I. ABDÜLHAMİT
Yirmi Yedinci Osmanlı Sultânı
Annesi: Rabia Sermi Sultan
Doğum Târihi: 20 Mart 1725
Vefât Târihi: 7 Nisan 1789
Saltanat Müddeti: 21 Ocak 1774 - 7
Nisan 1789
Türbesi: İstanbul’dadır.
III. Ahmetn oğlu ve III. Mustafa'nın
kardeşidir.
Sultan I. Abdülhamit, siyâsî ve askerî ıslahatlara girişti. Bugün İstanbul Teknik Üniversitesi olarak bilinen okulu, "Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun" adıyla, Avrupaî tarzda bir askerî mühendislik okulu olarak açtı. Yeniçeri Ocağı’na ve donanmaya yeni bir çehre kazandırmaya çalıştı. Sürat Topçuları Ocağı'nı kurdurdu, yeniçerilerin sayımını yaptırdı ve gereksiz yere fazla para alanları tespit
ettirdi. Bu faaliyetleri yürüten Sadrâzam Halil Hâmid Paşa,
menfaati bozulanlar tarafından pâdişâha şikâyet edildi. Halil Hâmid Paşa, yaptığı tüm olumlu
çalışmalara rağmen Sultan I. Abdülhamit'in emriyle îdam edildi.
Sultan I. Abdülhamit, bütün
başarısızlıklara rağmen Osmanlı Pâdişahları arasında iyi niyeti ve gayreti ile anıldı.
Zarif ve alçakgönüllü kişiliğiyle takdir topladı. 1782 yılı yazında İstanbul'da çıkan yangında itfâiye işlerini bizzat kendisi yürütmesi sonucu halkın sevgisini
de kazanmıştı.
Saltanâtı Dönemindeki Önemli Olaylar
İstihkâm okulu açılmıştır. Yeniçeri
sayımı yapılmış ve ulûfe alım satımı yasaklanmıştır. Sürat Topçuları Ocağı genişletilmiş, Lağımcı ve Humbaracı Ocakları ıslah edilmiştir.
Küçük Kaynarca Antlaşması
Sultan I. Abdülhamit, 1768-1774 Osmanlı - Rus Savaşı’nın kötü şekilde devam ettiği bir dönemde tahta geçti.
Ruslara karşı konulamayacağını anlayan Osmanlı Devleti, 21 Temmuz 1774 târihinde
Küçük Kaynarca Antlaşması'na imzâ attı. Bu antlaşmaya göre Kırım'a bağımsızlık verildi. Ruslar Karadeniz'de ticâret yapıp, donanma bulundurabilecekler,
Balkanlar’da
Ortodoks toplulukların haklarını koruyacaklardı. Osmanlı Devleti
Rusya'ya savaş tazmînâtı verecek, ancak Rusya Eflak, Boğdan, Basarabya ve Akdeniz'de işgal ettiği adaları
Osmanlı Devleti’ne geri verecekti. Fakat bu bölgelerde Osmanlı Devleti genel af
îlan edecek, halka din ve mezhep özgürlüğü verecek, halktan vergi almayacak, isteyen
istediği yere göç edebilecekti.
Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin kurulduğu günden bu yana imzâladığı,
şartları en ağır antlaşmadır. İlk defâ, halkı tamâmen Türk ve Müslüman olan Kırım gibi bir eyâlet kaybedilmişti. Karadeniz'in bir Türk gölü olma özelliği de böylece sona ermiş oldu.
Osmanlılar ilk kez, bir devlete savaş tazmînâtı verdiler. Rusya'ya kapitülasyonlardan yararlanma imkânı verildi. Rus ticâret gemileri boğazlardan serbestçe geçme hakkına sâhip
oldular. Rusya bu antlaşma ile Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışma imkânını
da bulmuş oldu.
Kırım
Küçük Kaynarca Antlaşması sonucunda Osmanlı Devleti ile Rusya arasında kalıcı bir barış sağlanamamıştı. Çünkü Rusya Kırım'ı tamâmen kendisine bağlamak istiyordu. Kırım'da Osmanlı hükûmetinin
atadığı III. Selim Giray Han ile Rusların Kırım'a han olarak seçtikleri Şâhin Giray
arasında bir iç savaş çıktı.
Yeni bir Osmanlı - Rus Savaşı ihtimâli belirmesi üzerine, Aynalıkavak Tenkihnâmesi imzâlandı. Küçük Kaynarca Antlaşması’nın bâzı maddeleri
değiştirildi. Ruslar Kırım'dan askerlerini çekecek, Osmanlı Devleti ise Rusların
istediği Şâhin Giray'ın
hanlığını kabul edecekti. Tamâmen Rus taraftarı olan Şâhin Giray'ı Kırım halkı istemedi. Çıkan ayaklanmayı bahâne eden Şâhin Giray,
Rus kuvvetlerini Kırım'a çağırdı. Kırım Hanlığı, Rusya'nın Kırım'ı ânî işgâli sonucu 9 Temmuz 1783 târihinde Rusya'ya bağlı bir eyâlet hâline geldi.
Osmanlı Devleti, Kırım'ın 1783 yılında Rusya'ya bağlanmasını kabullenememişti. Rusya ve Avusturya, Osmanlı Devleti’ni paylaşmak için bu sırada projeler
üretiyorlardı. Bu iki devlet arasındaki yakınlaşma İngiltere'yi telaşlandırdı. Osmanlı Devleti, İngiltere ve Prusya'nın kışkırtmaları ile 13 Ağustos 1787 târihinde Rusya'ya
karşı tekrar savaş îlan etti. Avusturya da Rusya'nın yanında yer
aldı.
Rusya ve Avusturya İle Savaş
Osmanlı Ordusu, Temeşvar Eyâleti’nde stratejik bir konumda bulunan Muhâdiye Boğazı'nı ele
geçirdi. Avusturyalıların toparlanmasına fırsat vermeden harekâtın sürdürülmesi kararlaştırıldı. Bu
sırada Avusturya İmparatoru Joseph 80.000 kişilik bir ordu ve 500 topla Sebeş Boğazı'na geldi. 21 Eylül 1788 târihinde yapılan Sebeş Savaşı'nda Osmanlı Ordusu büyük bir zafer kazandı. İki ayrı
cephede hem Avusturya,
hem de Rusya ile savaşmak zorunda kalan Osmanlılar orduyu ikiye ayırmıştı. Bu
durum Osmanlı Devleti’ni zor durumda bıraktı. Saldırıya geçen Ruslar, Özi Kalesi’ni kuşatarak 25.000 kişiyi alçakça
katlettiler (17 Aralık 1788). Bu haberin İstanbul'a ulaşması üzerine, Sultan I. Abdülhamit kederinden
hastalandı ve felç geçirdi. Ancak, 7 Nisan 1789'da vefât edene kadar devlet
işleriyle ilgilenmeye devam etti. Dindarlığı ve iyiliği sebebiyle halkın "velî"
olarak gördüğü Sultan I. Abdülhamit, 15 yıl 2 ay 17 gün süren saltanatan sonra, 64 yaşında vefât etti. Cenâzesi Bahçekapı'da kendi yaptırdığı türbesine defnedildi.
Mîmârî Çalışmalar
Sultan I. Abdülhamit, mîmârî alanda birçok eser
yaptırdı. Kendi adını verdiği Sultan I. Abdülhamit Külliyesi, İstanbul Beylerbeyi Câmii, Emirgân Çeşmesi, Hasköy Silahdar Yahyâ Efendi Çeşmesi, Gülşehir Kurşunlu Câmii, Yozgat Ulu Câmii, Unkapanı Şebsefâ Câmii ve Karavezir Medresesi bunların arasında en
önemlileridir.
Dönemin Sadrâzamları
İzzet Mehmed Paşa (Bolulu İzzet Mehmed Paşa): * (1774-1775), (1781-1782)
RumRum Mehmed Paşa * ahfâdından Hüseyin Bey'in oğlu olup Bolu’nun Beylik Köyü’nde 1723'te doğmuştur. İstanbul'a gelip yirmi yaşını geçkin bir yaşta iken I. Mahmut zamânında
Dârüssaâde Ağası
Maktul Hâfız Beşir Ağa'nın himâyesiyle Eski Saray Baltacılar Ocağı’na
alınmış okuyup yazması sebebiyle kapı hasekisi (Bâb-ı Âlî ile saray arasındaki muhâbere mêmuru)
olmuştur. Daha sonra dârüssaâde ağası yazıcısı halîfesi olan ve III. Mustafa'nın cülûsunda kendisine "Bey Halîfe" denilen İzzet Mehmed Efendi, ağa yazıcısı olmuştur (1757
Kasım).
Bey Halîfe bu hizmette iken Sadrâzam
Koca Râgıp Paşa tarafından hizmeti beğenilmediğinden tâyininden birkaç ay sonra yâni 25 Mart 1758'de azlolunarak bir
müddet açıkta kalmış ve mensup olduğu Baltacılar Ocağı lâğvedildikten başka evinin de yanması üzerine çok fenâ bir
duruma düştüğünden vaziyete vâkıf olan III. Mustafa tarafından kendisine 7.500 Kuruş ihsan olunmak sûretiyle
gönlü alınmıştır.
İzzet Mehmed Efendi'ye bu sırada hâcegân rütbesi verilip sakal salıvermiş ve beş sene kadar mâzul olarak kalmıştır. 18 Mart
1763'te dârüssaâde ağası yazıcısı olan Ahmed Efendi,
kayınpederi Gümrük Emîni İshak Ağa'nın yerine gümrük emîni olduğundan ondan
açılan yazıcılığa sakalını kestirmek sûretiyle eski ağa yazıcısı İzzet Mehmed Efendi
ikinci defâ tâyin edildi.
İzzet Mehmed Efendi 1766 Mart'ta Râif İsmâil
Efendi yerine darphâne emîni ve (1774 Şubat) ve 6 Temmuz 1774 senesinde de Boşnak
Abdullah Paşa'nın yerine vezirlikle rikâb-ı hümâyun kaymakamı olmuştur.
Küçük Kaynarca Antlaşması’nı ve ocakların
avdetini müteâkip 11 Temmuz 1774’te sadrâzam tâyin
edilmiştir. İzzet Mehmed Paşa faal bir zât olmayıp bütün işleri kayınbirâderinin
eline bırakmıştı. Bu kusuruyla berâber nâmuskârlığı sebebiyle kendisine müsâmaha
edilmekteydi.
1775 Temmuz’da donanmanın denize çıkması ve bu sırada Kırım'dan gelmiş olan Tatar heyetine Dolmabahçe'de ziyâfet çekilip görüşmeden sonraki istirahat esnâsında sadrâzam
ile Şeyhülislam İvazpaşazâde İbrâhim Bey arasında bir münâkaşa çıkmıştı. Şeyhülislam babası zamânından
kalma Selim adında bir adamı için bir sene evvelki râyici üzerinden bir mukâtaa
ricâ etmiş. Bu söze karşı sadrâzam "istenilen mukâtaanın otuz kese zammıyla tâlibi
var" diye cevap vermiş. Bu mukâbeleden
müteessir olan şeyhülislam efendi orada bulunanların ve husûsiyetle Tatar
heyetinin yanında gazapla söylenerek pabuçlarını giymeden çadırdan çıkıp
kayığına atlayarak gitmiştir. Bu çirkin hâl üzerine şeyhülislâmın azli îcap
ederken onun adamlarının têsiriyle kayınbirâderine fazla müsâmaha göstermesinden
bahsedilerek hâdisenin ertesi günü İzzet Mehmed Paşa azlolunmuştur (7 Temmuz
1775).
İzzet Mehmed Paşa'nın azli maslahat îcâbı olduğundan pâdişah tarafından hakkındaki
teveccühün devâmı nedeniyle kendisini Gelibolu'ya götürmek üzere oğlu Mehmed Saîd Bey mübâşir tâyin edilmiş ve hemen
arkasından Aydın Muhassıllığına tâyin edildiği bir fermanla kendisine bildirilmiştir. İzzet Mehmed Paşa'nın yerine Sadâret Kethüdâsı Derviş Mehmed Ağa sadrâzam olmuş ve Şeyhülislam İbrâhim Bey
hakkında halk arasında dedikodu olduğundan o da yirmi iki gün sonra azledilerek
yerine "Hindî Molla" denilen Sâlihzâde Mehmed Emin Efendi getirilmiştir. İzzet Mehmed
Paşa Aydın’a
vardıktan az sonra (1775 Kasım) Mısır Beylerbeyliğine tâyin edilip kendisini İzmir'den alıp götürmek üzere Kaptanıderyâ Gâzî Hasan Paşa'ya
emir verilmiştir. İzzet Mehmed Paşa'ya 1778 Ekim tâyinlerinde İçel Sancağı verilmiş ise de oraya
gitmeden evvel Sivas Beylerliğine naklolunmuş ve 1779 sonlarında Erzurum Beylerbeyi olmuş ve 20 Ocak 1781
de “Karavezir” diye meşhur Silahdar Seyyid Mehmed Paşa'nın vefâtı üzerine
ikinci defâ sadârete getirilmiştir.
İzzet Mehmed Paşa bu defâki sadâretinde
de evvelki gibi ağır hareketi ve işleri yine kayınbirâderinin eline bırakması
ve onun da yolsuzlukları ve rüşvetçiliği yüzünden söz altında kalıp bu sırada İstanbul'da büyük bir yangının çıkması aleyhine olan dedikoduları arttırdığından ve bu
da rehâvetine yüklendiğinden daha evvelden sadârete dâvet edilen Yeğen Mehmed Paşa'nın gelmesi üzerine Mühr-i Hümâyun kendisinden alınıp emeklilikle Filibe'de oturması emredilmiştir (24 Ağustos 1782).
İzzet Mehmed Paşa dört buçuk ay Filibe'de oturmuş ve 1783 Ocak'ta vezirliği devam ettirilerek Semendire Sancağı’yla Belgrad Muhâfızlığı’na gönderilmiş ve 1784 Ocak veya Şubat'ta burada ansızın vefât
etmiştir.
Birinci sadâreti bir seneden yirmi beş
gün noksan ikincisi bir buçuk seneden ziyâde idi. Son derece ağır, haddinden
fazla derecede halîm düşünceli fakat iş göremeyecek derecede tembel bir
şahsiyet olup bu hâli devlette ıslahat yapmak isteyen I. Abdülhamit'in hoşuna gitmemişti. Birinci defâki sadâretinde birdenbire
azli pâdişâhı
müteessir etmiş olup evvelki hatâyı düzeltmek için ikinci defâ sadrâzam yapmıştı.
Moralı Derviş Mehmed Paşa: * (1775-1777)
İstanbullu olup babası Sultan Yağlıkçısı Kadri Ağa'dır. 1735 târihinde Hoşkadem Mahallesi’nde doğmuştur. Gençliğinde Defterdar Behçet Efendi'nin defterdar yamaklığında bulunup Nâilî Abdullah Paşa *, Silahdar Ali *ve Yirmisekiz Çelebizâde Saîd Mehmed * Paşaların sadâretlerinde divitdarlık etti. Defterdar kesedârı iken hâcegân sınıfına alınıp 1767
Mart'ta İstanbul Mukâtaacısı, 1768 Seferi'nde defterdar kesedarlığı ile orduya iltihak etti ve bu harp senelerinde mâliye tezkîrecisi, mektupçu ve 25 Şubat 1772'de Şumnu kışlağında bulunduğu sırada şıkk-ı evvel defterdârı (başdefterdar) oldu. 1774'te ordu ile İstanbul'a gelindiği zaman azlolundu ise de, aynı sene 25 Kasım
1774'te ikinci defâ başdefterdarlığa getirildi.
Derviş Mehmed Efendi 5 Nisan 1775'te sadrâzam kethüdâsı olup yine o sene 7 Temmuz'da İzzet Mehmed Paşa'nın yerine sadrâzam
tâyin edildi. Rehâvetinden dolayı 5 Ocak 1777’de azledilerek
Gelibolu'da ikâmete mêmur edildi. Yerine I. Abdülhamit'in silahdârı
Seyyid Mehmed Efendi'nin şevkiyle on altı gün evvel sadâret kethüdâsı olan Dârendeli Mehmed Efendi vezîriâzam oldu.
Eski sadrâzam Derviş Mehmed Paşa 10
Şubat 1777’de Hanya Sancağı’na tâyin edilip yola çıktı ise de, hastalanıp Sakız Adası’nda birkaç gün kaldığı sırada aynı sene 15 Nisan'da vefât
ederek orada İbrâhim Paşa Câmii hazîresine defnedildi.
Derviş Mehmed Paşa'nın sadâreti bir sene altı aydır. Ölümünde elli yaşlarında kadardı. Halîm, iyi kalpli,
yolsuzluk yapmadan yaşamıştır. Sadâreti zamânında üç defâ şehir donanması
ve Rusya
ile dostluğun têsisine mebni hediye verilmesi sûretiyle fazla masrafı olduğu
için sadâretten azlinde altı yüz kese borcu çıkmıştır.
İstanbul'da
Eyüp'te
bir çeşmesi olup Üsküdar'da
Nasûhî Tekkesi ile Bursa Mevlevîhânesi'ni
tâmir ettirmiş ve Mısır'da Seyyidü’s-Sâdât Câmii ve türbesini yeniden yaptırmıştır. Burdur
kasabasındaki 1770 târihli kütüphâne
Derviş Mehmed Paşa'nındır.
Dârendeli Cebecizâde Mehmed Paşa: * (1777-1778)
Cebecizâde diye de anılır. Silahdar Mehmed
Paşa, onunla iyi çalışabileceğini hesaplayarak I. Abdülhamit döneminde sadâret kethüdâlığına atanmasına yardımcı oldu. 1776’da
da sadrâzamlığa atandı.
Sadâreti zamânında Basra’nın elden çıkmasını önleyemedi. Ruslar Kırım Hanlığına adamlarını seçtirmek için yoğun çalışmalara yönelince
Kırım’ın kurtarılması amacıyla Karadeniz’e donanma çıkarıldı. Ancak I. Abdülhamit
1778’de Dârendeli Mehmed Paşa’yı görevinden aldı. Donanmanın da hemen İstanbul’a dönmesi bildirildi.
Dârendeli Mehmed Paşa, Bozcaada’ya zorunlu oturmaya gönderildi. Bir süre sonra yeniden vezirlik rütbesini alıp İnebahtı’ya muhâfız atandıysa da çok
kalmadı. 1779’da İçel Sancağı’na, sonra da Cidde Beylerbeyliğine atandı. Gitmek istemediğinden emekliye ayrıldı ve Dârende’ye döndü. Şubat 1784’te vezir rütbesiyle Erzurum Beylerbeyliğine atandıysa da yola çıkacağı sırada öldü ve Dârende’deki
türbesine gömüldü.
Kalafat Mehmed Paşa: * (1778-1779)
Rusçuk âyânından Çelebi Mehmed Ağa'nın çiftlik çorbacısı (amelebaşı) olup İslâmiyet'i kabul ettikten sonra İstanbul'a gelip Yeniçeri Ocağı’na girerek ocak çorbacılarından (bölük veya orta kumandanı) Kilerci Mustafa Ağa'ya intisap
etmiştir. Mustafa Ağa 1748 Şubat'ta birinci defâ yeniçeri ağası olunca Mehmed Ağa'yı çorbacı yapmıştır. Mustafa Ağa bir sene sonra azledilip Kul Kethüdâsı Hasan Ağa onun yerine ağalığa gelmesiyle Mehmed Ağa îdam edileceğinden korkarak kaçmış ve efendisinin 1750'de ikinci
defâ yeniçeri ağası tâyini üzerine çorbacılığı yeniden elde etmiştir. Mehmed Ağa bundan sonra ocak kânûnu
üzere sırasıyla yükselerek çavuş, başçavuş ve 1768 Rus Seferi’nde Edirne Ağası olup oradan İstanbul'a dâvet edilerek sekbanbaşılığa tâyin edilmiştir. Daha sonra kul kethüdâlığı ile orduda bulunan Mehmed Ağa, ocak erkânının Yeniçeri Ağası
Kapıkıran Mehmed Ağa'dan memnun olmamalarından dolayı onun azliyle 13 Ağustos
1770'te yeniçeri ağalığına
getirilmiş ise de, işinde ağır hareketi ve o makâma ehil olmadığı söylenerek üç
buçuk ay sonra, yâni 27 Kasım'da azil ile Tekirdağ'da ikâmete mêmur edildi. Sonra da İstanbul'da, hânesinde
oturmasına müsâade olundu.
Ocakların muhârebeden sonra İstanbul'a gelmeleri üzerine Mehmed Ağa, ikinci defâ sekbanbaşı ve 1777 Şubat’ta da ikinci defâ yeniçeri ağalığına tâyin edilip 1 Eylül 1778’de Dârendeli Mehmed Paşa'nın
yerine sadrâzam oldu. Mehmed Paşa'nın sekbanbaşılıkta ve ağalıkta hizmeti görüldüğünden dolayı bir iş başarır diye sadârete getirilmişti. Fakat bu da selefleri gibi silahdârın müdâhalesiyle bir iş başarmaya muvaffak olamadı ve bir
sene bir gün sadrâzam olduktan sonra 22 Ağustos 1779'da azledilerek müsâderesiz olarak Bozcaada'ya gönderildi. Az sonra Hanya Muhâfızlığı’na tâyin olundu. Fakat emekliliğini istemesi üzerine (1779 Kasım) emeklilikle Gelibolu'da oturmasına müsâade edildi.
1782 Aralık'ta Halil Hâmid Paşa'nın
sadrâzam olmasını müteâkip Kalafat Mehmed Paşa'nın vezirliği devam ettirilerek Belgrad Muhâfızlığına tâyin edildi ve burada iken
âmâ olarak emekli olup on sene daha yaşadı ve 1792'de Gelibolu'da ansızın vefât etti.
Hadîkatü’l-Vüzerâ Zeyli'nde Müslüman olarak ölmesinden
başka bir hayırlı işi olmadığı, sâkin, uysal ve insan sûretinde bir müşekkel
hayvan, sükûtî ve postunu doldurmuş nümâyişli bir vezir olarak tavsif edilmektedir.
Kalafat Mehmed Paşa, okuryazar
olmadığından, devlet esrârına dâir hatt-ı hümâyunlar ellerde gezdiğinden ve bundan başka sadrâzam olduğundan beri sık
sık vukûa gelen yangınlardan İstanbul'un dörtte biri yandığından dolayı halk arasındaki dedikodu
azlini çabuklaştırmıştır.
Silahdar Karavezir Seyyid Mehmed Paşa: * (1779-1781)
Kırşehir Arapsun kazâsından
olup 12 yaşında İstanbul'a gelerek "Aşçıbaşı" diye şöhreti olan Sürre Emîni Süleyman Ağa dayısı olduğundan kendisini sarayda helvahâneye kaydettirmiştir. Bu gencin yetişmesini arzu eden Süleyman
Ağa, yeğeninin terbiye ve tahsîlini samîmî dostlarından olup Yeniçeri Ocağı’nın elli altıncı cemâati zâbitlerinden Hacı Odabaşı'na havâle ettiğinden, Seyyid Mehmed beş sene kadar Hacı
Odabaşı'nın nezâreti altında okuyup yazmış ve bir müddet dayısının hizmetinde
bulunarak dayısının vefâtı üzerine teberdârân-ı hassa denilen Zülüflü Baltacılar Ocağı’na kaydedilmiştir.
Seyyid Mehmed, filhakîka merakla
okumuş, kitâbete ehemmiyet vermiş, ocağında da bunu bırakmayarak tahsîlini
ilerletmiş ve bu sâyede Enderun’da Hazîne Odası’na alınıp kitâbetteki vukûfuna mebni Hazîne Odası ikinci yazıcılığı verilmiştir. Bu sırada Seyyid Mehmed Efendi'nin birâderi
Helvacı Mustafa Ağa velîaht Abdülhamit'in kahvecibaşılığında bulunduğundan, velîahtın bütün işleri bunun vâsıtasıyla
yapılmak sûretiyle daha o târihlerde I. Abdülhamit'e intisap etmiştir.
I. Abdülhamit hükümdar olunca, Seyyid Mehmed
Efendi Has Oda'ya
nakledilerek mâbeynci ve yirmi bir gün sonra hazîne kethüdâsı ve pâdişâhın silahdârı oldu. Çok zeki, anlayışlı ve cidden değerli bir zât olan
Seyyid Mehmed Efendi, pâdişâhın büyük teveccühünden istifâde ile iyice hulul
ederek sarayda kendisine rakip olabilecekleri birer sûretle uzaklaştırdığı
gibi, sadrâzam azil ve tâyinlerinde de müessir oldu. İstediğini sadâret mevkiine getirtecek
ve beğenmediğini azlettirecek kadar nüfuz peydâ etti.
Küçük Kaynarca Muâhedesi’nden sonra I. Abdülhamit ıslahat yapmak isteyerek sadârete tâyin ettiği vezirlere geniş salâhiyet veriyorduysa da bu salâhiyetler hatt-ı hümâyunlarda kalıyor ve sadrâzamlar mevkilerinde tutunabilmek için Silahdar Seyyid Mehmed Efendi ile iyi geçinmeye mecbur olduklarından, kendilerine verilen salâhiyeti kullanamıyorlardı. Bununla berâber, muâhededen sonra sadrâzam olanlar arasında da ıslahat işlerini başarmaya muvaffak olacak kâbiliyette cesur, değerli vezirler pek yoktu. Sık sık sadrâzam değişmesinin bunun müdâhalesiyle vukûa geldiği mâlum ve gelenlerin de iş görmeden ayrılmasından bunun mesul olduğu her tarafta söylenmekte olduğundan ve İstanbul'da yangınların sık sık vukûu Silahdar aleyhindeki dedikoduyu arttırdığından, artık perde arkasından çıkarak bizzat işleri ele almasına lüzum görülmüştü. Bunun için pâdişah Beşiktaş Sarayı’nda bulunduğu sırada Kalafat Mehmed Paşa'dan alınan Mühr-i Hümâyun kendisine verilmek sûretiyle sadrâzam olmuştur. Bir buçuk sene süren (on sekiz ay on bir gün) sadâreti zamânında çalışarak bâzı icraat ve faaliyeti görülmüş ise de, kendisinden daha ziyâde başarılar beklendiği sırada teverrüm ederek, kırk beş yaşında vefât etmiştir.
Küçük Kaynarca Muâhedesi’nden sonra I. Abdülhamit ıslahat yapmak isteyerek sadârete tâyin ettiği vezirlere geniş salâhiyet veriyorduysa da bu salâhiyetler hatt-ı hümâyunlarda kalıyor ve sadrâzamlar mevkilerinde tutunabilmek için Silahdar Seyyid Mehmed Efendi ile iyi geçinmeye mecbur olduklarından, kendilerine verilen salâhiyeti kullanamıyorlardı. Bununla berâber, muâhededen sonra sadrâzam olanlar arasında da ıslahat işlerini başarmaya muvaffak olacak kâbiliyette cesur, değerli vezirler pek yoktu. Sık sık sadrâzam değişmesinin bunun müdâhalesiyle vukûa geldiği mâlum ve gelenlerin de iş görmeden ayrılmasından bunun mesul olduğu her tarafta söylenmekte olduğundan ve İstanbul'da yangınların sık sık vukûu Silahdar aleyhindeki dedikoduyu arttırdığından, artık perde arkasından çıkarak bizzat işleri ele almasına lüzum görülmüştü. Bunun için pâdişah Beşiktaş Sarayı’nda bulunduğu sırada Kalafat Mehmed Paşa'dan alınan Mühr-i Hümâyun kendisine verilmek sûretiyle sadrâzam olmuştur. Bir buçuk sene süren (on sekiz ay on bir gün) sadâreti zamânında çalışarak bâzı icraat ve faaliyeti görülmüş ise de, kendisinden daha ziyâde başarılar beklendiği sırada teverrüm ederek, kırk beş yaşında vefât etmiştir.
Kabri Bahçekapı'da Hâmidiye Türbesi kabristanındadır. I. Abdülhamit
kendisini çok sevmiş ve îtimat göstermiş, hizmetinden memnun kalmış ve
hastalığı esnâsında bizzat ziyâretine gelmiştir.
Hadîkatü’l-Vüzerâ Zeyli, fatin, zeki, teferrüde mail, kısa boylu, esmer, çirkin bir
zât olduğunu ve evvelce latîfeyi ve şakayı sever ve Nasreddin Hoca fıkralarıyla
musâhabeler yaparken Has Oda'ya naklinden sonra huyunu değiştirerek hiddetli ve
düşünmeden iş yaptığını yazmaktadır.
Doğum yeri olan Arapsun'da câmi, imâret, mektep, kütüphâne ve hamam yaptırmış, şehre su getirtmiş, sekiz çeşme ile bütün têsislerine vakıf tahsis etmiştir. Bundan başka, Arapsun'a etraftaki Türkmen Sarılar Aşîreti’ni iskân ettirerek Dâmad İbrâhim Paşa *'nın Muşkara'yı Nevşehir yaptığı gibi, bu da köy olan Arapsun'u bir kasaba hâline
koyarak Gülşehir ismini verdirmiş ve bu yeni ismi vakfiyesine kaydettirmiş ise de, eski ismi yenisine galebe çalarak
Arapsun kalmıştır. İstanbul'da Hızırilyas'tan evvel kuzu kesme yasağı bunun sadâreti zamânında
konmuştur.
Esmer olmasından dolayı silahdarlığında "Kara Silahdar" ve sadâretinde de "Kara Vezir" denilmiştir.
İstanbul'da vefât eden vezîriâzamların cenâze namazları Fâtih Câmii'nde kılınmak teâmülden iken aynı günde pâdişâhın oğlu Şehzâde
Mehmed'in de defni münâsebetiyle vakit olmaması ve mesâfenin uzaklığı
nedeniyle şeyhülislâmın reyi üzerine bunun cenâze namazı Vâlide Câmii'nde kılınarak Hâmidiye Türbesi kabristanına
defnedilmiştir.
Yeğen Hacı Mehmed Paşa: * (1782-1782)
Eğirdir'in Barla nâhiyesi
halkından olup Belgrad serdengeçti ağalarından Hacı Yusuf'un oğludur. 1726'da
memleketinde doğmuş, 1742'de İstanbul'a gelmiş, Yeniçeri Ocağı’na girmiş, bu da babası gibi Belgrad Serdengeçti Ağası olup bir fitne çıkardığından dolayı Alâiye tarafına kaçmıştır. Gittiği yerde de rahat durmayan Yeğen
Mehmed, İstanbul'a gelip 50.000 Kuruş rüşvet verdikten sonra kendisini affettirerek 1768 Seferi’nde yeniçeri serdarlığı
ve turnacıbaşı pâyesiyle
İsakçı Köprüsü’nün
muhâfazasına mêmur edilmiştir. 1770'te Serdâr-ı Ekrem Halil Paşa *'nın mağlûbiyeti esnâsında asâleten turnacıbaşı
olmuş ise de, Silahdar Mehmed Paşa *'nın serdâr-ı ekremliği sırasında fitne
çıkarıcı hareketinden dolayı Varna'ya sürgün edilmiş ve oranın ağalığı verilmiştir.
Yeğen Mehmed Ağa daha sonra ocağında saksoncubaşı, 1772'de zağarcıbaşılıkla Silistre tarafına mêmur olmuş ve orada hayli iş gördüğünden dolayı
1773 Mart'ta kul kethüdâsı olarak bir muhârebede muvaffakiyet gösterdiğinden dolayı 8 Haziran 1773'te yeniçeri
ağalığına tâyin olunarak 1773 Ekim'de vezirlik ile “ağa paşa” olmuştur.
1774’te Osmanlı - Rus Harbi’nin sona ermesiyle ordunun avdeti esnâsında Sadrâzam Muhsinzâde *'nin vefât etmesi
üzerine Yeğen Mehmed Paşa, ordu kaymakamı olarak Kapıkulu Ocakları’nı İstanbul'a getirmiş ve yirmi beş gün sonra da yeniçeri ağalığından
alınarak 1774 Eylül'de Silistre Beylerbeyliğine gönderilmiştir. Bundan sonra Vidin Muhâfızı, ikinci defâ Silistre Beylerbeyi, Kırşehir Mutasarrıfı ve 1779'da Anadolu Beylerbeyi olup bir sene sonra Alâiye Sancağı’na tâyin sûretiyle soğukluk gösterilerek oraya varır varmaz
üzerinden vezirliği de alınarak memleketinde oturtulmuştur. 1781'de vezirliği tekrar verilerek
Hotin Muhâfızlığına tâyin edilen Yeğen Mehmed Paşa, bir sene sonra Tırhala Sancağı’na naklolunarak 2 Mayıs 1782'de Rumeli Beylerbeyliğine tâyin edilip aynı sene 25 Ağustos'ta İzzet Mehmed Paşa'nın ikinci defâki sadâretten azli üzerine bir iş görür ümidiyle sadrâzam olmuştur.
Yeni sadrâzam muvâfık bir iş
görmedikten başka, gâyet kinci ve intikamcı olduğundan, evvelce gücenik olduğu
kimseler hakkında intikam almak sevdâsına düşüp ve hattâ bu arada eski sadrâzam Silahdar Mehmed Paşa *'yı Erzurum Beylerbeyliğinden azil ve malını müsâdere ile kendisini Niğde'de ikâmete mêmur edip öldürmek istemesi ve bu sûretle bir
hayli devlet adamlarını kırmasından dolayı, sadârete tâyininden dört ay dokuz
gün sonra, 31 Aralık 1782'de azil ve malı müsâdere edilmeden derhâl Vidin Muhâfızlığına tâyin olunmuştur.
1784 Ağustos'ta İnebahtı Sancağı’na tâyin olundu. Bu sırada
Mısır'da
kölemenlerden Murat Bey hasımlarına galebe ederek bütün nüfûzu
eline alıp beğenmediği Mısır Beylerbeyi eski sadrâzamlardan Silahdar Mehmed Paşa *'yı Mısır'dan çıkarmıştı. Bunun üzerine, onun yerine zorlu
bir vezîrin Mısır Beylerbeyliğine gönderilmesi îcap ettiğinden, 1784 Aralık'ta hükûmetçe
yapılan görüşme netîcesinde İnebahtı Muhâfızı Yeğen Seyyid Mehmed
Paşa'nın Alâiyeli olması, Mısır'da birçok Alâiyelinin bulunması ve kendisinin ocaklı olması
sebebiyle Mısır'daki ocaklıların kendisine meyledecekleri düşünülerek, onun
Mısır'a tâyini münâsip görülmüştür. Bunun üzerine Yeğen Mehmed Paşa'ya, Alâiye veya münâsip bir mahalle çıkarak kapısını (maiyyetini)
tanzim ile acele Mısır'a gitmesi emrolunmuştur. Yeğen Mehmed Paşa'nın maiyyetini
tertip ile Mısır'a gitmesi ancak 1785 Kasım târihine kadar uzamış ve bu sırada
Mısır'da karışıklık en had derecesini bulmuş ve bunun da bir iş başaramayacağı
anlaşıldığından, Mısır işi Kaptanıderyâ Gâzî Hasan Paşa *'ya havâle olunmuştur.
Filhakîka Gâzî Hasan Paşa, Mısır'da îcap
eden temizliği yaptığı sırada Beylerbeyi Yeğen Mehmed Paşa'nın, pâdişahça istenen Mısır vergisini azaltacak yerde kendisine menfaat têmini için zam
yapmış olması şikâyete neden olduğundan, Gâzî Hasan Paşa'nın yazması üzerine
1786 Kasım'da Diyarbekir Beylerbeyliğine naklolunmuştur.
1787'de Vidin Seraskeri bulunan Yeğen Mehmed
Paşa, Rus-Avusturya Seferi esnâsında
Rumeli'den
İsmâil ordugâhına asker sevkine mêmur edilip hemen arkasından da İsmâil Seraskeri eski sadrâzam Şâhin Ali Paşa'nın yerine İsmâil Seraskeri
olmuş ve vazîfesi başına giderken 6 Aralık 1787’de vefât ettiğinden, İsmâil Seraskerliği
ikinci defâ Şâhin Ali Paşa'ya verilmiştir.
Halil Hâmid Paşa: * (1782-1785)
Ispartalıdır. Küçük yaşlarda İstanbul'a gelmiş, kâtipliklerde ve beylikçi maiyyetinde çalışmıştır. Babadağ'da görev yaparken Dîvân-ı Hümâyun hocalığı rütbesini kazanmıştır. 1779 yılında büyük tezkîreciliğe getirilmiştir. 1780 yılında tersâne emîni ve bir sene sonra da sadâret kethüdası oldu. 1782’de sadrâzamlığa
atandı.
Sadrâzamlığı sırasında Yeniçeri Ocağı'nı ıslah etmek ve gücünü kısıtlamak yönünde çalışmalarda bulundu. Fransa ile ilişkiler kurarak, askerî reform için gereken personeli ülkeye dâvet etti. Güçlü ve reformcu bir sadrâzam olarak tanındı. Muhâliflerinin yoğun baskısı sonucu I. Abdülhamit'in gazabına uğradı. Yolsuzlukla suçlanarak görevinden azledildi ve Gelibolu'ya sürüldü. Ancak birkaç gün sonra Bozcaada'ya getirilerek burada başı kesildi. Vücûdu Bozcaada'da defnedilmiş, kesilen başı ise İstanbul'a getirilerek Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilmiştir. Kemal Derviş'in büyük dedelerindendir.
Sadrâzamlığı sırasında Yeniçeri Ocağı'nı ıslah etmek ve gücünü kısıtlamak yönünde çalışmalarda bulundu. Fransa ile ilişkiler kurarak, askerî reform için gereken personeli ülkeye dâvet etti. Güçlü ve reformcu bir sadrâzam olarak tanındı. Muhâliflerinin yoğun baskısı sonucu I. Abdülhamit'in gazabına uğradı. Yolsuzlukla suçlanarak görevinden azledildi ve Gelibolu'ya sürüldü. Ancak birkaç gün sonra Bozcaada'ya getirilerek burada başı kesildi. Vücûdu Bozcaada'da defnedilmiş, kesilen başı ise İstanbul'a getirilerek Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilmiştir. Kemal Derviş'in büyük dedelerindendir.
Hazînedar Şâhin Ali Paşa: * (1785-1786)
Hangi ırktan olduğu açık olarak
bilinmiyorsa da Gürcü olduğu zannı kuvvetlidir. Çelik Mehmed Paşa kölelerinden olup onun dâiresinde yetişmiş, silahşörlükte mahâreti
görülmüş, efendisine hazînedar olmuş ve bu lâkapla
tanınmıştır.
Şâhin Ali Ağa, Çelik Mehmed Paşa'nın
Anadolu'daki beylerbeyiliklerinde bâzı yerlerde onun mütesellimi olup eşkıyâlıkta bulunan levendleri yola getirme husûsunda hizmet etmiştir. Hattâ Hicaz Emîri (Mekke Emîri) tarafından İstanbul'a gönderilirken levendlerin eline geçmiş olan hediyeleri
buldurması için Çelik Mehmed Paşa'ya gönderilen ferman üzerine, bu işe Şâhin
Ali Ağa mêmur edilmiş ve o da bu hediyeleri, bir parçası zâyî olmadan elde edip
bu münâsebetle epey levendi tepelemiş ve bu hizmetine mükâfat olarak beylerbeyi rütbesiyle
Adana Beylerbeyliğine tâyin olunmuştur.
Şâhin Ali Paşa 1768'de Rakka Beylerbeyliği ile Rus Seferi’ne mêmur oldu. Bender’e geldiği zaman Hotin Kalesi’nin yardımına koşmuş, muhârebe sahasındaki cesurâne
hareketi sebebiyle 24 Kasım 1769'da vezirlikle Karaman Beylerbeyliği verilerek Özi taraflarına mêmur olup, 1770 Eylül'de Sivas Beylerbeyliği ile Özi Kalesi Muhâfızlığına tâyin edilmiştir. Şâhin Ali Paşa, bu muhâfızlıkta ve en müşkül durum içinde Rusların hücumlarına karşı
üç sene metânetle Özi'yi
müdâfaa ettiği gibi, müteaddit çıkışlarla da Ruslara galebe çalmıştır. Muhârebeden
sonra 17 Kasım 1775'te Aydın Muhassılı ve Ocak 1777'de
Anadolu Beylerbeyi olan Şâhin Ali Paşa, 1777 Ağustos'ta Diyarbakır ve arkasından Adana beylerbeyiliklerinde bulundu. Bu sırada bâzı Türkmen aşîretlerinin Rakka yâni
Urfa taraflarına iskân edilmesi îcap
ettiğinden, kendisine Sivas ve Rakka eyaletlerinin ikisi birden verilmek sûretiyle iskân işine mêmur
edildi.
Şâhin Ali Paşa, 21 Mart 1780'de Karaman ve 23 Eylül 1781'de Maraş ve 1782 Eylül tevcîhâtında Halep Beylerbeyi ve 10 Şubat 1783'te
tekrar Aydın Muhassılı olup Aydın'ı mütesellimle idâre etmek üzere Özi Muhâfızlığına gönderilmiştir. 13 Ocak 1785’te ikinci defâ Halep Beylerbeyi olan Şâhin Ali Paşa, 31 Mart 1785'te Halil Hâmid Paşa'nın
azli üzerine sadrâzam tâyin edilerek kendisi
gelinceye kadar Kaptanıderyâ Cezâyirli Gâzî Hasan Paşa * sadâret kaymakamı tâyin edilmiştir.
Okuyup yazmaktan mahrum, taşralarda bulunup devlet idâresinde vukûfu olmayan Şâhin Ali
Paşa'nın sadârete dâveti hayli garip görünmüştü. Fakat I. Abdülhamit, bunun Rus Seferi’nde
Özi'yi uzun müddet müdâfaa etmesinden dolayı takdir ederek bu sûretle
taltif etmek istemişti. Aynı sene (1785 Nisan) İstanbul'a gelerek Mühr-i Hümâyun'u aldı. Halil Hâmid Paşa'nın
komplosundan kurtulan I. Abdülhamit, iki eliyle Cezâyirli Hasan Paşa *'ya
sarıldığından, bütün hüküm ve nüfuz saltanat atabeyi olan Gâzî Hasan Paşa'nın elinde idi. Dokuz aya yakın sadârette bulundu. Okuyup yazması olmadığından devlet sırları
duyulup kendisinin de taşra idâresine kıyasen doğrudan doğruya iş görmeye kalkması
sebebiyle azlolunarak malı müsâdere edilmeden Selânik Sancağı ile İsmâil Seraskerliğine gönderildi (25 Ocak 1786).
Şâhin Ali Paşa'nın yerine beş ay evvel vezirlikle Mora Beylerbeyi olan Cezâyirli Hasan
Paşa'nın kethüdâsı Yusuf Paşa tâyin edildi ve onun
gelmesine kadar efendisi Gâzî Hasan Paşa sadâret kaymakamı oldu. Şâhin Ali Paşa, (1786 Mart) İsmâil'de oturmak üzere Özi Beylerbeyi oldu. Bir müddet
sonra Rus ve Avusturyalılarla 1787 Seferi başladı. Yeni sadrâzam Yusuf Paşa, Avusturya üzerine sefere hareket edip Rus cephesine de Kılburun Vakâsı üzerine seraskerlikten azledilen Şâhin Ali Paşa'nın yerine eski vezîriâzamlardan Yeğen Hacı Mehmed Paşa'yı tâyin etmişti. Fakat
Yeğen Hacı Mehmed Paşa'nın Köstence'de vefâtı üzerine ordu erkânının ve
ocaklının istememelerine rağmen, o taraflarda başka bir değerli vezir
olmadığından, zarûrî olarak Şâhin Ali Paşa tekrar Rus cephesine serasker tâyin edildi.
Şâhin Ali Paşa azlinden dolayı
gücendiğinden, işe bütün kuvvetiyle sarılmadı. Hattâ pâdişah, Ali Paşa'nın
gücenikliğini sadrâzama bildirmişti. Rus cephesindeki durum fenâ olduğundan, (1788 Temmuz) Şâhin Ali
Paşa seraskerlikten alınarak yerine Anadolu Beylerbeyliği ve vezirlikle Zihneli Hasan Paşa tâyin olunarak sâbık
serasker İsmâil Muhâfızlığında bırakıldı ve muhâfızlıktan da alınarak Silistre'de ikâmete mêmur edilip sonra Bozcaada'ya gönderildi ve Seddülbâhir'de hastalanarak orada vefât etti (13 Haziran 1789).
Kale müdâfaası
ve eşkıyâ têdîbinde hizmeti görülmüş ise de, sadârete liyâkati
yoktu. Cesur, gayretli ve fevkalâde silahşördü. Sicill-i Osmânî'de sâlih, âdil ve iyiliksever olduğu kaydedilmektedir.
Koca Yusuf Paşa: * (1786-1789), (1791-1792)
Kaptanıderyâ Cezâyirli Gâzî Hasan Paşa *’nın
himâyesinde devlet kademesine girdi. Gâzî Hasan Paşa’nın kapı kethüdâlığında bulundu. Sultan I. Abdülhamit Han (1774-1789) devrinde, vezirlikle Mora Muhassıllığı vazîfesindeyken, 25
Ocak 1786’da vezîriâzam oldu. Bu sırada Rusya, Osmanlı Devleti’nin yıkılması için Avusturya ile ittifak kurdu. İngiltere ve Prusya’da Rusya ile Avusturya’ya karşı cephe aldılar. Rusların
Müslüman ahâli üzerinde ve Osmanlı ülkesindeki
emellerini iyice bilen ve fırsat kollayan Yusuf Paşa, şeyhülislam ve Sultan I. Abdülhamit Hân’ın tasvibi ile 19 Ağustos
1787’de Rusya’ya harp îlan edilmesini sağladı. Avusturya da
Rusya’nın safında yer aldı.
Osmanlı - Rus - Avusturya Savaşları’nda
Yusuf Paşa, serdâr-ı ekrem
tâyin edildi. Yeniçerilerin intizamsızlığına rağmen 20 Eylül 1788’de Avusturyalılara karşı Sebeş Muhârebesi kazanıldı. Rusya cephesindeyken Sultan III. Selim Han tahta geçince, 7
Haziran 1789’da Vidin seraskerliğine tâyin edildi. 1790’da Bosna Beylerbeyliğine getirildi. Bu vazîfedeyken 1791’de tekrar vezîriâzamlıkla
Rus cephesinde kumandayı ele alan Koca Yusuf Paşa, ordunun intizamsız durumunu bildiğinden, antlaşma yolunu tercih etti. Rusya ile Yaş Antlaşması imzâlandı. 4 Mayıs
1792’de Trabzon Beylerbeyliği ile Anapa
seraskerliğine tâyin edildi.
Son vazîfesi, Medîne seraskerliği olup, burada vefât
etti (1800). Koca Yusuf Paşa hamiyetli ve çalışkan bir kimseydi. Çalışkan ve halîm-selim
bir şahsiyete sâhip olmasına rağmen, yerine ve zamânına göre iş yapar ve
hareket ederdi. Rusların Müslümanlara karşı giriştiği mezâlimler dolayısıyla bu ülkeye karşı
büyük bir kin duyuyordu. Ancak katıldığı muhârebelerde yeniçerilerin bozukluğunu gördüğünden, düşmanlara karşı niyetini
bütünüyle gerçekleştiremedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapabilirsiniz.