1 Ocak 2015 Perşembe

I. ABDÜLHAMİT




I. ABDÜLHAMİT

Yirmi Yedinci Osmanlı Sultânı



Babası: III. Ahmet  
Annesi: Rabia Sermi Sultan
Doğum Târihi: 20 Mart 1725
Vefât Târihi: 7 Nisan 1789
Saltanat Müddeti: 21 Ocak 1774 - 7 Nisan 1789
Türbesi: İstanbul’dadır.



III. Ahmetn oğlu ve III. Mustafa'nın kardeşidir.

Sultan I. Abdülhamit, siyâsî ve askerî ıslahatlara girişti. Bugün İstanbul Teknik Üniversitesi olarak bilinen okulu, "Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun" adıyla, Avrupaî tarzda bir askerî mühendislik okulu olarak açtı. Yeniçeri Ocağı’na ve donanmaya yeni bir çehre kazandırmaya çalıştı. Sürat Topçuları Ocağı'nı kurdurdu, yeniçerilerin sayımını yaptırdı ve gereksiz yere fazla para alanları tespit ettirdi. Bu faaliyetleri yürüten Sadrâzam Halil Hâmid Paşa, menfaati bozulanlar tarafından pâdişâha şikâyet edildi. Halil Hâmid Paşa, yaptığı tüm olumlu çalışmalara rağmen Sultan I. Abdülhamit'in emriyle îdam edildi.

Sultan I. Abdülhamit, bütün başarısızlıklara rağmen Osmanlı Pâdişahları arasında iyi niyeti ve gayreti ile anıldı. Zarif ve alçakgönüllü kişiliğiyle takdir topladı. 1782 yılı yazında İstanbul'da çıkan yangında itfâiye işlerini bizzat kendisi yürütmesi sonucu halkın sevgisini de kazanmıştı.


Saltanâtı Dönemindeki Önemli Olaylar

İstihkâm okulu açılmıştır. Yeniçeri sayımı yapılmış ve ulûfe alım satımı yasaklanmıştır. Sürat Topçuları Ocağı genişletilmiş, Lağımcı ve Humbaracı Ocakları ıslah edilmiştir.


Küçük Kaynarca Antlaşması

Sultan I. Abdülhamit, 1768-1774 Osmanlı - Rus Savaşı’nın kötü şekilde devam ettiği bir dönemde tahta geçti. Ruslara karşı konulamayacağını anlayan Osmanlı Devleti, 21 Temmuz 1774 târihinde Küçük Kaynarca Antlaşması'na imzâ attı. Bu antlaşmaya göre Kırım'a bağımsızlık verildi. Ruslar Karadeniz'de ticâret yapıp, donanma bulundurabilecekler, Balkanlar’da Ortodoks toplulukların haklarını koruyacaklardı. Osmanlı Devleti Rusya'ya savaş tazmînâtı verecek, ancak Rusya Eflak, Boğdan, Basarabya ve Akdeniz'de işgal ettiği adaları Osmanlı Devleti’ne geri verecekti. Fakat bu bölgelerde Osmanlı Devleti genel af îlan edecek, halka din ve mezhep özgürlüğü verecek, halktan vergi almayacak, isteyen istediği yere göç edebilecekti.

Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin kurulduğu günden bu yana imzâladığı, şartları en ağır antlaşmadır. İlk defâ, halkı tamâmen Türk ve Müslüman olan Kırım gibi bir eyâlet kaybedilmişti. Karadeniz'in bir Türk gölü olma özelliği de böylece sona ermiş oldu. Osmanlılar ilk kez, bir devlete savaş tazmînâtı verdiler. Rusya'ya kapitülasyonlardan yararlanma imkânı verildi. Rus ticâret gemileri boğazlardan serbestçe geçme hakkına sâhip oldular. Rusya bu antlaşma ile Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışma imkânını da bulmuş oldu.


Kırım

Küçük Kaynarca Antlaşması sonucunda Osmanlı Devleti ile Rusya arasında kalıcı bir barış sağlanamamıştı. Çünkü Rusya Kırım'ı tamâmen kendisine bağlamak istiyordu. Kırım'da Osmanlı hükûmetinin atadığı III. Selim Giray Han ile Rusların Kırım'a han olarak seçtikleri Şâhin Giray arasında bir iç savaş çıktı.

Yeni bir Osmanlı - Rus Savaşı ihtimâli belirmesi üzerine, Aynalıkavak Tenkihnâmesi imzâlandı. Küçük Kaynarca Antlaşması’nın bâzı maddeleri değiştirildi. Ruslar Kırım'dan askerlerini çekecek, Osmanlı Devleti ise Rusların istediği Şâhin Giray'ın hanlığını kabul edecekti. Tamâmen Rus taraftarı olan Şâhin Giray'ı Kırım halkı istemedi. Çıkan ayaklanmayı bahâne eden Şâhin Giray, Rus kuvvetlerini Kırım'a çağırdı. Kırım Hanlığı, Rusya'nın Kırım'ı ânî işgâli sonucu 9 Temmuz 1783 târihinde Rusya'ya bağlı bir eyâlet hâline geldi.

Osmanlı Devleti, Kırım'ın 1783 yılında Rusya'ya bağlanmasını kabullenememişti. Rusya ve Avusturya, Osmanlı Devleti’ni paylaşmak için bu sırada projeler üretiyorlardı. Bu iki devlet arasındaki yakınlaşma İngiltere'yi telaşlandırdı. Osmanlı Devleti, İngiltere ve Prusya'nın kışkırtmaları ile 13 Ağustos 1787 târihinde Rusya'ya karşı tekrar savaş îlan etti. Avusturya da Rusya'nın yanında yer aldı.


Rusya ve Avusturya İle Savaş

Osmanlı Ordusu, Temeşvar Eyâleti’nde stratejik bir konumda bulunan Muhâdiye Boğazı'nı ele geçirdi. Avusturyalıların toparlanmasına fırsat vermeden harekâtın sürdürülmesi kararlaştırıldı. Bu sırada Avusturya İmparatoru Joseph 80.000 kişilik bir ordu ve 500 topla Sebeş Boğazı'na geldi. 21 Eylül 1788 târihinde yapılan Sebeş Savaşı'nda Osmanlı Ordusu büyük bir zafer kazandı. İki ayrı cephede hem Avusturya, hem de Rusya ile savaşmak zorunda kalan Osmanlılar orduyu ikiye ayırmıştı. Bu durum Osmanlı Devleti’ni zor durumda bıraktı. Saldırıya geçen Ruslar, Özi Kalesi’ni kuşatarak 25.000 kişiyi alçakça katlettiler (17 Aralık 1788). Bu haberin İstanbul'a ulaşması üzerine, Sultan I. Abdülhamit kederinden hastalandı ve felç geçirdi. Ancak, 7 Nisan 1789'da vefât edene kadar devlet işleriyle ilgilenmeye devam etti. Dindarlığı ve iyiliği sebebiyle halkın "velî" olarak gördüğü Sultan I. Abdülhamit, 15 yıl 2 ay 17 gün süren saltanatan sonra, 64 yaşında vefât etti. Cenâzesi Bahçekapı'da kendi yaptırdığı türbesine defnedildi.


Mîmârî Çalışmalar




Dönemin Sadrâzamları



İzzet Mehmed Paşa (Bolulu İzzet Mehmed Paşa): * (1774-1775), (1781-1782)

RumRum Mehmed Paşa * ahfâdından Hüseyin Bey'in oğlu olup Bolu’nun Beylik Köyü’nde 1723'te doğmuştur. İstanbul'a gelip yirmi yaşını geçkin bir yaşta iken I. Mahmut zamânında Dârüssaâde Ağası Maktul Hâfız Beşir Ağa'nın himâyesiyle Eski Saray Baltacılar Ocağı’na alınmış okuyup yazması sebebiyle kapı hasekisi (Bâb-ı Âlî ile saray arasındaki muhâbere mêmuru) olmuştur. Daha sonra dârüssaâde ağası yazıcısı halîfesi olan ve III. Mustafa'nın cülûsunda kendisine "Bey Halîfe" denilen İzzet Mehmed Efendi, ağa yazıcısı olmuştur (1757 Kasım).

Bey Halîfe bu hizmette iken Sadrâzam Koca Râgıp Paşa tarafından hizmeti beğenilmediğinden tâyininden birkaç ay sonra yâni 25 Mart 1758'de azlolunarak bir müddet açıkta kalmış ve mensup olduğu Baltacılar Ocağı lâğvedildikten başka evinin de yanması üzerine çok fenâ bir duruma düştüğünden vaziyete vâkıf olan III. Mustafa tarafından kendisine 7.500 Kuruş ihsan olunmak sûretiyle gönlü alınmıştır.

İzzet Mehmed Efendi'ye bu sırada hâcegân rütbesi verilip sakal salıvermiş ve beş sene kadar mâzul olarak kalmıştır. 18 Mart 1763'te dârüssaâde ağası yazıcısı olan Ahmed Efendi, kayınpederi Gümrük Emîni İshak Ağa'nın yerine gümrük emîni olduğundan ondan açılan yazıcılığa sakalını kestirmek sûretiyle eski ağa yazıcısı İzzet Mehmed Efendi ikinci defâ tâyin edildi.

İzzet Mehmed Efendi 1766 Mart'ta Râif İsmâil Efendi yerine darphâne emîni ve (1774 Şubat) ve 6 Temmuz 1774 senesinde de Boşnak Abdullah Paşa'nın yerine vezirlikle rikâb-ı hümâyun kaymakamı olmuştur.

Küçük Kaynarca Antlaşması’nı ve ocakların avdetini müteâkip 11 Temmuz 1774’te sadrâzam tâyin edilmiştir. İzzet Mehmed Paşa faal bir zât olmayıp bütün işleri kayınbirâderinin eline bırakmıştı. Bu kusuruyla berâber nâmuskârlığı sebebiyle kendisine müsâmaha edilmekteydi.

1775 Temmuz’da donanmanın denize çıkması ve bu sırada Kırım'dan gelmiş olan Tatar heyetine Dolmabahçe'de ziyâfet çekilip görüşmeden sonraki istirahat esnâsında sadrâzam ile Şeyhülislam İvazpaşazâde İbrâhim Bey arasında bir münâkaşa çıkmıştı. Şeyhülislam babası zamânından kalma Selim adında bir adamı için bir sene evvelki râyici üzerinden bir mukâtaa ricâ etmiş. Bu söze karşı sadrâzam "istenilen mukâtaanın otuz kese zammıyla tâlibi var" diye cevap vermiş. Bu mukâbeleden müteessir olan şeyhülislam efendi orada bulunanların ve husûsiyetle Tatar heyetinin yanında gazapla söylenerek pabuçlarını giymeden çadırdan çıkıp kayığına atlayarak gitmiştir. Bu çirkin hâl üzerine şeyhülislâmın azli îcap ederken onun adamlarının têsiriyle kayınbirâderine fazla müsâmaha göstermesinden bahsedilerek hâdisenin ertesi günü İzzet Mehmed Paşa azlolunmuştur (7 Temmuz 1775).

İzzet Mehmed Paşa'nın azli maslahat îcâbı olduğundan pâdişah tarafından hakkındaki teveccühün devâmı nedeniyle kendisini Gelibolu'ya götürmek üzere oğlu Mehmed Saîd Bey mübâşir tâyin edilmiş ve hemen arkasından Aydın Muhassıllığına tâyin edildiği bir fermanla kendisine bildirilmiştir. İzzet Mehmed Paşa'nın yerine Sadâret Kethüdâsı Derviş Mehmed Ağa sadrâzam olmuş ve Şeyhülislam İbrâhim Bey hakkında halk arasında dedikodu olduğundan o da yirmi iki gün sonra azledilerek yerine "Hindî Molla" denilen Sâlihzâde Mehmed Emin Efendi getirilmiştir. İzzet Mehmed Paşa Aydın’a vardıktan az sonra (1775 Kasım) Mısır Beylerbeyliğine tâyin edilip kendisini İzmir'den alıp götürmek üzere Kaptanıderyâ Gâzî Hasan Paşa'ya emir verilmiştir. İzzet Mehmed Paşa'ya 1778 Ekim tâyinlerinde İçel Sancağı verilmiş ise de oraya gitmeden evvel Sivas Beylerliğine naklolunmuş ve 1779 sonlarında Erzurum Beylerbeyi olmuş ve 20 Ocak 1781 de “Karavezir” diye meşhur Silahdar Seyyid Mehmed Paşa'nın vefâtı üzerine ikinci defâ sadârete getirilmiştir.

İzzet Mehmed Paşa bu defâki sadâretinde de evvelki gibi ağır hareketi ve işleri yine kayınbirâderinin eline bırakması ve onun da yolsuzlukları ve rüşvetçiliği yüzünden söz altında kalıp bu sırada İstanbul'da büyük bir yangının çıkması aleyhine olan dedikoduları arttırdığından ve bu da rehâvetine yüklendiğinden daha evvelden sadârete dâvet edilen Yeğen Mehmed Paşa'nın gelmesi üzerine Mühr-i Hümâyun kendisinden alınıp emeklilikle Filibe'de oturması emredilmiştir (24 Ağustos 1782).

İzzet Mehmed Paşa dört buçuk ay Filibe'de oturmuş ve 1783 Ocak'ta vezirliği devam ettirilerek Semendire Sancağı’yla Belgrad Muhâfızlığı’na gönderilmiş ve 1784 Ocak veya Şubat'ta burada ansızın vefât etmiştir.

Birinci sadâreti bir seneden yirmi beş gün noksan ikincisi bir buçuk seneden ziyâde idi. Son derece ağır, haddinden fazla derecede halîm düşünceli fakat iş göremeyecek derecede tembel bir şahsiyet olup bu hâli devlette ıslahat yapmak isteyen I. Abdülhamit'in hoşuna gitmemişti. Birinci defâki sadâretinde birdenbire azli pâdişâhı müteessir etmiş olup evvelki hatâyı düzeltmek için ikinci defâ sadrâzam yapmıştı.


Moralı Derviş Mehmed Paşa* (1775-1777)

İstanbullu olup babası Sultan Yağlıkçısı Kadri Ağa'dır. 1735 târihinde Hoşkadem Mahallesi’nde doğmuştur. Gençliğinde Defterdar Behçet Efendi'nin defterdar yamaklığında bulunup Nâilî Abdullah Paşa *, Silahdar Ali *ve Yirmisekiz Çelebizâde Saîd Mehmed * Paşaların sadâretlerinde divitdarlık etti. Defterdar kesedârı iken hâcegân sınıfına alınıp 1767 Mart'ta İstanbul Mukâtaacısı, 1768 Seferi'nde defterdar kesedarlığı ile orduya iltihak etti ve bu harp senelerinde mâliye tezkîrecisi, mektupçu ve 25 Şubat 1772'de Şumnu kışlağında bulunduğu sırada şıkk-ı evvel defterdârı (başdefterdar) oldu. 1774'te ordu ile İstanbul'a gelindiği zaman azlolundu ise de, aynı sene 25 Kasım 1774'te ikinci defâ başdefterdarlığa getirildi.

Derviş Mehmed Efendi 5 Nisan 1775'te sadrâzam kethüdâsı olup yine o sene 7 Temmuz'da İzzet Mehmed Paşa'nın yerine sadrâzam tâyin edildi. Rehâvetinden dolayı 5 Ocak 1777’de azledilerek Gelibolu'da ikâmete mêmur edildi. Yerine I. Abdülhamit'in silahdârı Seyyid Mehmed Efendi'nin şevkiyle on altı gün evvel sadâret kethüdâsı olan Dârendeli Mehmed Efendi vezîriâzam oldu.

Eski sadrâzam Derviş Mehmed Paşa 10 Şubat 1777’de Hanya Sancağı’na tâyin edilip yola çıktı ise de, hastalanıp Sakız Adası’nda birkaç gün kaldığı sırada aynı sene 15 Nisan'da vefât ederek orada İbrâhim Paşa Câmii hazîresine defnedildi.

Derviş Mehmed Paşa'nın sadâreti bir sene altı aydır. Ölümünde elli yaşlarında kadardı. Halîm, iyi kalpli, yolsuzluk yapmadan yaşamıştır. Sadâreti zamânında üç defâ şehir donanması ve Rusya ile dostluğun têsisine mebni hediye verilmesi sûretiyle fazla masrafı olduğu için sadâretten azlinde altı yüz kese borcu çıkmıştır.

İstanbul'da Eyüp'te bir çeşmesi olup Üsküdar'da Nasûhî Tekkesi ile Bursa Mevlevîhânesi'ni tâmir ettirmiş ve Mısır'da Seyyidü’s-Sâdât Câmii ve türbesini yeniden yaptırmıştır. Burdur kasabasındaki 1770 târihli kütüphâne Derviş Mehmed Paşa'nındır.


Dârendeli Cebecizâde Mehmed Paşa* (1777-1778)

Cebecizâde diye de anılır. Silahdar Mehmed Paşa, onunla iyi çalışabileceğini hesaplayarak I. Abdülhamit döneminde sadâret kethüdâlığına atanmasına yardımcı oldu. 1776’da da sadrâzamlığa atandı.

Sadâreti zamânında Basra’nın elden çıkmasını önleyemedi. Ruslar Kırım Hanlığına adamlarını seçtirmek için yoğun çalışmalara yönelince Kırım’ın kurtarılması amacıyla Karadeniz’e donanma çıkarıldı. Ancak I. Abdülhamit 1778’de Dârendeli Mehmed Paşa’yı görevinden aldı. Donanmanın da hemen İstanbul’a dönmesi bildirildi.

Dârendeli Mehmed Paşa, Bozcaada’ya zorunlu oturmaya gönderildi. Bir süre sonra yeniden vezirlik rütbesini alıp İnebahtı’ya muhâfız atandıysa da çok kalmadı. 1779’da İçel Sancağı’na, sonra da Cidde Beylerbeyliğine atandı. Gitmek istemediğinden emekliye ayrıldı ve Dârende’ye döndü. Şubat 1784’te vezir rütbesiyle Erzurum Beylerbeyliğine atandıysa da yola çıkacağı sırada öldü ve Dârende’deki türbesine gömüldü.


Kalafat Mehmed Paşa* (1778-1779)

Rusçuk âyânından Çelebi Mehmed Ağa'nın çiftlik çorbacısı (amelebaşı) olup İslâmiyet'i kabul ettikten sonra İstanbul'a gelip Yeniçeri Ocağı’na girerek ocak çorbacılarından (bölük veya orta kumandanı) Kilerci Mustafa Ağa'ya intisap etmiştir. Mustafa Ağa 1748 Şubat'ta birinci defâ yeniçeri ağası olunca Mehmed Ağa'yı çorbacı yapmıştır. Mustafa Ağa bir sene sonra azledilip Kul Kethüdâsı Hasan Ağa onun yerine ağalığa gelmesiyle Mehmed Ağa îdam edileceğinden korkarak kaçmış ve efendisinin 1750'de ikinci defâ yeniçeri ağası tâyini üzerine çorbacılığı yeniden elde etmiştir. Mehmed Ağa bundan sonra ocak kânûnu üzere sırasıyla yükselerek çavuş, başçavuş ve 1768 Rus Seferi’nde Edirne Ağası olup oradan İstanbul'a dâvet edilerek sekbanbaşılığa tâyin edilmiştir. Daha sonra kul kethüdâlığı ile orduda bulunan Mehmed Ağa, ocak erkânının Yeniçeri Ağası Kapıkıran Mehmed Ağa'dan memnun olmamalarından dolayı onun azliyle 13 Ağustos 1770'te yeniçeri ağalığına getirilmiş ise de, işinde ağır hareketi ve o makâma ehil olmadığı söylenerek üç buçuk ay sonra, yâni 27 Kasım'da azil ile Tekirdağ'da ikâmete mêmur edildi. Sonra da İstanbul'da, hânesinde oturmasına müsâade olundu.

Ocakların muhârebeden sonra İstanbul'a gelmeleri üzerine Mehmed Ağa, ikinci defâ sekbanbaşı ve 1777 Şubat’ta da ikinci defâ yeniçeri ağalığına tâyin edilip 1 Eylül 1778’de Dârendeli Mehmed Paşa'nın yerine sadrâzam oldu. Mehmed Paşa'nın sekbanbaşılıkta ve ağalıkta hizmeti görüldüğünden dolayı bir iş başarır diye sadârete getirilmişti. Fakat bu da selefleri gibi silahdârın müdâhalesiyle bir iş başarmaya muvaffak olamadı ve bir sene bir gün sadrâzam olduktan sonra 22 Ağustos 1779'da azledilerek müsâderesiz olarak Bozcaada'ya gönderildi. Az sonra Hanya Muhâfızlığı’na tâyin olundu. Fakat emekliliğini istemesi üzerine  (1779 Kasım) emeklilikle Gelibolu'da oturmasına müsâade edildi.

1782 Aralık'ta Halil Hâmid Paşa'nın sadrâzam olmasını müteâkip Kalafat Mehmed Paşa'nın vezirliği devam ettirilerek Belgrad Muhâfızlığına tâyin edildi ve burada iken âmâ olarak emekli olup on sene daha yaşadı ve 1792'de Gelibolu'da ansızın vefât etti.

Hadîkatü’l-Vüzerâ Zeyli'nde Müslüman olarak ölmesinden başka bir hayırlı işi olmadığı, sâkin, uysal ve insan sûretinde bir müşekkel hayvan, sükûtî ve postunu doldurmuş nümâyişli bir vezir olarak tavsif edilmektedir.

Kalafat Mehmed Paşa, okuryazar olmadığından, devlet esrârına dâir hatt-ı hümâyunlar ellerde gezdiğinden ve bundan başka sadrâzam olduğundan beri sık sık vukûa gelen yangınlardan İstanbul'un dörtte biri yandığından dolayı halk arasındaki dedikodu azlini çabuklaştırmıştır.


Silahdar Karavezir Seyyid Mehmed Paşa* (1779-1781)

Kırşehir Arapsun kazâsından olup 12 yaşında İstanbul'a gelerek "Aşçıbaşı" diye şöhreti olan Sürre Emîni Süleyman Ağa dayısı olduğundan kendisini sarayda helvahâneye kaydettirmiştir. Bu gencin yetişmesini arzu eden Süleyman Ağa, yeğeninin terbiye ve tahsîlini samîmî dostlarından olup Yeniçeri Ocağı’nın elli altıncı cemâati zâbitlerinden Hacı Odabaşı'na havâle ettiğinden, Seyyid Mehmed beş sene kadar Hacı Odabaşı'nın nezâreti altında okuyup yazmış ve bir müddet dayısının hizmetinde bulunarak dayısının vefâtı üzerine teberdârân-ı hassa denilen Zülüflü Baltacılar Ocağı’na kaydedilmiştir.

Seyyid Mehmed, filhakîka merakla okumuş, kitâbete ehemmiyet vermiş, ocağında da bunu bırakmayarak tahsîlini ilerletmiş ve bu sâyede Enderun’da Hazîne Odası’na alınıp kitâbetteki vukûfuna mebni Hazîne Odası ikinci yazıcılığı verilmiştir. Bu sırada Seyyid Mehmed Efendi'nin birâderi Helvacı Mustafa Ağa velîaht Abdülhamit'in kahvecibaşılığında bulunduğundan, velîahtın bütün işleri bunun vâsıtasıyla yapılmak sûretiyle daha o târihlerde I. Abdülhamit'e intisap etmiştir.

I. Abdülhamit hükümdar olunca, Seyyid Mehmed Efendi Has Oda'ya nakledilerek mâbeynci ve yirmi bir gün sonra hazîne kethüdâsı ve pâdişâhın silahdârı oldu. Çok zeki, anlayışlı ve cidden değerli bir zât olan Seyyid Mehmed Efendi, pâdişâhın büyük teveccühünden istifâde ile iyice hulul ederek sarayda kendisine rakip olabilecekleri birer sûretle uzaklaştırdığı gibi, sadrâzam azil ve tâyinlerinde de müessir oldu. İstediğini sadâret mevkiine getirtecek ve beğenmediğini azlettirecek kadar nüfuz peydâ etti. 

Küçük Kaynarca Muâhedesi’nden sonra I. Abdülhamit ıslahat yapmak isteyerek sadârete tâyin ettiği vezirlere geniş salâhiyet veriyorduysa da bu salâhiyetler hatt-ı hümâyunlarda kalıyor ve sadrâzamlar mevkilerinde tutunabilmek için Silahdar Seyyid Mehmed Efendi ile iyi geçinmeye mecbur olduklarından, kendilerine verilen salâhiyeti kullanamıyorlardı. Bununla berâber, muâhededen sonra sadrâzam olanlar arasında da ıslahat işlerini başarmaya muvaffak olacak kâbiliyette cesur, değerli vezirler pek yoktu. Sık sık sadrâzam değişmesinin bunun müdâhalesiyle vukûa geldiği mâlum ve gelenlerin de iş görmeden ayrılmasından bunun mesul olduğu her tarafta söylenmekte olduğundan ve İstanbul'da yangınların sık sık vukûu Silahdar aleyhindeki dedikoduyu arttırdığından, artık perde arkasından çıkarak bizzat işleri ele almasına lüzum görülmüştü. Bunun için pâdişah Beşiktaş Sarayı’nda bulunduğu sırada Kalafat Mehmed Paşa'dan alınan Mühr-i Hümâyun kendisine verilmek sûretiyle sadrâzam olmuştur. Bir buçuk sene süren (on sekiz ay on bir gün) sadâreti zamânında çalışarak bâzı icraat ve faaliyeti görülmüş ise de, kendisinden daha ziyâde başarılar beklendiği sırada teverrüm ederek, kırk beş yaşında vefât etmiştir.

Kabri Bahçekapı'da Hâmidiye Türbesi kabristanındadır. I. Abdülhamit kendisini çok sevmiş ve îtimat göstermiş, hizmetinden memnun kalmış ve hastalığı esnâsında bizzat ziyâretine gelmiştir.

Hadîkatü’l-Vüzerâ Zeyli, fatin, zeki, teferrüde mail, kısa boylu, esmer, çirkin bir zât olduğunu ve evvelce latîfeyi ve şakayı sever ve Nasreddin Hoca fıkralarıyla musâhabeler yaparken Has Oda'ya naklinden sonra huyunu değiştirerek hiddetli ve düşünmeden iş yaptığını yazmaktadır.

Doğum yeri olan Arapsun'da câmi, imâret, mektep, kütüphâne ve hamam yaptırmış, şehre su getirtmiş, sekiz çeşme ile bütün têsislerine vakıf tahsis etmiştir. Bundan başka, Arapsun'a etraftaki Türkmen Sarılar Aşîreti’ni iskân ettirerek Dâmad İbrâhim Paşa *'nın Muşkara'yı Nevşehir yaptığı gibi, bu da köy olan Arapsun'u bir kasaba hâline koyarak Gülşehir ismini verdirmiş ve bu yeni ismi vakfiyesine kaydettirmiş ise de, eski ismi yenisine galebe çalarak Arapsun kalmıştır. İstanbul'da Hızırilyas'tan evvel kuzu kesme yasağı bunun sadâreti zamânında konmuştur.

Esmer olmasından dolayı silahdarlığında "Kara Silahdar" ve sadâretinde de "Kara Vezir" denilmiştir. İstanbul'da vefât eden vezîriâzamların cenâze namazları Fâtih Câmii'nde kılınmak teâmülden iken aynı günde pâdişâhın oğlu Şehzâde Mehmed'in de defni münâsebetiyle vakit olmaması ve mesâfenin uzaklığı nedeniyle şeyhülislâmın reyi üzerine bunun cenâze namazı Vâlide Câmii'nde kılınarak Hâmidiye Türbesi kabristanına defnedilmiştir.


Yeğen Hacı Mehmed Paşa* (1782-1782)

Eğirdir'in Barla nâhiyesi halkından olup Belgrad serdengeçti ağalarından Hacı Yusuf'un oğludur. 1726'da memleketinde doğmuş, 1742'de İstanbul'a gelmiş, Yeniçeri Ocağı’na girmiş, bu da babası gibi Belgrad Serdengeçti Ağası olup bir fitne çıkardığından dolayı Alâiye tarafına kaçmıştır. Gittiği yerde de rahat durmayan Yeğen Mehmed, İstanbul'a gelip 50.000 Kuruş rüşvet verdikten sonra kendisini affettirerek 1768 Seferi’nde yeniçeri serdarlığı ve turnacıbaşı pâyesiyle İsakçı Köprüsü’nün muhâfazasına mêmur edilmiştir. 1770'te Serdâr-ı Ekrem Halil Paşa *'nın mağlûbiyeti esnâsında asâleten turnacıbaşı olmuş ise de, Silahdar Mehmed Paşa *'nın serdâr-ı ekremliği sırasında fitne çıkarıcı hareketinden dolayı Varna'ya sürgün edilmiş ve oranın ağalığı verilmiştir.

Yeğen Mehmed Ağa daha sonra ocağında saksoncubaşı, 1772'de zağarcıbaşılıkla Silistre tarafına mêmur olmuş ve orada hayli iş gördüğünden dolayı 1773 Mart'ta kul kethüdâsı olarak bir muhârebede muvaffakiyet gösterdiğinden dolayı 8 Haziran 1773'te yeniçeri ağalığına tâyin olunarak 1773 Ekim'de vezirlik ile “ağa paşa olmuştur.

1774’te Osmanlı - Rus Harbi’nin sona ermesiyle ordunun avdeti esnâsında Sadrâzam Muhsinzâde *'nin vefât etmesi üzerine Yeğen Mehmed Paşa, ordu kaymakamı olarak Kapıkulu Ocakları’nı İstanbul'a getirmiş ve yirmi beş gün sonra da yeniçeri ağalığından alınarak 1774 Eylül'de Silistre Beylerbeyliğine gönderilmiştir. Bundan sonra Vidin Muhâfızı, ikinci defâ Silistre Beylerbeyi, Kırşehir Mutasarrıfı ve 1779'da Anadolu Beylerbeyi olup bir sene sonra Alâiye Sancağı’na tâyin sûretiyle soğukluk gösterilerek oraya varır varmaz üzerinden vezirliği de alınarak memleketinde oturtulmuştur. 1781'de vezirliği tekrar verilerek Hotin Muhâfızlığına tâyin edilen Yeğen Mehmed Paşa, bir sene sonra Tırhala Sancağı’na naklolunarak 2 Mayıs 1782'de Rumeli Beylerbeyliğine tâyin edilip aynı sene 25 Ağustos'ta İzzet Mehmed Paşa'nın ikinci defâki sadâretten azli üzerine bir iş görür ümidiyle sadrâzam olmuştur.

Yeni sadrâzam muvâfık bir iş görmedikten başka, gâyet kinci ve intikamcı olduğundan, evvelce gücenik olduğu kimseler hakkında intikam almak sevdâsına düşüp ve hattâ bu arada eski sadrâzam Silahdar Mehmed Paşa *'yı Erzurum Beylerbeyliğinden azil ve malını müsâdere ile kendisini Niğde'de ikâmete mêmur edip öldürmek istemesi ve bu sûretle bir hayli devlet adamlarını kırmasından dolayı, sadârete tâyininden dört ay dokuz gün sonra, 31 Aralık 1782'de azil ve malı müsâdere edilmeden derhâl Vidin Muhâfızlığına tâyin olunmuştur.

1784 Ağustos'ta İnebahtı Sancağı’na tâyin olundu. Bu sırada Mısır'da kölemenlerden Murat Bey hasımlarına galebe ederek bütün nüfûzu eline alıp beğenmediği Mısır Beylerbeyi eski sadrâzamlardan Silahdar Mehmed Paşa *'yı Mısır'dan çıkarmıştı. Bunun üzerine, onun yerine zorlu bir vezîrin Mısır Beylerbeyliğine gönderilmesi îcap ettiğinden, 1784 Aralık'ta hükûmetçe yapılan görüşme netîcesinde İnebahtı Muhâfızı Yeğen Seyyid Mehmed Paşa'nın Alâiyeli olması, Mısır'da birçok Alâiyelinin bulunması ve kendisinin ocaklı olması sebebiyle Mısır'daki ocaklıların kendisine meyledecekleri düşünülerek, onun Mısır'a tâyini münâsip görülmüştür. Bunun üzerine Yeğen Mehmed Paşa'ya, Alâiye veya münâsip bir mahalle çıkarak kapısını (maiyyetini) tanzim ile acele Mısır'a gitmesi emrolunmuştur. Yeğen Mehmed Paşa'nın maiyyetini tertip ile Mısır'a gitmesi ancak 1785 Kasım târihine kadar uzamış ve bu sırada Mısır'da karışıklık en had derecesini bulmuş ve bunun da bir iş başaramayacağı anlaşıldığından, Mısır işi Kaptanıderyâ Gâzî Hasan Paşa *'ya havâle olunmuştur.

Filhakîka Gâzî Hasan Paşa, Mısır'da îcap eden temizliği yaptığı sırada Beylerbeyi Yeğen Mehmed Paşa'nın, pâdişahça istenen Mısır vergisini azaltacak yerde kendisine menfaat têmini için zam yapmış olması şikâyete neden olduğundan, Gâzî Hasan Paşa'nın yazması üzerine 1786 Kasım'da Diyarbekir Beylerbeyliğine naklolunmuştur.

1787'de Vidin Seraskeri bulunan Yeğen Mehmed Paşa, Rus-Avusturya Seferi esnâsında Rumeli'den İsmâil ordugâhına asker sevkine mêmur edilip hemen arkasından da İsmâil Seraskeri eski sadrâzam Şâhin Ali Paşa'nın yerine İsmâil Seraskeri olmuş ve vazîfesi başına giderken 6 Aralık 1787’de vefât ettiğinden, İsmâil Seraskerliği ikinci defâ Şâhin Ali Paşa'ya verilmiştir.


Halil Hâmid Paşa* (1782-1785)

Ispartalıdır. Küçük yaşlarda İstanbul'a gelmiş, kâtipliklerde ve beylikçi maiyyetinde çalışmıştır. Babadağ'da görev yaparken Dîvân-ı Hümâyun hocalığı rütbesini kazanmıştır. 1779 yılında büyük tezkîreciliğe getirilmiştir. 1780 yılında tersâne emîni ve bir sene sonra da sadâret kethüdası oldu. 1782’de sadrâzamlığa atandı

Sadrâzamlığı sırasında Yeniçeri Ocağı'nı ıslah etmek ve gücünü kısıtlamak yönünde çalışmalarda bulundu. Fransa ile ilişkiler kurarak, askerî reform için gereken personeli ülkeye dâvet etti. Güçlü ve reformcu bir sadrâzam olarak tanındı. Muhâliflerinin yoğun baskısı sonucu I. Abdülhamit'in gazabına uğradı. Yolsuzlukla suçlanarak görevinden azledildi ve Gelibolu'ya sürüldü. Ancak birkaç gün sonra Bozcaada'ya getirilerek burada başı kesildi. Vücûdu Bozcaada'da defnedilmiş, kesilen başı ise İstanbul'a getirilerek Karacaahmet Mezarlığı'na defnedilmiştir. Kemal Derviş'in büyük dedelerindendir.


Hazînedar Şâhin Ali Paşa* (1785-1786)

Hangi ırktan olduğu açık olarak bilinmiyorsa da Gürcü olduğu zannı kuvvetlidir. Çelik Mehmed Paşa kölelerinden olup onun dâiresinde yetişmiş, silahşörlükte mahâreti görülmüş, efendisine hazînedar olmuş ve bu lâkapla tanınmıştır.

Şâhin Ali Ağa, Çelik Mehmed Paşa'nın Anadolu'daki beylerbeyiliklerinde bâzı yerlerde onun mütesellimi olup eşkıyâlıkta bulunan levendleri yola getirme husûsunda hizmet etmiştir. Hattâ Hicaz Emîri (Mekke Emîri) tarafından İstanbul'a gönderilirken levendlerin eline geçmiş olan hediyeleri buldurması için Çelik Mehmed Paşa'ya gönderilen ferman üzerine, bu işe Şâhin Ali Ağa mêmur edilmiş ve o da bu hediyeleri, bir parçası zâyî olmadan elde edip bu münâsebetle epey levendi tepelemiş ve bu hizmetine mükâfat olarak beylerbeyi rütbesiyle Adana Beylerbeyliğine tâyin olunmuştur.

Şâhin Ali Paşa 1768'de Rakka Beylerbeyliği ile Rus Seferi’ne mêmur oldu. Bender’e geldiği zaman Hotin Kalesi’nin yardımına koşmuş, muhârebe sahasındaki cesurâne hareketi sebebiyle 24 Kasım 1769'da vezirlikle Karaman Beylerbeyliği verilerek Özi taraflarına mêmur olup, 1770 Eylül'de Sivas Beylerbeyliği ile Özi Kalesi Muhâfızlığına tâyin edilmiştir. Şâhin Ali Paşa, bu muhâfızlıkta ve en müşkül durum içinde Rusların hücumlarına karşı üç sene metânetle Özi'yi müdâfaa ettiği gibi, müteaddit çıkışlarla da Ruslara galebe çalmıştır. Muhârebeden sonra 17 Kasım 1775'te Aydın Muhassılı ve Ocak 1777'de Anadolu Beylerbeyi olan Şâhin Ali Paşa, 1777 Ağustos'ta Diyarbakır ve arkasından Adana beylerbeyiliklerinde bulundu. Bu sırada bâzı Türkmen aşîretlerinin Rakka yâni Urfa taraflarına iskân edilmesi îcap ettiğinden, kendisine Sivas ve Rakka eyaletlerinin ikisi birden verilmek sûretiyle iskân işine mêmur edildi.

Şâhin Ali Paşa, 21 Mart 1780'de Karaman ve 23 Eylül 1781'de Maraş ve 1782 Eylül tevcîhâtında Halep Beylerbeyi ve 10 Şubat 1783'te tekrar Aydın Muhassılı olup Aydınmütesellimle idâre etmek üzere Özi Muhâfızlığına gönderilmiştir. 13 Ocak 1785’te ikinci defâ Halep Beylerbeyi olan Şâhin Ali Paşa, 31 Mart 1785'te Halil Hâmid Paşa'nın azli üzerine sadrâzam tâyin edilerek kendisi gelinceye kadar Kaptanıderyâ Cezâyirli Gâzî Hasan Paşa * sadâret kaymakamı tâyin edilmiştir.

Okuyup yazmaktan mahrum, taşralarda bulunup devlet idâresinde vukûfu olmayan Şâhin Ali Paşa'nın sadârete dâveti hayli garip görünmüştü. Fakat I. Abdülhamit, bunun Rus Seferi’nde Özi'yi uzun müddet müdâfaa etmesinden dolayı takdir ederek bu sûretle taltif etmek istemişti. Aynı sene (1785 Nisan) İstanbul'a gelerek Mühr-i Hümâyun'u aldı. Halil Hâmid Paşa'nın komplosundan kurtulan I. Abdülhamit, iki eliyle Cezâyirli Hasan Paşa *'ya sarıldığından, bütün hüküm ve nüfuz saltanat atabeyi olan Gâzî Hasan Paşa'nın elinde idi. Dokuz aya yakın sadârette bulundu. Okuyup yazması olmadığından devlet sırları duyulup kendisinin de taşra idâresine kıyasen doğrudan doğruya iş görmeye kalkması sebebiyle azlolunarak malı müsâdere edilmeden Selânik Sancağı ile İsmâil Seraskerliğine gönderildi (25 Ocak 1786).

Şâhin Ali Paşa'nın yerine beş ay evvel vezirlikle Mora Beylerbeyi olan Cezâyirli Hasan Paşa'nın kethüdâsı Yusuf Paşa tâyin edildi ve onun gelmesine kadar efendisi Gâzî Hasan Paşa sadâret kaymakamı oldu. Şâhin Ali Paşa, (1786 Mart) İsmâil'de oturmak üzere Özi Beylerbeyi oldu. Bir müddet sonra Rus ve Avusturyalılarla 1787 Seferi başladı. Yeni sadrâzam Yusuf Paşa, Avusturya üzerine sefere hareket edip Rus cephesine de Kılburun Vakâsı üzerine seraskerlikten azledilen Şâhin Ali Paşa'nın yerine eski vezîriâzamlardan Yeğen Hacı Mehmed Paşa'yı tâyin etmişti. Fakat Yeğen Hacı Mehmed Paşa'nın Köstence'de vefâtı üzerine ordu erkânının ve ocaklının istememelerine rağmen, o taraflarda başka bir değerli vezir olmadığından, zarûrî olarak Şâhin Ali Paşa tekrar Rus cephesine serasker tâyin edildi.

Şâhin Ali Paşa azlinden dolayı gücendiğinden, işe bütün kuvvetiyle sarılmadı. Hattâ pâdişah, Ali Paşa'nın gücenikliğini sadrâzama bildirmişti. Rus cephesindeki durum fenâ olduğundan, (1788 Temmuz) Şâhin Ali Paşa seraskerlikten alınarak yerine Anadolu Beylerbeyliği ve vezirlikle Zihneli Hasan Paşa tâyin olunarak sâbık serasker İsmâil Muhâfızlığında bırakıldı ve muhâfızlıktan da alınarak Silistre'de ikâmete mêmur edilip sonra Bozcaada'ya gönderildi ve Seddülbâhir'de hastalanarak orada vefât etti (13 Haziran 1789).

Kale müdâfaası ve eşkıyâ têdîbinde hizmeti görülmüş ise de, sadârete liyâkati yoktu. Cesur, gayretli ve fevkalâde silahşördü. Sicill-i Osmânî'de sâlih, âdil ve iyiliksever olduğu kaydedilmektedir.


Koca Yusuf Paşa* (1786-1789), (1791-1792)

Kaptanıderyâ Cezâyirli Gâzî Hasan Paşa *’nın himâyesinde devlet kademesine girdi. Gâzî Hasan Paşa’nın kapı kethüdâlığında bulundu. Sultan I. Abdülhamit Han (1774-1789) devrinde, vezirlikle Mora Muhassıllığı vazîfesindeyken, 25 Ocak 1786’da vezîriâzam oldu. Bu sırada Rusya, Osmanlı Devleti’nin yıkılması için Avusturya ile ittifak kurdu. İngiltere ve Prusya’da Rusya ile Avusturya’ya karşı cephe aldılar. Rusların Müslüman ahâli üzerinde ve Osmanlı ülkesindeki emellerini iyice bilen ve fırsat kollayan Yusuf Paşa, şeyhülislam ve Sultan I. Abdülhamit Hân’ın tasvibi ile 19 Ağustos 1787’de Rusya’ya harp îlan edilmesini sağladı. Avusturya da Rusya’nın safında yer aldı.

Osmanlı - Rus - Avusturya Savaşları’nda Yusuf Paşa, serdâr-ı ekrem tâyin edildi. Yeniçerilerin intizamsızlığına rağmen 20 Eylül 1788’de Avusturyalılara karşı Sebeş Muhârebesi kazanıldı. Rusya cephesindeyken Sultan III. Selim Han tahta geçince, 7 Haziran 1789’da Vidin seraskerliğine tâyin edildi. 1790’da Bosna Beylerbeyliğine getirildi. Bu vazîfedeyken 1791’de tekrar vezîriâzamlıkla Rus cephesinde kumandayı ele alan Koca Yusuf Paşa, ordunun intizamsız durumunu bildiğinden, antlaşma yolunu tercih etti. Rusya ile Yaş Antlaşması imzâlandı. 4 Mayıs 1792’de Trabzon Beylerbeyliği ile Anapa seraskerliğine tâyin edildi.

Son vazîfesi, Medîne seraskerliği olup, burada vefât etti (1800). Koca Yusuf Paşa hamiyetli ve çalışkan bir kimseydi. Çalışkan ve halîm-selim bir şahsiyete sâhip olmasına rağmen, yerine ve zamânına göre iş yapar ve hareket ederdi. Rusların Müslümanlara karşı giriştiği mezâlimler dolayısıyla bu ülkeye karşı büyük bir kin duyuyordu. Ancak katıldığı muhârebelerde yeniçerilerin bozukluğunu gördüğünden, düşmanlara karşı niyetini bütünüyle gerçekleştiremedi.














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapabilirsiniz.