1 Ocak 2015 Perşembe

ABDÜLAZİZ




ABDÜLAZİZ

Otuz İkinci Osmanlı Sultânı



Babası: II. Mahmut  
Doğum Târihi: 8 Şubat 1830
Vefât Târihi: 4 Nisan 1876
Saltanat Müddeti: 25 Haziran 1861 - 30 Mayıs 1876
Türbesi: İstanbul’dadır.

  
II. Mahmut ve Pertevniyal Sultan'ın çocuğu, Sultan Abdülmecit'in kardeşidir. Abdülaziz 25 Haziran 1861 târihinde kardeşinin ölümü üzerine, 31 yaşında iken tahta geçmiştir.

Güreş, cirit ve av sporlarına meraklı olan pâdişâhın tahtta kaldığı sürece en çok üzerinde çalıştığı konu Osmanlı Donanması'nın modernizasyonu idi. Bu nedenle o dönemlerde Avrupa devletlerinden alınan kredilerin çoğu bu konuda harcandı. Sayısı gün geçtikçe artan Osmanlı Ordusu'nun askerlerine yetecek, dönemin son model top ve tüfeklerin de sağlanması Abdülaziz döneminde gerçekleşmiştir.

Sultan Abdülaziz hükümdarlığı süresince sık sık ülke içi ve ülke dışı temaslarda bulunmuş geziler düzenlemiştir. Yavuz Sultan Selim'den sonra Mısır'ı ziyâret eden ilk ve tek Osmanlı Pâdişâhı Abdülaziz'dir.

Eyâletlerin yanı sıra Abdülaziz Batı Avrupa'da ziyâretler yapan ilk ve tek pâdişahtır. 1867 yılında Paris'te açılan büyük bir sanat sergisine III. Napolyon'un dâveti üzerine katılan Abdülaziz, sergiden sonra imparator ile temaslarda bulunmuş İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya-Macaristan gezilerinden sonra da geri dönmüştür. Ayrıca Richard Wagner'in Bayreuth operasına maddî yardımda bulunmuş ve dâvet edilmiştir. Seyahatlerinde İngiltere Kraliçesi Victoria, Belçika Kralı II. Leopold, Prusya Kralı I. Wilhelm, Avusturya-Macaristan İmparatoru Franz Joseph ve Romanya Prensi I.Karol ile görüşmüştür.

Osmanlı'da Abdülaziz döneminde Batı’yla iyi ilişkiler kurulmasına özellikle dikkat edildi. Tanzîmat Fermânı ile Osmanlı'nın girdiği Batılılaşma süreci bu dönemde de devam etti. Ülke genelinde yeni vilâyetler îlan edildi ve Dârülfünun, Fransız eğitim sistemi örnek alınarak tekrar düzenlendi. Doğu Ekspresi'nin bir durağı olan Sirkeci Garı'nın temelleri Abdülaziz döneminde atılmıştır. Abdülaziz'in 15 senelik hükümdarlığı boyunca yaptığı bâzı yenilikler şunlardır:

- Yeni asker üniformaları hazırlandı.
- İlk kez posta pulu kullanıldı.
- Sâhillere deniz fenerleri inşâ edildi.
- Osmanlı Bankası açıldı.
- Bugünkü Sayıştay ve Danıştay seviyesinde kurumlar oluşturuldu.
- Lise ve sanâyi okulları açıldı.
- Orman, mâdencilik ve tıp okulları açıldı.
- İtfâiye teşkîlâtı kuruldu.
Fransa, Avusturya ve İran yöneticileri İstanbul'a ziyâretlerde bulundu.

Döneminde yaşanan önemli olaylardan bir kısmı ise Rusya ve Avrupa devletlerinin kışkırttığı Balkan İsyanlarıdır. 1861-64 yılları arasındaki Karadağ İsyânı İkinci Karadağ Harekâtı ile bastırılmasına rağmen, Karadağ sorunu büyümeye devam etti. 1861-66 yılları arasındaki Eflak-Boğdan olayları Birleşik Romanya'nın doğuşunu ve bağımsızlık mücâdelesini hızlandırdı. 1862-67 yılları arasındaki Sırbistan olayları ise Türk askerlerinin Sırbistan'daki kalelerden çekilmesiyle sonuçlandı. 1866-68 arasındaki Girit Ayaklanması, Girit Nizamnâmesi ile çözümlenmeye çalışıldıysa da Girit'in kaybına giden olaylar dizisi başlamış oldu. Hıdivlikle yönetilen Mısır'ın özerklik haklarının genişletilmesi bu vilâyetin 1882'de kesinkes kaybına yol açan Mısır'ın borç sorununun ortaya çıkmasına başlangıç teşkil etti. Abdülaziz'in hükümdarlığının son yılları ise 1875-76 yılındaki Hersek İsyânı ile 1867'de başlayan ve 1876'da iyice yayılan Bulgar İsyanları ile mücâdele ederek geçti.

Osmanlı Devleti buhranlı günler yaşamaktayken, Abdülaziz 30 Mayıs 1876'da bilekleri kesilerek ölmüş olarak bulundu. Doktorlar tarafından intihar ettiğine karar verilmişse de yaygın kanı öldürüldüğü yönündedir. İddiâya göre Mâbeynci Midhat Efendi’nin yardımıyla odasında bilekleri güreşçiler tarafından kestirilip öldürülen pâdişah Dîvanyolu'nda Sultan II. Mahmut Türbesi’ne babasının hemen yanına defnedildi.


Eşleri ve Çocukları

Dürrinev Başkadınefendiye'den: Velîaht Yusuf İzzeddîn Efendi, Sâliha Sultan
Edâdil Kadınefendiye'den: Şehzâde Mahmut Celâleddîn Efendi
Hayrânıdil Kadınefendi'den: Nazime Sultan, II. Abdülmecit
Nesteren Kadınefendi'den: Şehzâde Mehmed Şevket Efendi, Emine Sultan
Gevherî Kadınefendi'den: Esmâ Sultan, Şehzâde Mehmed Seyfeddîn Efendi


Dönemin Sadrâzamları



Mehmed Emin Âlî Paşa: * ** (1852-1852), (1855-1856), (1858-1859), (1861-1861), (1867-1871)



Keçecizâde Mehmed Emin Fuad Paşa: * (1861-1863), (1863-1866)

Tanzîmat Dönemi’nin önde gelen üç siyâsî liderinden biridir. Abdülaziz saltanâtında iki kez sadrâzam ve toplam on yıla yakın Hâriciye Nâzırlığı yapmıştır.

Siyâsî başarılarının yanı sıra keskin zekâsı ve nükteleriyle ün kazanmıştır. Tanınmış şâir ve âlim Keçecizâde İzzet Molla'nın (1785 İstanbul - 1829 Sivas) oğlu, Rumeli Kazaskeri Mehmed Sâlih Efendi'nin torunudur. Annesi Merzifonlu Kara Mustafa Paşa *'nın torunlarındandır.

Baba ve atalarını izleyerek ilmiyye mesleğine girdi; müderris diploması aldı. Yanı sıra yeni kurulan ve Fransızca eğitim verilen Tıbbiye Mektebi'nde okudu.

Zekâsını takdir eden Mustafa Reşid Paşa *'nın teşvîkiyle siyâsî kariyere başladı. Bâb-ı Âlî Tercüme Kalemi’ne girdi. 1843'te Portekiz, daha sonra Bükreş ve Petersburg elçiliklerinde bulundu. 1852'de Mısır idâresinin reformuyla ilgili müzâkereler için Kâhire'ye gönderildi. Kırım Savaşı'nın en kritik dönemlerinde Hâriciye Nâzırlığı yaptı. Paris Antlaşması müzâkerelerinde bulundu.

1854'ten îtibâren Tanzîmat reformlarını planlamakla görevlendirilen Meclis-i Âlî-i Tanzîmat üyeliğinde ve birkaç kez başkanlığında bulundu. Fransa'ya yakın politikasından dolayı İngiltere'nin baskısıyla 1856'da Dışişleri Bakanlığından uzaklaştırıldı ise de 1858'de yeniden bu göreve geldi.

1860'ta çıkan Suriye ve Lübnan İsyânı’nı bastırmakla görevlendirilerek Şam Beylerbeyliğine atandı. Bu görevinde eski Şam Beylerbeyi ve Arabistan Ordusu Müşîri Ahmed Paşa ile Şam eşrâfından birçok kişiyi îdam ettirdi. Bu olaydan sonra "Ben ömrümde bir tavuk kesmemiş ve bir kuş vurmamış iken Cenâb-ı Hak bakınız nelere âlet etti" diyerek üzüntüsünü belirttiği rivâyet edilir.

Abdülaziz'in tahta geçişini izleyen sekiz yılda sadrâzamlık ve Hâriciye Nâzırlığı, iki yakın müttefik ve dost olan Âlî Paşa * ile Fuat Paşa arasında birkaç kez el değiştirdi. Seraskerlik görevinde bulundu.

1866'da pâdişâhın Mısır Hıdivi Tevfik Paşa'nın kızıyla evlenmesine îtirâz ettiği için sadrâzamlıktan azledildi. Bir süre açıkta kaldıktan sonra 1867'de yeniden Hâriciye Nezâreti’ne atandı. Kışı geçirmek için gittiği Fransa'nın Nice kentinde vefât etti.

Fuat Paşa zayıf ve çok uzun boylu idi. İbnülemîn'e göre "Kaddü kametde (boy pos) olduğu gibi talâkat-ı lisâniyede, zerâfetde, şetâretde, nükteperdazlıkda, hazır cevablıkda, pervâsızlıkda da babasının tam vârisi idi... Hazır cevablığı, cür'et ve cerbezesi, her şeyde sür’at ve serbestîyi iltizam etmesi, aleyhinde söylenen sözlere kulak vermeyerek yalnız varacağı noktayı nasb-ı nazar eylemesi, muvaffakiyetini teshil etdi (kolaylaştırdı)."

Başka bir yazara göre "tamâmıyla Avrupa tabı ve meşrebine mâlik, gâyet lâtîfegû (esprili), Parislilere taş çıkarırcasına zarif bir zât" idi. Yaşamının son döneminde "baston ve ceket gibi Avrupa âdat ve usûlüne ziyâde taklid buyurması" eleştirildi.

Mevlevî Tarîkatı’na mensuptu. Eşinin âilesinin Antakyalı ve Nusayrî olduğunu Ahmed Cevdet PaşaMârûzât'ında belirtir.

Fuat Paşa'nın Şehzâde Câmii karşısında muhteşem bir konağı vardı. Bu yapı yanmış ve paşaSadrâzam Yusuf Kâmil Paşa'nın Sirkeci Demirkapı'daki konağına taşınmıştı. Bir süre sonra bu konak da yandı. Bu felâket üzerine Pâdişah Abdülaziz, Beyazıt'ta bugün İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi olarak kullanılan kâgir binâyı yaptırarak paşanın kullanımına tahsis etti. Ancak bu konak 1867'de mâliye tarafından müsâdere edildi.

İbnülemin, yangın ve müsâdere olaylarından bahsederken Fuat Paşa için "dünyâda elli beş sene temekkün ettiyse de mekân sâhibi olamadı" demektedir.

Başka bir kaynağa göre ise paşanın Küçük Çamlıca'da yazlık bir köşkü olduğu, 1852 târihinde oğlunun ölümü dolayısıyla buradan ayrılıp Bebek'teki Hekimbaşı Yalısı'na taşınması üzerine bunun boş kaldığını bildirmektedir. Paşanın ölümünden sonra vârislerine intikal eden köşk bugün mevcut değildir. İstanbul Sarıyer’deki Fuat Paşa Yalısı’nın kendisiyle bir alâkasının olup olmadığı bilinmemektedir.


Yusuf Kâmil Paşa* (1863-1863)

Arapgir’de doğan Kâmil Paşa, Akkoyunlu Âilesi’ne mensuptur.

İstanbul’da iyi bir tahsil gördükten sonra, Dîvân-ı Hümâyun kaleminde dört yıl çalıştı. 1833’te Mısır’a giderek Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın hizmetinde bulundu ve kızı Zeynep Sultan’la evlendi. Mirlivâ rütbesi ile geldiği İstanbul’da Meclis-i Vâlâ ve Maârif Meclisi üyeliği, ardından Ticâret Nâzırlığında bulundu. 1854’te ikinci defâ Ticâret Nâzırlığına getirilen Kâmil Paşa, aynı yıl Meclis-i Âlî-i Tanzîmat başkanı oldu. 1856’da tekrar Meclis-i Vâlâ Başkanlığına getirildi. İki yıl bu vazîfeyi yürüten Kâmil Paşa, istifâ edip Mısır’a gitti.

Sultan Abdülaziz Han pâdişah olunca, yeniden İstanbul’a geldi. 5 Ocak 1863’te Sadrâzam Keçecizâde Fuad Paşa’nın istifâ etmesi üzerine sadrâzamlığa getirildi. Bu vazîfedeyken Haziran 1863’te Devlet Şûrâsı başkanı oldu. Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliye Nâzırlığı vazîfesini de üstlendi. Hastalığı sebebiyle 1875’te bu vazîfeden ayrıldı.

1876’da Sultan Abdülaziz Hân’ın ihtilalciler tarafından öldürülmesine çok üzülen Kâmil Paşa, aynı sene İstanbul’da vefât etti. 3 kez Şûrâ-yı Devlet başkanlığı yapmıştır.

İstanbul’da birçok hayır ve hasenâtı vardır. Bunların başında, hanımı ile birlikte yaptırdıkları, Üsküdar’daki Zeynep Kâmil Hastânesi gelmektedir. Ayrıca câmi, okul, çeşme gibi hayrat bırakmışlardır.

Kâmil Paşa’nın şiirleri ve münşeatı (nesir-mektuplar) da mevcuttur. Arapça, Farsça ve Fransızca bilirdi. Kâmil Paşa’nın edebiyatçı olarak tanınmasını sağlayan eser, Fenelon’un yazdığı “Telemak’ın Mâcerâları” adlı kitabın tercümesi olan “Tercüme-i Telemak”tır. 

Mezarları Zeynep Kâmil Türbesi diye bilinen ve Zeynep Kâmil Hastânesi’nin bahçesinde bulunun türbededir. Kadıköy Moda'daki Barış Manço'nun evinin bulunduğu sokağa ismi verilmiştir.


Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa* ** (1859-1860), (1866-1867), (1872-1873), (1876-1876), (1878-1878)



Mahmud Nedim Paşa* (1871-1872), (1875-1876)

1818 yılında İstanbul’da doğdu. Şam ve Bağdat beylerbeyiliklerinde vazîfe yapan Mehmed Necip Paşa’nın oğludur.

Normal öğreniminden sonra Bâb-ı Âlî’de sadâret mektubî kaleminde vazîfeye başladı. Devletin çeşitli kademelerinde çalışarak, 1847'de Sadâret ve aynı yıl Hâriciye Müsteşarı oldu. 1855'te Sayda ve Şam, 1856'da İzmir beylerbeyiliklerinde bulunduktan sonra, 1858'de Tanzîmat Meclisi üyesi oldu. Bundan iki sene sonra kendi isteği ile Trablusgarp Beylerbeyliğine getirildi. Burada yedi sene beylerbeyilikten sonra saraya yanaşmanın çârelerini arayan Mahmud Nedim Paşa, önce Bahriye NâzırlığınaÂlî Paşa *’nın ölümü üzerine sadrâzamlığa getirildi (1871). Önceleri Âlî Paşaya karşı duyduğu kinini onun adamlarını vazîfeden alıp, başka yerlere tâyin etmekle açığa çıkardı. Bu arada Hüseyin Avni Paşa’yı Isparta’ya sürdürerek, ileride şehit edilecek olan Abdülaziz'in başına gelecek hâdiselerin tohumunu attı.

O günkü şartlarda her zamankinden daha fazla Avrupa devletlerine duyulması îcap eden yakınlık, onun Rusya tarafını tutması ile yalnızlığa döndü. Rus elçisinin bütün isteklerinin sadrâzam tarafından eksiksiz yerine getirilmesi, kendisinin halk arasında “Nedimof” gibi küçültücü bir lâkapla anılmasına yol açtı. On bir ay süren sadrâzamlığı sırasında, beş serasker, dört Bahriye, dört Adliye, beş Mâliye Nâzırı, altı Tophâne Müşîri, beş Sadâret, altı Serasker Müsteşarı, sayılamayacak kadar vâli ve taşra mêmurlarını değiştirmesi, devlet işlerini karıştırması bakımından dikkat çekici hususlardır. Vâliliklerin ödeneklerini kesmesi, lüzumsuz yeni vâlilikler kurarak idâreyi karıştırması, 1872'de görevinden alınarak Kastamonu Vâliliğine gönderilmesine sebep oldu. Adana Vâliliğinde de bulunduktan sonra İstanbul'a getirtilerek önce Şûrâ-yı Devlet başkanlığına, ardından 1875'te ikinci defâ sadrâzamlığa getirildi. Hersek İsyânı’na, Sırbistan ve Bulgaristan'daki ayaklanmalara mâni olamayan Mahmud Nedim Paşa, bütçe açığını kapamak için aldığı tedbirlerle işleri büsbütün karıştırdı. Rus elçisinin telkinlerine kapılarak Bulgaristan İhtilâli’ne karşı askerî tedbir almaması, Balkanlar’daki çeşitli hâdiseler, büyük devletlerin müdâhale etmesine zemin hazırladı.

Can düşmanı gibi olan Hüseyin Avni ve Midhat Paşaların talebeyi nümâyişe kışkırtmaları, Hersek İsyânındaki başarısızlıkları, mâlî krizin artması sebepleriyle, 12 Nisan 1876'da vazîfeden alındı. Çeşme, Sakız’da ikâmete mêmur edildikten sonra II. Abdülhamit zamânında affedilerek İstanbul'a döndü.

1879'da Dâhiliye Nâzırlığına getirilince eskisinin aksine halka ve mêmurlara çok iyi davrandı. Fakat hastalandığı için bu vazîfeden alındı. 14 Mayıs 1884'te öldü. Cağaloğlu’ndaki bir arsaya gömülerek sonra üzerine türbesi yapıldı. Mahmud Nedim Paşa, Tanzîmat Dönemi’nde yetişen şâir ve yazarlardandır. Şiirlerini topladığı dîvânı ile “Reddiye” adlı risâlesi basılmadı. “Hikâye-i Melîki Muzaffer”, devlet idâresine âit “Âyine” ve nazım olan “Hasbihâl” adlı eserleri yayınlanmıştır.


Midhat Paşa* (1872-1872), (1876-1877)

1876'da Abdülaziz'in tahttan indirilmesiyle sonuçlanan askerî darbenin liderlerinden biri olmuş, aynı yıl Pâdişah V. Murat'ın tahttan indirilerek II. Abdülhamit'in tahta geçirilmesi olayında da belirleyici rol oynamıştır.

Abdülhamit'in Kânûn-i Esâsî'sinin mîmarlarından biridir. Bu olaylardan kısa bir süre sonra Midhat Paşa Abdülhamit'in gözünden düşerek sürgüne gönderilmiş, 1881'de Yıldız Sarayı'nda kurulan mahkeme tarafından ölüme mahkûm edilmiştir. Îdam cezâsı Abdülhamit tarafından Taif'te hapis cezâsına çevrilmişse de 3 yıl sonra muhâfızları tarafından öldürülmüştür. Cinâyetin II. Abdülhamit'in emriyle işlendiğinden şüphelenildiyse de kesinlikle kanıtlanamamıştır.

Midhat Paşa Tanzîmat reformuyla gerçekleştiren kuşağın önde gelen temsilcilerinden biridir. Ancak Tanzîmât'ın asıl lider kadrosunu oluşturan Mustafa Reşid *Âlî * ve Fuat Paşalarca fazla radikal ve istikrarsız bulunarak dışlanmış ve nispeten geç yaşta ön plana çıkma olanağı bulabilmiştir.

1860'larda Tuna ve Bağdat vilâyetlerindeki başarılı reform çalışmaları Midhat Paşa'nın kariyerinin zirve noktası olarak görülür. 1870'lerdeki iki kısa sadrâzamlığı siyâsî çatışmaların ve büyüyen mâlî krizin gölgesinde kalmıştır. 1876 krizinde Midhat Paşa’nın bir cumhûriyet rejimi tasarladığı iddiâ edilmiştir. Bu iddiâ Abdülhamit yıllarında paşanın zevâline yol açmış, ancak 1908 ve 1923'ten sonraki yıllarda yeniden kazandığı îtibârın temelini oluşturmuştur.

Dolmabahçe'de 1947'de inşâ edilen İnönü Stadyumu 1951'de Demokrat Parti hükûmetince Mithatpaşa Stadyumu olarak adlandırılmış, ancak 1973'te İnönü Stadyumu adı iâde edilmiştir.

Rusçuklu Mehmed Eşref Efendi'nin oğludur. Âile geleneği uyarınca Bektâşîliğe intisap ettiği, Antakya Alevîlerinden olan (tek) hanımla evlendiği bilinir. Çocukluğunu İstanbul'da ve babasının nâip olarak bulunduğu Vidin ve Lofça'da geçirdi. Özel eğitim gördü. ArapçaFarsça ve biraz Fransızca öğrendi.

1834'te Dîvân-ı Hümâyun kaleminde görev aldı. Burada kendisine “Midhat” mahlası verildi. Dîvân-ı Hümâyunun görevlerini üstlenen Meclis-i Vükelâ'nın kâtipleri arasında yer aldı. 1840'ta sadâret mektubî kaleminde yer aldı. 1842-1846 arasında tahrirât kâtibi yardımcısı olarak Şam ve Sayda'da; 1846'dan sonra dîvan kâtibi olarak Konya ve Kastamonu'da görev yaptı.

1849'da İstanbul'a dönerek Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye'de mazbata kalemi kâtibi, ertesi yıl serhalîfe oldu. 1852'de Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye Anadolu Kalemi ikinci kâtipliğine atandı.

1854'te sadrâzam olan Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa tarafından Rumeli'de yaygınlaşan isyan olaylarını bastırmak gibi, yerine getirilmesi güç bir işle görevlendirildi. Bulgaristan'da düzeni sağladıktan (1857) sonra, Avrupa'nın başlıca kentlerini kapsayan altı aylık bir inceleme gezisine çıktı.

İstanbul'a dönüşünde Serasker Rızâ Paşa ile birlikte Kuleli Vakâsı (1859) olarak bilinen ve Abdülmecit'i devirmeyi amaçlayan suikast girişiminin soruşturmasını yürütmekle görevlendirildi. Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa'nın ikinci sadrâzamlığı sırasında, 1861'de vezir rütbesiyle Niş Beylerbeyliğine atandı.

Başarılı reformlarından dolayı, Abdülaziz tarafından uygulamaları doğrultusunda genel bir reform programı hazırlamakla görevlendirildi. 1864'te Silistre, Vidin ve Niş'in birleştirilmesiyle oluşturulan Tuna Vilâyeti'nin başına getirildi ve Osmanlı idârî düzenini yeniden belirleyen Vilâyet Nizamnâmesi'nin uygulanmasına öncülük etti. Vilâyet merkezinden köylere kadar yeni meclisler, bayındırlık, fen ve eğitim işlerine bakacak dâire müdürlükleri oluşturdu. Ziraat Bankası'nın çekirdeğini oluşturan Memleket Sandığı'nı kurdu. Vergi türlerini ve yükümlülüğünü azaltan düzenlemeler yaptı. Tuna Vâlisi’yken açtığı “ıslâhhâne” adlı sivil teknik okulları yaygınlaştırdı.

1868'de İstanbul'a çağrılarak Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye'yi yeniden düzenlemekle görevlendirildi. Meclisin idârî ve yargısal işlevlerini birbirinden ayırarak Şûrâ-yı Devlet ve Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliye'yi kurdu. Şûrâ-yı Devlet Başkanı olarak yeni eğitim ve mâliye nizamnâmelerini hazırladı. İstanbul Emniyet Sandığı’nın ve ilk sanâyi mektebinin kurulmasına öncülük etti.

1869'da vâli olarak bulunduğu Bağdat'ta da başarılı reformlar yaptı. Temmuz 1872'de Abdülaziz tarafından Mahmud Nedim Paşa'nın yerine sadrâzamlığa getirildi. Fakat saraya muhâlif ve Âlî Paşa * yanlısı bir tutum izlediğinden, bu makamda yalnızca üç ay kalabildi. Muhâliflerince İngiliz yanlısı olarak suçlandı.

1873 başlarında Adliye Nâzırlığına getirildi. Temsîlî meclisin gerekliliğine ilişkin lâyiha hazırlaması üzerine Eylül 1873'te Selânik Vâliliğine atanarak merkezden uzaklaştırıldı. 1875'te yeniden Adliye Nâzırı olduysa da Sadrâzam Mahmud Nedim Paşa'yla görüş ayrılığı nedeniyle üç ay sonra istifâ etti.

II. Abdülhamit döneminde Abdülhamit’in amcası Abdülaziz Hân’ı öldürenler arasında Midhat Paşa olduğu mahkemece karara bağlanmıştır. Abdülhamit Han, Midhat Paşa'nın îdam cezâsını sürgüne çevirerek âzamî müsâmaha örneklerinden birini göstermiştir. Özellikle bu olay dikkat çekicidir. Abdülaziz'in son yıllarındaki siyâsî kaos ortamında Midhat Paşa saray karşıtı ve reform yanlısı siyâsetin başlıca lideri olarak sivrildi.

Serasker Hüseyin Avni Paşa, Şirvânîzâde Rüştü Paşa ve (Şirvânîzâde'nin ölümünden sonra) Mütercim Rüştü Paşa ile birlikte, Abdülaziz'i devirmeyi planlayan "cunta"yı oluşturdu. 30 Mayıs 1876'da Abdülaziz devrilip V. Murat tahta geçirildi. Devrik pâdişâhın dört gün sonra şüpheli bir biçimde ölümü ve ardından Hüseyin Avni Paşa'nın Çerkes Hasan adlı genç subay tarafından öldürülmesi olayları üzerine yeni pâdişah ruhsal bir bunalıma girince, 31 Ağustos'ta o da tahttan indirilerek kardeşi II. Abdülhamit pâdişah îlan edildi. Bu olayda Sadrâzam Mütercim Rüştü Paşa ön planda görünse de rejim değişikliğinin gerçek mîmârı Midhat Paşa idi.

Paşanın kendisine bağlı bir milis kuvveti oluşturduğu, İstanbul sokaklarında paşa lehine taşkın gösteriler yapıldığı ve kısa bir süre sonra Midhat Paşa'nın Osmanlı saltanâtına son vererek “cumhûriyet îlan edeceği söylentileri yayıldı.

Abdülhamit'in cülûsundan sonra Midhat Paşa ilk Osmanlı Kânûn-i Esâsî'sini hazırlayan encümenin başına geçti.

17 Aralık 1876'da Rüştü Paşa'nın "Midhat Paşa'nın entrikalarından korkarak" istifâsı üzerine sadrâzamlığa atandı. 23 Aralık'ta II. Abdülhamit Midhat Paşa'nın hazırladığı anayasayı (bâzı değişikliklerle) îlan etti. Aynı gün toplanan Tersâne Konferansı Midhat Paşa'nın önderliğinde, Avrupa devletlerinin önerdiği barış koşullarını reddederek, Rus ordusunun İstanbul Yeşilköy'e kadar gelerek büyük bir felâkete dönüşecek olan 1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşı’nın (93 Harbi) yolunu açtı.

Pâdişah II. Abdülhamit Midhat Paşa'yı sadrâzamlıktan azlederek gözaltına aldırdı ve aynı gün (evine dahi uğramasına izin verilmeden) bir gemiyle ülke dışına sürdü. Bir süre Avrupa'da kalan ve ertesi yıl Girit'e dönmesine izin verilen Midhat Paşa, Aralık 1878'de affedilerek Suriye Vâliliğine atandı, ancak İstanbul'a gelmesi kesinlikle yasaklandı.

Siyâsî faaliyetlerine Suriye'de de devam ettiğine dâir kuşkular üzerine 1880'de Aydın (İzmir) Vâliliğne gönderildi. 5 Mayıs 1881'de konağının bir askerî birlikçe sarılması üzerine Fransız konsolosluğuna sığındı. Üç gün sonra hükûmetin güvence vermesi üzerine teslim oldu. İstanbul'a getirilen Midhat Paşa sarayda kurulan özel bir mahkeme (Yıldız Mahkemesi) tarafından Abdülaziz'in öldürülmesiyle suçlanarak yargılandı. Saray topraklarında pâdişah tarafından bizzat seçilen bir mahkeme kurulu tarafından yürütülen bu yargılama Avrupa ülkelerinden gelen gözlemciler tarafından taraflı bulundu. Yargılamanın sonunda Midhat Paşa îdâma mahkûm edildi. İngiltere hükûmetinin ricâsı ile II. Abdülhamit bu cezâyı ömür boyu hapis cezâsına çevirdi. Arabistan'da Taif Kalesi’ne sürüldü. 8 Mayıs 1884 gecesi muhâfızları tarafından boğularak öldürüldü. Bu cinâyetin pâdişâhın emri ile gerçekleştiği ileri sürüldü ise de, bu konuda, 1909 devriminden sonra araştırılan Yıldız Sarayı evrâkı arasında dahi kanıt bulunamamıştır.


Sakızlı Ahmed Esad Paşa* (1873-1873), (1875-1875)

Birçok devlet görevinde bulundu. Paris sefâretinde çalıştı. Paris dönüşünde Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiye'ye (Dârüşşafaka Cemiyeti) katıldı. Cemiyet kurucularının büyük bir okul kurma düşüncelerine katılarak, bu okulun Paris civârında görüp incelediği kız ve erkek yetimlerine özgü yatılı bir okul olan Pritanée Militaire de la Flèche benzeri bir okul olmasını önerdi. Yanında okulun planını, öğrencilerin kılık kıyâfetiyle ilgili çizimleri ve öğretim programını da getirmişti. Önerisi kurucularca kabul gördü ve Dârüşşafaka kuruldu.

1873’te Konya Vâliliği görevini sürdürürken, 1290 kıtlığı olarak bilinen büyük kuraklık döneminde, Konya Mevlevî Dergâhı Postnişini Mahmud Sadreddîn Çelebi ile birlikte aç ve çâresiz kalan halka yardım amaçlı çabalarıyla Sultan Abdülaziz'in dikkatini çekti. Bu çalışmalarının sonucu olarak Abdülaziz’in saltanat döneminde iki kez sadrâzamlık yaptı. Sadrâzamlık da yaptığı 1875 yılı içerisinde yine kısa bir süre için İzmir (Aydın) Vâliliğne de tâyin edildi. 1875’te İzmir’de vefât etti.


Şirvanlızâde Mehmed Rüşdi Paşa* (1873-1874)

1829'da Amasya'da doğdu. Bugün Amasya’da Şamlar mahallesinde şehre hâkim yüksekçe bir tepe üzerinde inşâ edilmiş olan türbesinde medfun bulunan Hâlidiye şeyhlerinden Şeyh İsmâil Serâceddîn-i Şirvânî’nin oğludur.

Sultan Abdülaziz’in saltanat yıllarında Lübnan’da Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında çıkan çatışmalardan ve çatışma sonrası ölenlerin âilelerine yapılan yardımlardaki usulsüzlüklerden sorumlu tutulan, bu yüzden kurşuna dizilen Şam Beylerbeyi Müşir Ahmed Paşa’nın hesaplarını kapatma işi Şirvanlı Rüşdi Paşa’ya tevdî edilmişti. Paşa meselenin hallinde başarılı olunca önce Mâliye Nâzırlığına, Hazîne-i Hassa Nâzırlığına daha sonra da Dâhiliye Nâzırlığına getirildi. Mahmud Nedim Paşa’nın sadâreti sırasında bâzı usulsüzlükler hakkında ileri geri konuştuğu için sorgusuz sualsiz Amasya’ya sürülen paşanın haklı olduğunu bilen bâzı vezirlerin Vükelâ Meclisi’nde haksızlık yapıldığını savundukları ve bu yolda sert sözler söyleyen iki vezir de sürgüne gönderilmiştir.

Amasya’da kaldığı süre içerisinde mümkün olduğu kadar siyâsî işlerden uzak durdu. Bir müddet sonra Sultan Abdülaziz Hân’ın affına mazhar olarak İstanbul’a dâvet edilip 1873'te 45 yaşında iken sadrâzamlığa yükseltildi.

Hicaz Vâlisi olarak bulunduğu Taif’te karahummâya yakalanarak vefât eder ve çok sevdiği Abdullah Bin Abbâs’ın kabrinin yakınına defnedilir. Hastalığı sırasında dostlarını dâvet edip öldükten sonra cenâzesinin Peygamberimizin amcası Abbâs Hazretlerinin kabrinin ayak tarafına gömülmesini vasiyet ederek mezar taşına Kehf Sûresi’nden 18. âyetin yazılmasını ricâ eder. Âyetin meâli şöyledir: “Köpekleri de mağaranın girişinde ayaklarını uzatmış yatmakta idi.”


Hüseyin Avni Paşa* (1874-1875)

Isparta'nın Gelendost köyünde doğdu. Babasının adı Eşekçi Ahmed idi. Öğrenimi için, babası tarafından İstanbul'a yollandı. Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nde müderris olan dayısının yanına sığındı. Medresede Kur’an ve Arapça okudu.

1837 Temmuzunda nefer olarak Harbiye'nin hazırlık sınıfına alındı. 8 ay sonra imtihanla onbaşı, 1839 Temmuzunda çavuş, sonra başçavuş oldu. 1842'de Mekteb-i Fünûn-i Harbiyye-i Şâhâne'yi bitirerek 21 yaşında mülâzım rütbesini aldı. 1849'da erkân-ı harb kolağası (kurmay kıdemli yüzbaşı) rütbesiyle 28 yaşında Harb Akademisi’nden çıktı.

Hüseyin Avni Paşa, 1852 Haziran'ında binbaşı rütbesi ve "Bey" unvânı alarak Harbiye'ye taktik öğretmeni tâyin edildi. 12 Haziran 1853'te yarbay rütbesiyle Şumnu'ya, sonra Sofya'ya gönderildi. Daha sonra Vidin'deki tümenin kurmay başkanlığına getirildi. Çatana Zaferi üzerine Pâdişah Abdülmecit, Hüseyin Avni Bey'e altın kabzalı kılıç, albay rütbesi verdi. Sonra mirlivâ olarak Kars'a, oradan Şumnu'ya gönderildi.

1858'de Mekteb-i Harbiyye kumandanı, sonra Mekâtib-i Askeriyye (askerî okullar) Kumandanı oldu. Ocak 1868'de Askerî Şûrâ Reisi, Temmuz 1863'te müşir rütbesiyle Birinci Ordu Kumandanı oldu.

Hüseyin Avni Paşa, bir Cuma Selâmlığı töreninde Sultan Abdülaziz'in eşlerinden bir kadınefendiye sözle sarkıntılık etmiş, bu olay duyulunca Birinci Ordu Kumandanlığından alınarak kendisine 14 ay boyunca hiç görev verilmemiştir.

Rumlar ayaklanınca, 7 Mart 1867'de Girit'e yollandı. 29 Kasım 1867'de Girit Vâlisi oldu. 9 Şubat 1869'da serasker olarak ilk defâ imparatorluk hükûmetine girdi. 15 Şubat 1874 - 26 Nisan 1875 târihleri arasında sadrâzam oldu.

30 Mayıs 1876 târihinde yapılan ve Midhat Paşa'yla birlikte Pâdişah Abdülaziz'in tahttan indirilmesiyle sonuçlanan hükûmet darbesinin liderlerinden biriydi. Ancak 15 Haziran 1876 gecesi Midhat Paşa'nın Beyazıt'taki evinde bir hükûmet toplantısına katılırken devrik pâdişah Abdülaziz'in kayınbirâderi Çerkes Hasan'ın konağı basarak yaptığı katliam sırasında yaşamını kaybetti.














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapabilirsiniz.