yeniçeri kıyâfetine soktuğu
Hıristiyanlar vâsıtası ile Müslüman ahâliyi zarara
uğratan Rum Patriği’ni
îdam ettirdi. İstanbul'daki ulemâ sınıfı arasındaki
kargaşalığı önledi ve bu sınıfın huzurla hizmet görür hâle gelmelerini sağladı.
Devlet bünyesinde âsâyişi muhâfaza edip, huzur ve intizâmı ikâme ettikten sonra
orduyu toplayarak sefere çıktı.
Çanakkale Boğazı’nı kapatmış olan Venediklilerin üzerine yürüdü. Kaptan Topal Mehmed Paşa'nın denizden,
kendisinin karadan yaptığı taarruz netîcesinde Venediklileri boğazdan attı ve
Venedik işgâli
altındaki Bozcaada ve Limni adalarını geri aldı. Ardından, Eflak, Boğdan ve Erdel meselelerini ele aldı. Bu havâlîdeki isyanları bastırdı. Anadolu'daki Abaza Hasan Paşa İsyânı’nı da başarıyla bastırdı ve Anadolu'da huzûru têmin etti.
1661'de Edirne'de vefât eden Köprülü, İstanbul'a getirilerek Dîvanyolu’ndaki türbesine defnedildi. Kendisinden sonra oğulları, Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa ve Köprülü Fâzıl Mustafa Paşa * sadrâzam olarak devlete hizmet
etmişlerdir.
Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa: * (1661-1676)
Köprülü Mehmed Paşa'nın oğludur. Girit fâtihidir. İstanbul'da doğdu. Babasının vasiyeti üzerine, IV. Mehmet tarafından
sadrâzamlığa getirildi ve 15 yıl bu görevde kaldı.
Çok iyi bir öğrenim gören Köprülü Fâzıl
Ahmed Paşa, Erzurum ve Şam vâliliklerinde bulundu. Sadrâzam olduktan sonra ilk iş
olarak Avusturya üzerine sefere çıktı. Uyvar Kalesi’nin 1663'te ele geçirip Avusturya'yı
Vasvar Antlaşması ile barış yapmaya zorlayan Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa, 21
yıldır alınamayan Girit'in fethine yöneldi. Venediklilerden Kandiye Kalesi’ni alarak, Girit'i Osmanlı topraklarına kattı. Daha sonra pâdişahla birlikte Lehistan Seferi’ne çıkan Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa, Bucaş Antlaşması’yla Podolya'yı Osmanlı ülkesine katarak yurda döndü.
15 yıllık sadrâzamlığı sırasında
ülkesini eskisinden daha güçlü bir hâle getiren bu büyük sadrâzam, sefer hazırlığı yaptığı
sırada, Edirne'de vefât etti. İstanbul'da Çemberlitaş karşısında, babası Köprülü Mehmed Paşa'nın yanına gömüldü.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa: * (1676-1683)
Köprülü Âilesi evlatlığıdır. İkinci Viyana Kuşatması ile özdeşlemiş olan sadrâzamdır ve kuşatmanın hüsranla sonuçlanması üzerine îdam edilmiştir.
Avusturya Seferi’ne çıktıktan sonra diğer önde gelen paşalarla savaş dîvânı kurup Yanıkkale (bugün Macaristan sınırları içinde kalan Győr-Moson-Sopron şehri) mi yoksa
Viyana üzerine mi gidilmesini tartışmıştır. Birçok paşanın bu sene
Yanıkkale'nin alınıp seneye daha iyi hazırlanılarak Viyana'nın üzerine
gidilmesi fikrine karşı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Viyana üzerine gidilmesine
karar vermiştir ve bunun üzerine Osmanlı Ordusu Viyana'yı kuşatma
altına almıştır.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın amacı
şehri vire (teslim) ile ele geçirmek böylece yeniçerilerin şehri yağmalamalarını önleyerek Viyana hazînelerini korumak idi. Böylece kuşatma uzadı. Bu da Polonya Kralı Jan Sobieski komutasındaki Haçlı Ordusu’nun vakit kazanarak Viyana'nın imdâdına yetişmesine sebep
oldu.
Haçlı Ordusu’nun Viyana önlerine gelmesi üzerine askerleri siperlerden çıkararak
kuşatmayı kaldıran sadrâzam, savaş pozisyonu aldı.
Haçlıların
ilk saldırısı üzerine Osmanlı hatları yarıldı ve askerler kaçmaya başladılar.
Bunun üzerine sadrâzam ordunun tüm ağırlıklarını geride bırakarak Belgrad'a çekildi. Viyana bozgunu üzerine Sultan IV. Mehmet bir hatt-ı
şerifle kapıcılar kâhyâsını
Belgrad’a göndererek Mustafa Paşa'yı îdam ettirdi.
Bayburtlu Kara İbrâhim Paşa: * (1683-1685)
Sadrâzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın dâmâdıdır.
Gençlik yıllarında Abaza Hasan Paşa’nın yanında levend askeri olmuş,
Abaza’nın isyânı ve îdamı
sonrası İran’a gitmiş ve bir süre sonra geri dönerek Firârî Mustafa Paşa’nın himâyesine girmiştir.
Hâmîsinin ölümü üzerine bir süre
muhtelif devlet adamları ile birlikte çalışan İbrâhim Paşa, sonunda Sadâret Kethüdâsı Merzifonlu Kara Mustafa’nın yanına gitmiş ve onun Silistre Beylerbeyliği sırasında kethüdâsı olmuştur. Bundan böyle “Kara Kethüdâ” olarak anılan İbrâhim Paşa, böylece Merzifonlu ile
yakınlaşmış ve Merzifonlu rütbe aldıkça kendi rütbesi
de yükselmiş ve bu sâyede Pâdişah IV. Mehmet ile de yakın temasta bulunmuştur.
Sadâret kethüdâlığından sonra, 1676’da üçüncü vezirliğe kadar yükselmiş ve pâdişâhın has adamlarından ve nedimlerinden biri hâline gelmiştir. Ancak onun IV. Mehmet ile bu
kadar yakınlaşması Merzifonlu’nun hoşuna gitmemiştir. Bu târihten îtibâren
aralarında rekâbet başlamış ve Merzifonlu, onu pâdişahtan uzak tutmak amacıyla Kasım 1677’de kaptanıderyâlığa getirtmiştir. Bunun kendisini pâdişahtan uzaklaştırmak
için yapılmış olduğunu anlayan İbrâhim Paşa, on dokuz gün sonra kendini rikâb-ı hümâyun kaymakamlığına tâyin ettirerek tekrar pâdişâhın
yanına geri dönmüştür.
Viyana Kuşatması Kara İbrâhim Paşa’nın hayâtında dönüm noktası olmuştur. Seferden başarısızlıkla geri dönen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’ya karşı bir muhâlif cephe oluşmuş ve İbrâhim Paşa da bunun
içinde yer almıştır. Özellikle Dârüssaâde Ağası Yusuf ve Mîrahor-ı Evvel Boşnak Sarı Süleyman ağalar, Merzifonlu’nun görevden alınması için büyük çaba sarf
etmişlerdir. Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa’nın
deyimiyle, bu iki şahıs Kara İbrâhim Paşa’yı sadâret sevdâsına
düşürmüşler ve Merzifonlu’nun katledilmesini istemişlerdir. Yapılan tahrik ve
teşvikler sonucu Merzifonlu Kara Mustafa Paşa 25 Aralık 1683’te îdam edilince, Kara İbrâhim Paşa onun yerine sadrâzam olmuştur. Pâdişah burada
Kara İbrâhim Paşa’ya “gözünü aç seni selefinden
beter ederim” diye de tavsiyede bulunmuştur.
Kara İbrâhim Paşa sadârete
geldiğinde, Osmanlı Devleti Avusturya, Lehistan ve Venedik cephelerinde savaşa devam etmekteydi. Osmanzâde Tâib Ahmed’e göre, İbrâhim Paşa, savaştaki askere gerekli levâzımâtı
gönderdiği gibi ihtiyaç duyulan asker ve zahîre de gönderilmiştir. Ancak
düşmanın ilk istilâsı
anında gereken yardım sağlanamadığından vahim âkıbetle karşı karşıya
kalınmıştır. Paşa,
Avusturya Cephesi’ne
gitmeyerek işleri merkezden idâre etmeyi tercih etmişti. Bir süre sonra
hastalanınca Serdar Sarı Süleyman Paşa, kendisine vekâlet etmesi için İstanbul’a getirilince İbrâhim Paşa onun sadârete geleceğini düşünerek, Süleyman Paşa’yı Avusturya Cephesi’ne
serdar tâyin ettirmiştir.
Pâdişâhın sefere bizzat Kara İbrâhim Paşa’nın çıkmasını istemesine karşılık, İbrâhim Paşa, “bizim binnefis azîmetimizden ise vüzerâ-yı
kârr-ı azzâmadan biri serasker tâyin edilsin” demiştir. Bunun üzerine
24 Aralık 1685’te pâdişah tarafından azledildi ve yerine Sarı Süleyman
Paşa atandı.
Kara İbrâhim Paşa azlinden sonra bir
süre Üsküdar’daki Bayram Paşa Yalısı’nda oturdu. Daha sonra Hacca gitmek için pâdişahtan izin aldı ve yolda muhâfazası için
asker yazmaya başladı. İbrâhim Paşa’ya karşı oluşmuş olan muhâlif hava her
geçen gün daha da artıyordu. Ancak muhâliflerinin, çok parasının bulunduğunu ve asıl maksadının eski bir Celâlî olarak Anadolu’ya geçip isyan çıkarmak olduğunu söylemeleri üzerine, IV. Mehmet bu
söylentilerin doğru olup olmadığını anlamak için sefer iânesi olarak kendisinden
500 kese Akçe istedi. İbrâhim Paşa ise Hac için biriktirdiği
70.000 altından başka parasının bulunmadığını söyleyerek pâdişâhın teklifini
geri çevirdi. Bunun üzerine Kapı Arası’na hapsedildi. 3.000 kese nakit parasına, mallarına ve
servetine devletçe el konuldu. Kırk üç gün kadar tutuklu kalan İbrâhim Paşa,
Rodos Adası’na
sürüldü. Muhâliflerin tahrikleri ile Haziran-Temmuz 1687 târihinde öldürüldü. Vücûdu
orada defnedildi, kesik başı İstanbul’a getirildi. Böylece İbrâhim Paşa hayata vedâ etmiş oldu.
Ancak o, adını ilelebet yaşatacak pek çok hizmete imzâ atmıştır. Bunlardan biri
de doğduğu köyde inşâ ettirmiş olduğu ve bugün hâlâ ayakta olan Hınzeverek Köyü Câmii’dir. Bundan başka İzmir’de, Ahıska’da, İstanbul’da ve daha birçok yerde vakıf eserler vücûda getirmiştir.
Sarı Süleyman Paşa (Boşnak Süleyman Paşa): * (1685-1687)
Hersek Sancağı’na bağlı Prepolye kasabasındandır. Vakfiyede babasının adı Mürüvvet'tir. Sarayda helvacılar sınıfındayken, pâdişah musâhibi Dilsiz Tavşan Ağa'nın hizmetinde bulunup kethüdâsı olmuştur. 1699'da çavuşbaşı olmuş, daha sonra Fâzıl Ahmed Paşa'nın kethüdâlığını yapmıştır.
Hem rüşvetçiliğiyle, hem de beceriksizliğiyle meşhurdu. Ordunun başında sefere çıktı ama savaş Macaristan’ın kaybıyla netîcelendi ve Süleyman Paşa askerin isyan etmesi üzerine cepheden kaçıp gizlice İstanbul’a geldi.
Davutpaşa’daki çiftliğinde sakladığı servetinden bir hayli altın
alarak Kuruçeşme’deki
yalısının yakınlarında yaşayan Solomon adındaki bir Yahudi’nin evine sığındı. Paşanın cepheden kaçtığını işiten hükümdar, sadrâzamı her yerde arattı ve Sarı Süleyman Paşa, Solomon’un evinde bir Rum kızıyla âlem yaparken yakalandı, bir hafta boyunca
hapsedildi. Zindanda servetinin yerini söylemesi için işkence de gören paşa, 14
Ekim 1687’de îdam edildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapabilirsiniz.